İklim Krizinde Sınıf Meselesi

İklim Krizinde Sınıf Meselesi

Artık hepimiz; hiyerarşi, otorite, tahakküm, sömürü gibi mefhumları dile getirmeden iklim krizini konuşamadığımızı fark etmişizdir. Bu meseleyi konuşurken üretim modellerine, tüketim alışkanlıklarına ve sermayeye değinmemek neredeyse imkansız. Bugün, zaten sürekli bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde yaptığımız gibi iklim krizinin sınıfsal boyutlarına eğilmeye çalışacağım.

İklim krizini konuşurken genellikle çözüm önerileri, iklim krizinin sebepleri ve sonuçları olmak üzere kategorik olarak üç ana başlık üzerinde duruyoruz. Bu üç ana başlığın da tabii olarak sınıf meselesine evrilmesi, aslına bakarsanız kaçınılmaz bir son. Yani iklim krizinde ne sebepleri ne sonuçları ne de çözümleri sınıf çatışmasına değinmeden konuşabiliriz. Dilerseniz gelin, iklim krizinde sınıf meselesine de bu üç ana başlık üzerinden eğilelim…

Sebep…

İklim Krizinde Sınıf Meselesi

Fotoğraf: billycm

İklim krizinin sebebi, belki de tartışmanın en berrak olduğu nokta olabilir. Çok az ve anlaşılması zor fataliter zihinleri bir kenarda bırakacak olursak hepimiz biliyoruz ki iklim krizinin müsebbibi insanlar.

Peki, kim bu insanlar?

Her şeyden önce insanlar arasındaki ana akım dünyayı anlama biçiminin son derece adaletsiz olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bütün etkileşim düzlemlerine katı bir hiyerarşik perspektiften bakıyor ve inşa ettiğimiz bütün sistemleri bu bakış açısı üzerinden şekillendiriyoruz. Kadın-erkek ilişkisi, insan-doğa ilişkisi, patron-işçi ilişkisi ve hatta zihin-beden ilişkisi gibi bütün etkileşimler eninde sonunda bir efendi-köle ilişkisinin farklı varyasyonlarına evriliyor. Çünkü ezberimizi böyle tuttuk.

Her şey kendi sistemi içindeki otorite sahibi olan seçkin azınlığın, hiyerarşi sayesinde edindiği menfaatleri kaybetmemesi üzerine kurgulanmış ve sürekli olarak yeniden üretiliyor. Ataerki kadın-erkek eşitsizliğini ‘’fıtrat’’, karı maksimize etmek için çalışma koşullarını umursamayan patron ölen işçisini ‘’kader’’ ve müesses nizamda yer tutmuş olan da alternatif fikirleri ‘’delilik’’ olarak pazarlıyor.

Kapitalistler pazar alanını genişletmek ve sermaye birikimini artırmak için beden olumlama, veganlık, ekoloji duyarlılığı ve kadın hakları gibi kavramların içini oyuyorlar. Bizden alınanlara karşın da başarı ve kariyer gibi hayali kavramlar üretilip dağıtılıyor. İnsanlar karın tokluğu ve başını sokacak bir yuva karşılığında canhıraş çalıştırılırken bunun erdemli bir yaşam olduğuna inandırılmak isteniyor. Aynı tavır böylece yalnızca insanlığın çöküşüne değil, tahakküm kurduğu dünyanın bütün sistemleri ile beraber çöküşüne de sebep oluyor. Tıpkı ekoloji gibi…

Sonuç…

İklim Krizinde Sınıf Meselesi

Fotoğraf: kantsmith

Meselenin belki de en can alıcı noktası iklim krizinin sonuçları gibi gözüküyor. Ekolojik dengenin bozulması doğrudan fizyolojik ihtiyaçları olumsuz yönde etkilediği için bütün canlılığı ortak sona hazırladığı su götürmez bir gerçek. Fakat herkes ve her şey için ‘’sonun’’ aynı anda gelmediği de ortada.

İklim krizinin yol açtığı olumsuz etkileri, kısa vadede ve şiddetli bir biçimde yoksulluk, cinsiyetçilik ve ırkçılık gibi kavramlarla doğru orantılı olarak gösterdiğini gözlemleyebiliyoruz. 

Örneğin endüstriyel balıkçılık şirketleri, Hint Okyanusu’nda adına ‘’ölüm duvarı’’ denilen çağdışı yöntemle faaliyet yürütüyorlar. Bu sebeple bazı ikonik balık türlerinin geleceği tehdit altında. Aynı zamanda balık popülasyonunun üçte biri aşırı avlanmaya maruz kalıyor. Bu ekolojik yıkım uzun vadede bütün dünya hayatına zarar verecek. 

Bir de şu açıdan bakalım; Dünya nüfusunun neredeyse çeyreği bu bölgede yaşıyor. Gelirini okyanustan sağlayan büyük bir çoğunluğu bir kenara bıraktığımızda okyanus, yaklaşık 3 milyar insanın temel besin kaynağı ve bu insanların büyük bir kısmı açlık ve yoksulluk sınırının altında hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Elimizde bir Hint Okyanusu kalmadığında bu insanlar hayatlarına devam edebilmek için dünyanın farklı yerlerine dağılacaklar. Burada belki de milyarlarca kişilik uzun soluklu bir göç dalgası mevzu bahis…

İklim krizinin yol açtığı sorunlara verilebilecek irili ufaklı hemen her örnekte yaşanan sorunun, ilk etapta ve en ağır biçimde ırkçılığa maruz kalanları, yoksul bırakılmış olanları ve bu iki grup içerisinde de ne yazık ki en çok kadınları etkilediğini görüyoruz. Bütün örnekler gösteriyor ki, iklim krizinin sebepleri gibi sonuçlarının da etki alanı oldukça sınıfsal.

Çözüm…

İklim krizinin sebepleri de sonuçları da bu kadar sınıfsal ise çözümü de sınıf çatışması mefhumu üzerinden aramak gayet anlaşılır olacaktır. Sorulacak olursa ben, şahsen sınıfsız bir toplumun ihtimaline inanmıyorum. Fakat sınıflararası tahakkümün toplumsal sözleşme erkiyle sonlandırılabileceğine inanıyorum. Herkes için daha adil bir düzen fikrini birey olarak içselleştirir, toplum dinamiklerine yayar ve yasal güvence altına alırsak bunu başarabiliriz. Bu şekilde sadece bütün insanlık için daha eşitlikçi bir düzen tesis etmekle kalmaz, doğa ve kaynak sömürüsünün yol açtığı ekolojik krizle de mücadele edebiliriz.

Kapak Fotoğrafı: Ahmed Akacha