Sürdürülebilirlik Neden Önemli?

Sürdürülebilirlik Neden Önemli?

Güncelleme Tarihi: 25 Temmuz 2022

Sürdürülebilirlik Nedir?” sorusu, uzun yıllardır insanlığın ortak bilincinde yer tutuyor. Bazılarımız bu konunun önemini kavrarken pek çoğumuz için yalnızca bir sorudan veya bir kelimeye getirilmiş kısa bir tanımdan öteye geçemiyor. Fakat sürdürülebilirlik; bilinmekle değil, bütün insanlık olarak yani kolektif bir şekilde kavranmakla kendini var edebiliyor. Bu her şeyden önce kendimizi çekmemiz gereken etik bir muhasebeyle mümkün. Lovelock’un ortaya atmış olduğu Gaia hipotezine göre dünya aslında canlı bir organizma gibi hareket ediyor ve dünyadaki her şey bu organizmanın bir parçası. Burada sormamız gereken soru şu; kendimizi bu organizmanın içinde nasıl konumlandırmak istiyoruz? Bu canlının faydalı bir aksamı mı olacağız yoksa sürekli tüketim eğilimiyle adeta bir bozguncu gibi içinde yaşadığımız şeyi kendimizle birlikte yok eden bir kanser hücresi mi? Sürdürülebilirlik neden önemli?

Kararımızı doğru bir şekilde verdiysek eğer “Peki, şimdi ne yapabiliriz?’’ sorusuna verilebilecek cevap çok basit…

Sürdürülebilirliği İçselleştirmek

rüzgar türbini

Fotoğraf: Fabien Burgue

Artık bütün çıplaklığıyla karşımızda olan ve etkisini gün geçtikçe daha fazla hissettiğimiz su götürmez bir gerçek var: Kaynaklarımız zannettiğimizden daha sınırlı. Bu, günlük veya politik bir meseleden çok daha büyük, tüm insanlığın ve bütün sistemleriyle dünyamızın geleceğini tehdit eden bir sorun. Çünkü bir basit anlatımla Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en temel ihtiyacımız olarak karşımıza çıkan yemek, su, sağlıklı bir metabolizmaya sahip olmak ve nefes alabilmek gibi fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için bilinçsizce tükettiğimiz bu doğaya ihtiyacımız var. Peki bizler ne yapmayı tercih ediyoruz?

Küresel Ayak İzi Ağı (GFN), her yıl doğanın ikame edebileceği doğal kaynakların tükenme günü olan Limit Aşım Günü’nü açıklıyor. Yani insanlık olarak yıllık talebimizin, doğanın bir yılda sağlayabileceği kapasiteyi aştığı gün. Hesaplanmaya başlandığından beri limit aşım günü iç karartıcı bir şekilde geriliyor; 1970 yılında 29 Aralık gününe denk gelirken 2000 yılında 23 Eylül gününe denk geldi. 2020 yılı için hesaplanan limit aşım günü ise 22 Ağustos olarak belirlenmişti. Bu yılın henüz ilk çeyreğinde bir milyon hektardan fazla orman yok oldu. Doğal kaynakların amiyane tabirle çılgınlar gibi kullanıldığı kapitalist üretim sistemine rağmen dünyanın yaklaşık %11’i aç. NASA’nın raporuna göre tatlı su kaynaklarındaki bilinçsizce tüketimimiz, bu kaynakların yeniden oluşma sürecinden daha hızlı. Sadece hazır giyim sektöründe kullanılan su miktarının 8 trilyon litre civarında olduğu tahmin ediliyor. Bunun yanı sıra her yıl 13 milyon tonluk konfeksiyon atığı oluşuyor ve işin en acı tarafı da bu gibi örneklerin sayfalarca uzatılabileceği.

Fakat her şeye rağmen doğa, -bize inat- bize cömert davranmaya devam ediyor. Bu cömertliğin karşısında yapmamız gereken doğru şey sürdürülebilirliği içselleştirmek. Her şeyden önce doğru hamleleri seçebilmek ve enerji kaynaklarını doğru kullanabilmek. Sınırlı kaynaklar karşısında çeşitlilik ve üretkenliliğin devamlılığının sağlayabilmek için teknoloji, güncel gelişmeler ve yöntemler üzerinde yeterli entelektüel birikime sahip olmamız ve daha sonra bu zemin sayesinde sürdürülebilirliği bir ahlaki ödev gibi akılcı davranışlarla realize edebilmemiz gerekiyor. Bu, hem insan olarak kendimize hem de insanlık olarak türümüze, yaşam alanımıza ve yaşam alanımızı paylaştığımız canlılığa karşı sorumluluğumuz. 

Yeryüzünde canlı organizmaların kapladığı kütle bakımından insanlar büyük bir fark ile azınlık. Canlı olan her şeyin ağırlığını 100 olarak alırsak bunun yüzde 99,5 ile 99,9 kadarını bitkiler oluşturuyor. İnsanlar ise geri kalan yüzde 0,5 ile 0,1 kadarlık bir azınlığın ufak bir parçası. Yani dünyanın bize ait olduğu fikri yanlış ve son derece tehlikeli. Öyle ki bugün döngüsel olmayan üretim tarzını benimsemiş tüm firmaların bencil ve çağ dışı görüldüğü gibi gelecek jenerasyonlar için de bizler, bencil bir topluluk olarak anılabiliriz. Tabii gelecek jenerasyonlara bir “Dünya’’ bırakabilirsek.