Tarihte Sürdürülebilirlik

Tarihte Sürdürülebilirlik

Güncelleme Tarihi: 25 Temmuz 2022

Sürdürülebilirlik kavramı elbette modern zamanda ortaya çıkmış bir kavram. Ne yazık ki tüm tarihte sürdürülebilirlik kavramına aşina değildik. İnsanlığın tarım temelli bir medeniyet haline gelmesiyle büyük teknolojik atılımlar gerçekleştirdik. Bizler için artık yalnızca bir hayal olan avcı toplayıcı minimal yaşam tarzımız epey geride kaldı. Bugün binlerce yıllık geleneğimizi reddederek toplumdan tamamiyle kopup “temiz” bir yaşam sürmek yalnızca bir ütopya. Medeniyetimizin gelişerek doğayı katlettiğinin farkındayız. Ama çözümü medeniyete sırt dönmekte aramamalıyız. 

İnsan beyninin gelişmesi yanında ahlak gibi dezavantajları getirdi. Tabii ki bunu evrimsel açıdan değerlendirerek “dezavantaj” diyoruz. Ahlak anlayışımız sayesinde bir noktada yanlışlarımızın farkına varma imkanımız oldu. Buna binaen çevreci teknolojik atılımlar ile yanlışlarımızı düzeltmeye çalışıyoruz. Peki medeniyet denen iki ucu keskin bıçağı elimize almadan önce nasıl yaşıyorduk? İnsanlık her zaman doğaya zarar veren bir tür müydü? Gelin tarihte sürdürülebilirlik kavramını inceleyelim. 

Avcı Toplayıcılarda Sürdürülebilirlik

tarihte sürdürülebilirlik avcı toplum

Görsel: Vintage Illustation

İnsanlığın erken dönemlerinde avcı toplayıcılar için enerji ve kaynak ihtiyacı fazla değildi. İnsanlar günübirlik yaşardı. Bu dönemlerde doğaya verdiğimiz zarar, bizim gibi başka bir avcı olan aslandan fazla değildi. Doğayla iç içe yaşamımızda ihtiyacımız kadar kaynağı kullanıyorduk. Zekamız vasıtasıyla alet kullanarak diğer canlılara dominasyon kurduğumuz bir gerçekti. Fakat popülasyonumuzun azlığı sebebiyle asla total bir dominasyondan bahsedilemezdi.

Bu dönemde yaşadığımız çevredeki bazı hayvanların ıslahına sebep olduk. Kendimizle birlikte birçok canlı türünün gelişmesini ve soylarının devam etmesini sağladık. Ayrıca aynı diğer canlılar gibi yediğimiz meyvelerin çekirdeklerini farklı bölgelere taşıyarak biyolojik çeşitliliği artırıyorduk. Kısaca bir hayvan ne kadar sürdürülebilir yaşıyorsa o kadar yaşıyorduk. Fakat türlerin ıslahı, alet kullanımı ve basit avantajlar sayesinde soyumuzun devam etmesini sağlamak gibi eylemlerimiz tam anlamıyla muhteşem bir sürdürülebilirlik örneğiydi. Kendi yaşamımızı idame ettirip geliştirebildiğimiz gibi gelecek nesillerimizin ihtiyaçlarına zarar vermiyorduk. Fakat bir insan türünün soy devamlılığı çok yüksek değildi. 

Tarım Toplumlarında Sürdürülebilirlik

tarihte sürdürülebilirlik tarım toplumu

Görsel: Rawpixel LTD

Medeniyetin ilk bulgularına M.Ö 10.000-8.000 yılları arasında Mezopotamya’da rastlandı. Alabildiğine geniş, verimli ve sulak arazilerde insanlık ilk defa bitkileri istediği şekilde üretip ıslah edebileceğini fark etti. Yıllardır göçmen olarak yaşayan insanlık ilk defa bu şekilde durulmuştu. Yerleşik hayata geçerek tarım yapmaya başladık. Tam olarak medeniyet diye bahsettiğimiz dönem burada başladı. 

Gelişmiş bir tarım toplumu olan Sümerler, insanlığın sürdürülebilirliğini odak noktası yaptı. Tarımın  ardından doğayla iç içe yerleşik şehirler kurdular. Pek fazla imkanımız olmadığı için aynı bugün bizlerin hayal ettiği gibi bölgenin doğasına ve jeolojik yapısına uygun evler inşa ettik. Suyun farklı bölgelere taşınması sayesinde kurak görünen yerlerde muazzam biyoçeşitlilik oluşmasını sağladık. İnsanlığın doğaya karşı olan gücü bir hayli artmıştı. Fakat gelecek nesillerin hayati tehlikesi söz konusu bile değildi. Türümüzün neslini sürdürebilmek için attığımız bu adımlar sayesinde önü şimdikinden bile daha açık nesiller oluştu. O dönemdeki gelişim eğrimize bakarsak insanlığın doğayı katletmeden var olabileceği belki de milyonlarca yıl bulunuyordu. Bugün Dünya gezegeninde ne kadar ömrümüz kaldı onu bile kestiremiyoruz.

Mayalar, Aztekler ve bazı ada toplumları gibi diğer komünitelerden soyutlanmış olan medeniyetler, binlerce yıl boyunca güçlü, devamlılığı yüksek fakat minimal kaynak kullanımıyla yaşamını sürdürdü. Bugün bile belgesellere konu olan, dünyanın balta girmemiş ormanlarında yaşayan, modern medeniyet ile tanışmamış insanlar bulunmakta. Sonuç olarak tarım devrimi ile yerleşik hayata geçiş, sanıldığının aksine insanlığın yok edici kimliğinin ortaya çıkmasına sebep olmamıştı. Diğer türlere olan bariz avantajımıza rağmen bu yaşam tarzımızla milyonlarca yıl yaşayabilirdik. Ama tabii ki de bu insanlığa yetmedi.

Modern Zamanlar

modern zamanlarda çalışma

Görsel: YWCA  USA

M.S 1400’lü yıllara geldiğimizde artık çok gelişmiş bir medeniyete sahiptik. Buna rağmen hala dünyanın %60’ından fazla toprağı medeniyet görmemişti. Fakat bazı bölgeler tamamiyle insan kontrolü altındaydı. Kaynaklar ilk defa bu dönemlerde yetmemeye başladı. İnsanlar bazı kıyafetlerini neredeyse hayatı boyunca giymek zorunda kalıyordu. Çevresindeki doğadan aldığı taşlar ile ev yapıyor, oranın bitki örtüsüne uygun yiyeceklerle besleniyordu. Kıtlığa karşın kaynaklar karşılıklı olarak takas yoluyla paylaşılarak minimal bir kaynak kullanımı sağlanabiliyordu. Bazı kaynaklara ulaşmak için Baharat Yolu ve İpek Yolu gibi devasa ticaret yolları oluşturulmuştu. Başlarda medeniyetimizin gelişmesi açısından bu yollar faydalıydı. Fakat bazı bölgelerdeki kaynak bolluğu, insanların ağzını sulandırıyordu. 

Başladık bilmediğimiz toprakları gezmeye… Batı medeniyetinin henüz değmediği topraklara gittik. Burada yerli halk ile bağ kurarak kaynaklarını batıya aktardık. Fakat dönemin gezginleri için Amerika gibi kıtalar, başka gezegene gitmek gibi bir şeydi. Uzaklığı sebebiyle buraları kendi vatanlarından saymıyor, kaynaklara ulaşmak için doğaya verilebilecek en büyük zararları vermekten çekinmiyorlardı. Kaynak bolluğu ise yanında endüstriyel devrimi getirecekti. 

Modern Sürdürülebilirlik

Kaynakların artması ve aletlerimizin gelişmesiyle birlikte unuttuğumuz ahlak normlarımızı hatırladık. İlk çevreci atılım olarak bilinen Kuşları Koruma Derneği, 1889’da kuruldu. Arkasından ABD, milli park adı altında bazı bölgelerdeki doğal yaşamı korumaya karar verdi. 1950’lere kadar çevreci atılımlar genellikle doğal yaşamın korunması üzerineydi. Doğal yaşamdan çıkarak gezegenin sorununa ilk defa Temiz Hava Hareketi ile parmak basıldı. Benzer dönemlerde insanın çevreye verdiği zarar birçok akademik çevrede dillendirilmeye başlamıştı. Modern insan çevreci temelli kitaplar sayesinde , çevre aktivistliği ile tanıştı. Sürdürülebilirlik kavramı ise birçok akademisyen tarafından dillendiriliyordu. İlk defa 1987 yılında Birleşmiş Milletler’in “Ortak Geleceğimiz” adlı raporunda sürdürülebilirlik kavramının adı geçti. Raporda sürdürülebilirliğin önemi ve tanımı yer aldı. Tarihte sürdürülebilirlik kavramı o günden bugüne kadar pek  çok alanda kendine yer buldu ve gelişmeye devam ediyor. Gelişmiş beynimiz halen bizi şaşırtmaya devam ediyor. Hem doğayı katletmek için gerekli imkanları bize sağlıyor hem de sürdürülebilirlik gibi bir kavramı ortağa çıkarmamıza ön ayak oluyor.

Kapak görseli: Lance Robotson