Zürafa Boyunlardan Lotus Ayaklara: Güzellik Algısı

Zürafa Boyunlardan Lotus Ayaklara: Güzellik Algısı

Güncelleme Tarihi: 3 Ağustos 2022

Güzellik; hakkında konuşabildiğimiz her şeyin, ya da herhangi bir nosyonun haz duyumsatan özelliğidir. Yani buna nesnelerin duyusal görünümleri de diyebiliriz. Mesele duyusallığa geldiğinde her şey öznelleşir ve güzellik algısı, güzellik tanımımızın yerini alır.

Peki nedir güzel olan? İlahi aklın evrendeki ışıması mı? Yoksa bir idea mı? Ya da basit bir matematik denklemidir belki: altın oran ve simetri… Eğer böyle olsa Pollock’un bir tablosu hoş görünebilir miydi gözümüze?

Estetik felsefesiyle alakalı başka bir zaman uzun uzun sohbet etmek isterim sizinle. Fakat bugünkü yazımın konusu daha çok güzellik algıları üzerine. Güzellik algıları, kişiden kişiye değiştiği gibi kültürel ve kültür içinde de zamansal olarak değişebiliyor. Kültürel etkilere örnek olarak yapılan bazı araştırmalar verilebilir: Bu tarz araştırmalarda deneklerin kayda değer bir çoğunluğu, kendi ırkının özelliklerini gözle görülür şekilde taşıyan insanları daha güzel buluyorlar. Bu da aslına bakarsanız tamamen yaşanılan kültür içinde edinilen tecrübelerle ilgili bir durum. Bir de işin zamansallığı var tabii; sözgelimi döneminin en gözde kadınlarından biri olan Mata Hari, bugün kaçımızı güzelliğiyle baştan çıkarabilirdi? Ya da divan edebiyatında bayıla bayıla betimlenen o spesifik tipleme sizce ne kadar çekici?

Victoria Dönemi’nde, incecik bir bel için nefes alınamayacak kadar sıkılırdı korseler. Daha sonra kapitalizm ve teknolojinin sayesinde bütün dünya birbirine yaklaşmaya başladı. Bu küreselleşme, güçlü bir üst kültürü beraberinde getirdi ve güzellik algılarımız çok daha sıkı fıkı oldu. 1930’ların Hollywood’unda sarışın denilince akan sular dururdu. Daha sonraları sıfır beden furyası baş gösterdi ve kısa bir sürede yerini atletik vücutlara bıraktı. Şimdilerde ise belki biraz daha katılımcı ve demokratik bir güzellik algımızın olduğu söylenebilir. Tabii ki bu konuda kalıplaşmış algılara yükseltilen güçlü sesler, fazlasıyla büyük bir rol oynuyor.

İnsanlık tarihi boyunca pek çok sebeple algılar değişse de belki de değişmeyen tek şey kitleleri peşinden sürükleyen güzellik arzusu oldu. Bu arzunun peşinde yapılan bazı şeyler  de pek akıl alır gibi değil. Bireysel düzlemde yaşanan estetik facialar hepimizin malumu. Toplumsal olarak da dünyanın farklı coğrafyalarında farklı anlayışlar ve ilginç gelenekler söz konusu. Örneğin Uzak Doğu’nun pek çok ülkesinde, bronzlaşmak zayıf statünün bir göstergesi. Pek çok kadın beyaz ten renklerini korumak için güneşli günlerde şemsiyeyle geziyor. Buna karşın Himba halkının kadınları, ciltlerinin kızıl rengini alması için tüm vücutlarını ‘’otjize’’ adı verilen bir macunla kaplıyor. 

Dişi Ejderhanın Torunları

güzellik algısı

Fotoğraf: Dean Moriarty

Uzak Doğu’nun yoksul ülkelerinden biri olan Burma, dünya uyuşturucu ticareti için tuttuğu önemli konum ve Arakan Müslümanlarının çektiği ıstırap dışında oldukça enteresan bir geleneğe de ev sahipliği yapıyor. Ülkenin ufak bir köyünde, daha sonraları bir kısmı Tayland’a göç edecek olan ilginç bir kabile yaşıyor. Karen Kabilesi olarak bilinen bu toplumda kadınların boyunları oldukça uzun. Fakat bu genetik bir mucize değil. Nitekim kabiledeki kadınların boyunlarına henüz 4-5 yaşlarındayken halkalar takılmaya başlanılıyor. Bu sayede boyunlar, deforme edilerek inceltilip uzatılıyorlar. Kadınlar bütün gündelik hayatlarını bu halkalarla sürdürmek zorunda ve yatarken bile bu halkalar boyunlarında durmaya devam ediyor. Çünkü olur da halkaların çıkarılması gerekilirse fazlasıyla incelen boynun kırılmaması için bir başka şekilde desteklenmesi gerekiyor. Zürafa boyunlu olarak bilinen Karen kadınları, aslına bakarsanız bunu zürafadan çok ataları olduğuna inandıkları dişi ejderhaya benzemek için yapıyorlar. Bu kabilede kadınlar, uzun boyunları sayesinde güzelleşiyor ve statü kazanıyorlar. Benzer bir uygulama 8564 km uzakta, Zimbabve’de yaşayan Ndebele Kabilesi’nde de mevcut. Tabii buradaki uygulama biraz daha farklı. Bu kabilede kadınlar, bu halkalar sayesinde boyunlarını uzatmıyorlar. Sadece boyunlarının ince ve uzun gözükmesini sağlayan bir illüzyon oluşturuyorlar.

Lotus Ayaklar

lotus ayaklar

Fotoğraf: Jéan Béller

Çin’in lotus ayaklı kadınları, Ming Hanedanlığı’ndan kalma yaklaşık bin yıllık oldukça ilginç bir geleneğin mağduru. Mağdur diyorum çünkü güzellik için yapılan bu uygulama fazlasıyla acı verici. Paleopatolojik makalelerin ışığında anlıyoruz ki bu uygulama, ilk başlarda yüksek tabakadaki kadınların daha kavisli ve sıkı bir ayak şekline sahip olmak istemeleri ile başlamış. Daha sonra zamanla toplumun diğer tabakalarına da yayılan bu ritüel, ölçüyü fazlasıyla kaçırmış. Öyle ki lotus çiçeğini andıran en küçük ayaklara sahip olmaları için kadınların henüz 4-5 yaşlarındayken ayakları sıkı sıkı bağlanılarak kemiklerinin kırılması ve gelişimlerinin engellenmesi sağlanmış. Hayatları boyunca ayakları, bu sıkı bandajların içinde deforme olan kadınların pek çoğu yürüme becerilerini de yitirmişler. Bu uygulama Çin’de yaklaşık yüz yıldır yasak. Fakat ayakları çocuk yaşlarda bağlanmış bazı kadınlar, hala hayatlarına devam ediyor ve güzel olmak için yapılan bu garip geleneğin canlı mirasçılığını üstleniyorlar.