Yazar Melis Büyükplevne ile Korku Edebiyatı Üzerine

Yazar Melis Büyükplevne ile Korku Edebiyatı Üzerine

Güncelleme Tarihi: 2 Ekim 2021

“Adeta bunun için doğmuşum. Korku türü yazmasaydım eksik hissederdim, en büyük tutkum bu. İnsanları kalemimle germekten büyük zevk alıyorum. Durmaya niyetim yok.”

Hayal-i Rüya, Kanlı Yalı ve bu tarihten tam 5 yıl önce -sanki bugünü tahmin eder gibi- yazdığı “Salgın 34” isimli kitapların yaratıcısı Korku ve Gerilim Yazarı Melis Büyükplevne ile korku edebiyatı, korku literatürü ve polisiye-gerilim türüne yönelik bir röportaj gerçekleştirdik.

Yazar Büyükplevne;  korkuyu içten içe sevdiğimizi, bu duyguyu da hayatta kalma içgüdümüzün sağladığını söylüyor.  Filmlerde ve kitaplarda korkmaktan hoşlanmamızın en önde sebebinin ise kurtuluş ve güvende olma hissi olduğunu düşünüyor.  Şu sıralar Kanlı Yalı 2’yi bitirmek üzere olan genç yazar, yeni bir roman üzerine daha çalışıyor. Çok yakında okuyucusuyla buluşacak “Nevfel” ile germeye ve korkutmaya devam edecek.

Pandemi ruhu her ne kadar çoğumuzu bunaltsa ve daha iç açıcı yapıtlara yöneltse de hala seçimini korku ve gerilimden yana yapan ciddi bir kitle var. Dolayısıyla bu sohbetimiz korku türünü sevenler ve bu alana merak duyanlar için son derece akıcı. Gelin edebiyat dünyasının bu tutkulu yazarını daha yakından tanıyalım.

-Melis Hanım merhaba. Sizi tanıyalım…

Melis Büyükplevne

Ben korku ve gerilim yazarı Melis Büyükplevne. 1984 İstanbul doğumluyum. 6 yaşımdayken babamın tayini nedeniyle Almanya’ya taşındık ve orada 11 yıl yaşamak durumunda kaldım. Zorbalık dolu yıllardan sonra Marmara Üniversitesi Radyo TV ve Sinema Bölümü’nü kazanarak Türkiye’ye kesin dönüş yaptım ve okul bittikten sonra bir müddet projelerde çalıştıktan sonra asıl kalbimde yatan yazarlığa döndüm.

“Çocukluğumdan beri korku temasını seviyorum.”

-Neden Korku Edebiyatı?

kitaplar

Çocukluğumdan beri korku temasını çok seviyorum. Gerilim ve korku edebiyatı dünya üzerinde en çok satan ve sevilen türlerden biridir. Maalesef ülkemizde bu tür çok ufak bir kesim tarafından seviliyor ama dünyaya baktığınızda birçok ünlü ismi görebilirsiniz. 

-Peki korku edebiyatı nasıl doğmuş, hikayesi nedir?

Aslında korku edebiyatı çok eskiye dayanıyor. İlk korku hikâyeleri genelde dini unsurlar ve cadı ve büyücülük hakkında hikâyeleri barındıran eserlerden oluşuyor. Daha sonrasında buna kurt adam, vampir, canavar ve hayalet hikâyeleri ekleniyor ve günümüze evrilerek geliyor. 

-Sizin bu alanda en sevdiğiniz yazarlar kimler?

Ben R.L.Stine, Edgar Allen Poe gibi isimleri çok seviyorum.

“Korkmasaydık kendimize çok zarar verebilirdik.”

-İnsanlar sizce neden korkuyu severler? Korkmak kötü bir şey midir?

Korku aslında olması gereken bir duygudur. Korkmasaydık kendimize çok zarar verebilirdik. Umursamadan kendimizi çok büyük tehlikelere atabilirdik. Korku, bu anlamda bizi koruyan bir etkendir bana göre. Filmlerde ve kitaplarda korkmaktan hoşlanmamızın da bir sebebi var. Yapıtın sonundaki kurtuluş ve güvende olma hissi. 

-Bir örnek verebilir misiniz?

Örneğin evde bir katil kurbanımızı kovalıyor. O anda adrenalin tavan yapar ve kendimizi o kurbanın yerine koyup kurtulmak isteriz. Tıpkı filmdeki kurban gibi ekranda gördüğümüz sahneye odaklanıp ne yapabiliriz diye düşünürüz ve eğer kurban kurtulursa ki başrolse ölme ihtimali çok düşük, o zaman çok rahatlarız. İşte bu duyguya aslında hayatta kalma içgüdümüz sebep oluyor ve bu yüzden de korkuyu içten içe seviyoruz. En korkanlarımızdan bile mutlaka cin veya korku hikâyeleri duymuşsunuzdur. Korku, meraktır.

“Korku bizi güçlendiren bir şey.”

– Aslında bazen korku en güçlü motivasyonumuz olabilir değil mi? Bu tıpkı iyi stresin yaşamımızı idame ettirmek adına gerekli olması gibi bir şey…

Elbette! Ben eskiden bir ayrılık yaşadığımda acının bana verdiği ilhamla şiir yazardım. Korku da bizi güçlendiren bir şey olabiliyor. Yaşadığımız bazı korkutucu olaylar bize deneyim kazandırıyor aslında. Önlem almak adına çok önemli bence.

-Gerçek hayattaki korkular hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Herkesin farklı korkuları vardır. Ben uçaktan, yükseklikten ve kapalı alandan korkarım mesela ama olayın psikolojik boyutuna baktığımızda o kadar çok korkular ve fobiler var ki saymakla bitmez!  Son dönemde dünyayı sarsan koronavirüs bence güncel olarak en büyük korku unsuru diyebiliriz.

“2013’te Cecil Hotel’de gizemli bir olay yaşandı…”

– Sanırım korkunun psikolojik açıdan klinik bir vaka haline gelmemesi adına, korku unsurlarına da dengeli maruz kalmalıyız… Sizce korkunun dozajı ne olmalı?

Evet, bu çok önemli bir nokta. Ben annemi kaybettikten sonra hayatıma bir sürü korku eklendi ve psikolojik bir çöküntü yaşadım. Panik atak ve anksiyete ile uzun yıllardır savaş veriyorum mesela ve bu sağlığıma olumsuz yansıdı. Mesela kitaplarımda insanları germeyi severim ama bir korku sahnesini aşırı uzatmayı sevmem ve kitaplarımda mutlaka yumuşatıcı unsurlar kullanırım. Aşk, duygusallık veya nostaljik unsurlar gibi. Bu dengeyi kuramazsak sonuçlar olumsuz olur. Dozu ayarlamanın ne kadar önemli olduğuna dair bir örnek vermek isterim. 

Amerika’da çok ünlü bir otel var. Cecil Otel. Bir sürü cinayetin, intiharın vb. suçların işlendiği bir otel. 2013 yılında gizemli bir olay yaşanmıştı. “Elisa Lam” adında bir genç kadın bir su tankında ölü bulunmuştu ve uzun bir süre vakayı çözememişlerdi. O dönem “Morbid” adında bir black metal şarkıcısı ürkütücü videolar paylaşıp sözleri bu vakayı anımsatan bir şarkı çıkarttı ve kısa sürede viral oldu. İnsanlar bu kişiyi suçlayıp ona katil dedi. Yaptığı ürkütücü makyaj ve videolarının yanı sıra Cecil Otel’de kalmış olması tüm okları üzerine çekti. Daha sonra kızın aslında bipolar hastası olduğu ve intihar ettiği belirlendi. Şarkıcının da suçsuz olduğu ve otelde bir sene önce kalmış olduğu anlaşıldı. Dozunu ayarlayamadığı bu korku denemesi ve biraz da çıkarcı davrandığı bu durum kariyerine mal oldu ve her ne kadar aklanmış olsa da insanlar tarafından tehdit edildiğini ve depresyonda olduğunu itiraf etmişti.

“Covid-19 ile paralellikleri var ama kitabımdaki adrenalini tercih ederdim.”

-Geçtiğimiz haziran ayında Salgın 34 diye bir kitabınız çıktı, bu kitabı 5 sene önce yazmışsınız. Nasıl aklınıza gelmişti bu salgın konusu?

O dönem “Kanlı Yalı” adlı kitabımı çıkarmıştım ve yeni bir kitap arayışındaydım. Fikir ararken o dönemde etkili olan zombi filmleri furyası biraz aklımı çeldi ama aklımda gerçekçi bir şey yazmak vardı ve böylelikle Salgın 34 ortaya çıktı. Kitapta Covid- 19 ile paralellikler var ama ben kitabımdaki adrenalini tercih ederdim herhalde.

-Kitaplarınızdaki korku unsurları nereden çıkıyor?

Aslında gerçek hayattan ve psikolojiden besleniyorum. Kitaplarımda doğaüstü bir konuyu ele alsam bile Scooby Doo’da olduğu gibi mantıklı bir açıklama getiririm genelde.

– Kitaplarınızda genelde ele aldığınız korku ögeleri neler oluyor?

Ben genelde polisiye ve gerilim kitapları yazıyorum ve merak uyandırıp gizem katmayı seviyorum. Elbette ölümle ilgili bölümlerde doz arttırdığım oluyor ama hiçbir zaman detaylı işkenceye veya mide bulandırıcı şeylere yer vermiyorum. Psikolojik gerilim ağırlıklı yazıyorum diyebilirim aslında.

“İnsanlar, görsellikten daha çok korkuyorlar.”

Melis Büyükplevne

-Peki sizce Türk Korku Edebiyatı, Türk Korku Sineması’na göre nerede? Hangisi daha etkileyici ve önde? İzleyerek mi daha çok korkuyoruz, okuyarak mı?

İsmini bilmediğimiz kişilere yönelmekten nedense çekiniyoruz. Sinemada bile gişe düşük oluyor ama son yıllarda, özellikle de cin ve hayalet filmleri bizde epey revaçta. Bunun sebebi dediğiniz gibi görsellik. İnsanlar kanımca görsellikten daha çok korkuyorlar. Örnek vermem gerekirse: Seri katiller hakkında birçok kitap okudum ve kurbanları ve cinayetleri işleyişleri şeklinde bilgi öğrendim ama daha sonra yapılan belgeselleri izlediğimde, özellikle de olay yerlerini ve kurbanları gördüğümde beni gerçekten de çok etkiledi. Edebiyat, bu görsellerden korkan ama merak eden kitle için avantajlı bir durum aslında. Gözden ırak olma durumu gibi. Bu yazarlar için sevindirici, yoksa herkes sadece film izlerdi. Bu nedenle yerli edebiyatta kitaplar ayakta kalmayı başarıyor.

-Yerli – yabancı en korktuğunuz, en çok gerildiğiniz filmler neler?

Son dönemde İspanyol korku sinemasını çok seviyorum. Mesela Ceset, Görünmeyen Misafir, Rec serisi gerçekten de çok başarılı. Bunların dışında klasikleri çok seviyorum. 13. Cuma, Cadılar Bayramı ve Çığlık serisi gibi.

– Bir de korku literatüründeki kült film ve kitaplardan hangi örnekleri verirsiniz?

Kült filmler olarak demin verdiğim klasiklerin arkasındayım ama ek olarak Arka Pencere, Sapık ve Vertigo’yu söyleyebilirim. Ben bazı eserlerin filmini değil de kitabını tercih ediyorum. Mesela, Hayvan Mezarlığı, Goosebumps serisi veya Mary Shelly’nin Frankenstein eseri. Yine de Bram Stoker’in Dracula eseri her iki kategoride de favorim. Film olarak elbette Copolla versiyonu.

-Türkiye’de korku edebiyatı az okunuyor demiştiniz. Sizce bunun sebebi nedir?

Yerli korku edebiyatı bizde maalesef pek okunmuyor, çünkü bizde ilgi popüler şeylere daha fazla oluyor. Mesela Stephen King ve Dean Koontz gibi yazarlar bizde okunuyor ama genelde düz romanlar ve kişisel gelişim kitapları tercih ediliyor. Bunun sebebi biraz çocuklukta ve eğitimde yatıyor.

-Biraz açar mısınız?

Ben Almanya’da okudum ve sistemleri gerçekten de çok kötüydü ama iyi oldukları tek bir konu vardı, o da yaşa uygun kitap okutmaktı. Edebiyatın düz romandan ve klasiklerden ibaret olmadığını öğreniyorsunuz ve Avrupa’da polisiye ve gerilim kitapları inanılmaz revaçta. Muhtemelen beni etkileyen şeylerden biri de bu oldu. Burada bu durum tam tersi. Kuzenim ve arkadaşlarımın yaz ödevlerini hatırlıyorum, çok ağır romanları okuyup özet çıkartırlardı, bu da çoğunu edebiyattan soğuttu. Keşke bir Mark Twain, Enid Blyton, Erich Kästner veya Jules Verne romanları okutsalardı. Edebiyatın hayal gücü ve yaratıcılık olduğunu unutmamamız lazım!

“Herkes eksik hissettiği şeye yöneliyor.”

– Peki tam bu noktada yapılan istatistiki çalışmalar da gösteriyor ki; cinayet ve polisiye olayların dünyanın diğer ülkelerine göre en az yaşandığı İskandinav ülkelerinde, polisiye-gerilim romanları yok satıyor. Özellikle Türkiye’de de büyük okur kitleleri var. Bu kuzey edebiyatının başarısının sırrı nedir sizce?

Polisiye roman

Fotoğraf: mevzuedebiyat.com

Galiba bunun nedeni biraz ülkenin durumuyla alakalı. Bizde her gün bir olay var. Geçim sıkıntısı, psikolojik bunalım, cinayet, intihar vs. derken insanlar mutsuz olduğu için doğal olarak korku edebiyatı yerine farklı tarzlara yöneliyorlar. Haberlerde Finlandiya’da eğitimin çok başarılı, insanların çok mutlu olduğunu okuyoruz. Kısaca, herkes eksik hissettiği şeye yöneliyor.

– Gerçekten de Jo Nesbo, Henning Mankell, Camilla Lackberg, Liza Marklund, Unni Lindell, Keppler, Arne Dahl gibi Kuzeyli yazarlar, Türkiye’de çok okunuyor. Bu yazarları ve kitapları siz nasıl buluyorsunuz? Neden tercih ediliyorlar?

Kuzey yazarlarını pek okumadım ama dediğim gibi Avrupa’da inanılmaz bir korku-polisiye sevgisi var. Aslında neden olduğunu hiç sorgulamamıştım, çok olağan ve normal bir şeymiş gibi gelmişti bana da. Okuduğum çocuk ve gençlik kitaplarından sonra ben de direkt olarak bu tarzı okumaya başlamıştım.

Peki, korku edebiyatını bırakmayı düşündünüz mü hiç?

Asla! Ben bunun için doğmuşum. Bu benim tutkum. İnsanları kalemimle germekten zevk alıyorum ve durmaya hiç niyetim yok! Elbette dilerim ki korkular sadece filmlerde ve kitaplarda kalır.

– Pandemi döneminde, içsel bir korku yaşıyoruz. Hepimiz sağlığın en önemli değer olduğunu farkına varırken, bir yandan da en acıtan duyguyu tanımlayacak olursam ölüm korkusu ile karşı karşıya kaldık. Bu durum, zihin sağlığımız için sert tabii. İnsanlar bu kadar gerginken, korku kitap ya da filmleri ile hala gerilmeyi seçiyorlar mı sizce, gözleminiz nedir?

Maalesef bu pandemi dönemi insanların içini o kadar kararttı ki korku türünde inanılmaz bir düşüş yaşandı. Zaten dizi ve filmlere baktığınızda da türlerin değiştiğini görebilirsiniz ama bu geçici bir durum diye düşünüyorum. Virüs biter bitmez yeniden normale döneriz, çünkü insanlar doğuştan gizemi sever ve korkudan vazgeçemez.

– Melis Hanım yeni projeleriniz var mı?    

Evet,  “Nevfel” adlı romanım sırada bekliyor, “Kanlı Yalı 2”’yi de tamamlamak üzereyim. Onun dışında tiyatroya dönmek için çalışmalarım var.