İklim Göçü ve Kadın

İklim Göçü ve Kadın

Güncelleme Tarihi: 25 Temmuz 2022

İklim göçü, insanların çevresel risklere maruz kaldıkları noktada ve aşırı hava olayları gibi doğal tehlikelerin sonuçlarıyla başa çıkma ve uyum sağlama kapasitelerine göre şekilleniyor. Deniz seviyesinin yükselmesi ile yaşam alanlarının ve tarlaların sular altında kalması, beklenmeyen aşırı yağışlar veya tam tersi mevsim normalleri dışında yaşanan aşırı kuraklık nedeniyle gıda üretiminin aksaması gibi iklim değişikliğine bağlı olaylar, binlerce insanın farklı bölgelere veya ülkelere göç etmesine neden oluyor ve görünen o ki gelecekte bu iklim mültecilerinin sayısı katlanarak artacak. 

Toplumsal cinsiyet rolleri ve sorumluluklar, kadın ve erkeklerin iklim değişikliğinden farklı oranlarda etkilenmesine yol açtığı gibi iklim göçü durumunu da farklı etkiliyor. İklime bağlı göç etme zorunluluğu doğduğunda var olan eşitsizlikler derinleşiyor. Kaynaklara ve eğitim imkanlarına eşit erişim hakkı olmaması, gelişmekte olan ülkelerde kadınların iklim değişikliğinin etkilerine karşı erkeklerle kıyasla daha savunmasız olmasına neden oluyor. En başta tarım gibi doğal kaynakların sağlığına bağlı geçim yollarına daha fazla bel bağladıklarından kadınlar, çok daha uzun saatler çalışmak zorunda kalıyor. Ayrıca adaptasyon kapasitelerini sınırlayan sosyal ve politik engellerle karşılaşıyorlar. 

Herhangi bir doğal afet sonrasında veya zorunlu ilkim göçü yolculuğunda kadın ve kız çocukları, erkeklere kıyasla daha fazla ölüm, yaralanma ve hastalık riskiyle karşı karşıya kalıyor. Bazı kadınlar içinse geride kalan yaşlı aile üyelerinin bakımını sağlama rolleri veya sorumlulukları nedeniyle bulunduğu afet bölgesini terk etmek bir opsiyon dahi olmayabiliyor. Evle ilgili sorumlulukları üstlendikleri için evden ayrılmak en son seçenek oluyor. Benzer şekilde bilgiye erişimin kısıtlı olması, felaketlerden haberdar olma ve hazırlanma şansını da kısıtlıyor. Afet riskinin yüksek olduğu bölgelerde sıkışıp kalabiliyorlar. 

İklim Göçü ve Kadın
İklim göçü ve kadınlara etkisi

Fotoğraf: Yogenda Signh 

Göçe mecbur kalındığı noktalarda barınak, su, temel gıda ve sağlık malzemelerine ulaşmak da oldukça güç. Bazı kültürel normlara ve değerlere bağlı olarak bakılması gereken kişi yükünü azaltmak için kız çocukları evlendirilebiliyor, küçük kardeşlerin bakımını üstlenmesi için kız çocukları eğitimden veya gidilen yeni bölgede iş imkanı aramasından alıkonulabiliyor ve aile içi şiddet vakaları artabiliyor. 

Kadınların ve genç kızların ellerinde finansal varlık bulunduramaması, arazi ve mülkiyet haklarının sınırlı olması veya var olan varlıkların güvence altında olmaması kadınların ekonomik özgürlüklerini ve hareketlerini kısıtladığı gibi yeni bir iş kurma, kendine veya işine yatırım yapma, yerleştikleri bölgelerde güvenli konutlarda oturma gibi ihtimalleri de daraltıyor.

Göçün; zorunluluk olması bir yana, iklim değişikliğine adaptasyon uygulaması olarak görülmesi gerekiyor. Bu da yaşadıkları yerden uzaklaşmak zorunda kalan binlerce insanın göç ederek vardığı yerde geçimini kazanabileceği bir işinin, kalacak evinin, sağlık hizmetlerine erişim ve eğitim imkanının olması demek. Bunlar olmadığı takdirde göç, bir insan hakları problemine dönüyor. 2050 yılına kadar 150 milyon kişinin iklim değişikliğinin getirdiği riskler nedeniyle evlerini terk ederek afet riski taşımayan yerlere göç edeceği tahmin ediliyor. 

Kapak Fotoğrafı: Bailey Torres