Güncelleme Tarihi: 22 Ağustos 2023
Depremler, sanılanın aksine dünya için her zaman felaket anlamına gelmiyordu. Tektonik hareket, neredeyse Dünya’nın başlangıcından beri vardı ve yeryüzünün şekillenmesi için büyük rol oynadı. Ancak insanlık medeniyetinin gelişmesinden sonra depremlerin yıkıcı etkileri katlanarak artmaya başladı. Bu süreçte normalde insanların kontrolünde olduğu düşünülen doğaya zarar verici etmenler, depremler sonucunda kontrolsüz bir şekilde çevreye yayıldı. Bu yazımızda sizin için depremlerin çevresel etkilerini araştırdık.
Depremlerin Doğaya Etkisi
Hiç şüphesiz ki depremler, gezegenimizdeki en büyük doğal felaketlerden biri olarak yerkürenin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Dağların, ovaların, vadilerin kısacası gözümüzü ileriye diktiğimizde doğada gördüğümüz neredeyse her şeklin oluşmasından depremler sorumludur. Bu sebeple depremlerin ya da daha kapsayıcı bir tabirle levha tektoniğinin, doğanın ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtmemiz gerekir.
Depremler, bazı bölgelerde volkan patlamaları sebebiyle yaşamı tamamen sonlandırabilirken bazı bölgelerde ise farklı canlılara yaşam alanı açabilecek güce sahiptir. Dünya’nın tarihi kadar eski olan depremler, büyük perspektiften bakıldığı takdirde gezegenimizin milyarlarca yıllık evrim tarihinde yıkıcı olmaktan daha çok şekillendirici ve çeşitlendirici rol oynamıştır. Dünya’da yaşamın ilk başlangıç noktalarından biri olabileceği üzerine güçlü kanıtlar bulunan okyanus diplerindeki hidrotermal bacalar, en nihayetinde levha tektoniğinin bir ürünüdür.
Tüm bu jeoloji ve biyoloji bilgilerinin üstünden neden tekrar geçtiğimiz anlaşılmış olmalı. Sanıldığının aksine gezegenimiz için deprem sadece bir yıkım anlamına gelmemektedir. Ancak insanlık medeniyetinin başlamasıyla birlikte hem toplumsal hem de çevresel anlamda deprem, yıkımın ta kendisi olmuştur. Çünkü deprem, birçok şeyin aksine insanların kontrol edemediği, kaotik bir güç çıkışıdır. Kontrol edilemeyen güçlerin kontrol edilebilen güçleri de kontrolden çıkarması kaçınılmazdır: Toksisite ve nükleer kirlenme!
Enkazın Çevreye Etkisi
Enkaz, depremler söz konusu olduğunda yıkım sebebiyle bütünsel yapısını kaybeden herhangi bir bina, araç, yapı, depo ve diğer tüm insan üretimi nesneler anlamına gelir. Depremlerden en büyük etkilenen ve en çok göz önünde olan bina enkazları olsa da, yıkım sonrasında çevresel kirlenmeye sebep olabilecek diğer etmenler de göz önünde bulundurulmalıdır.
Deprem sonrası oluşan enkazların çevresel etkileri dört ana başlıkta incelenebilir:
Su Döngüsü Kirlenmesi
Su döngüsü, gezegenimizde doğal yaşamın devamlılığı için fazlasıyla önemlidir. Biz insanların içme suyundan tutun da tarıma ve yabani hayata kadar kirlenmemiş bir su döngüsü şarttır. Deprem enkazları, çeşitli zehirleyici kimyasallar içermesi sebebiyle su döngüsüne zarar verici olabilir.
2010 yılında Türkiye’de bina yapımında kullanılması yasaklanan asbest, su döngüsünün ve içme suyunun kirlenmesi konusunda en tehlikeli kimyasallardan biridir. UNDP verilerine göre 116 ile 210 milyon ton ağırlığında olduğu tahmin edilen Kahramanmaraş depremi enkazı içerisinde 2010 öncesinde yapılan eski binaların enkazları bir hayli fazladır. Bu eski binalarda özellikle çatı, zemin ve tavan kaplamaları, yalıtım uygulamaları, kaloriferler, kazanlar ve asbest katkılı çimentolar, çevresel etkisi oldukça fazla olan asbestin yayılması senaryosunda birincil kaynak olarak karşımıza çıkar.
Asbest, şehircilik düzenlemeleri sırasında şimdiye kadar yapılan yanlış uygulamalar sebebiyle çoktan içme suyuna ve su döngüsüne karışmıştır. Asbestin kanser de dahil olmak üzere birçok hastalığa yol açabildiği saptanmıştır. Suya kolayca karışabilmesi, gözle görülemeyen lifli yapısı ve kolay ayrıştırılamaması sebebiyle asbestin su döngüsü için tehlikesi büyüktür.
Deprem sonrasında ortaya çıkan asbest kaynaklarının hava veya yer altı su kaynakları yoluyla kolaylıkla su döngüsüne karışabileceği düşünülmektedir. Bu sebeple asbestin atık toplama kuruluşları tarafından belirlenen yönergeler çerçevesinde toplanması ve imha edilmesi gerekir.
Toprak Kirlenmesi
Toprak kirlenmesi, yaşadığımız son felaket olan Kahramanmaraş depremleri sonrasında Güneydoğu Anadolu gibi Türkiye’nin tarımsal yükünü çeken bölgelerde son derece önemli hale gelmiştir. Depremler sonrasında oluşacak fiziksel ve kimyasal enkaz, kolaylıkla toprak kirlenmesine sebep olabilir ve bölgede uzun süreli tarımsal verimliliğin düşmesine, çevresel felaket kaynaklı ve uzun dönemli yaygın hastalıkların baş göstermesine ve bölge doğasının bozulmasına yol açabilir.
Deprem enkazı kaynaklı toprak kirleticiler arasında daha önce de bahsettiğimiz üzere asbest, toprak kirlenmesine de yol açabilir. Öte yandan binaların beton, tuğla ve benzeri malzemelerinin içerisindeki çeşitli kimyasallar, parçalandığı takdirde toprağa karışarak toprak verimliliğini düşürebilir. Ayrıca deprem sebebiyle oluşan çeşitli mikroplastiklerin de enkaz kaldırma çalışmalarının doğru şekilde yönlendirilmemesi takdirinde toprağa karışma riski vardır.
Tüm bunların dışında özellikle sanayi bölgelerinde ve maden çalışmalarında sıkça kullanılan ağır metallerin toprağa karışması, çevre sağlığı açısından büyük risk teşkil etmektedir. Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin bildirilerine göre zarar gören atık havuzlarının ikincil bir çevresel afete yol açma riski vardır.
Hava Kirlenmesi
Asbest, hava kirlenmesi konusunda yine öne çıkan zararlı kimyasallardandır. Asbestin dışında yıkım sebebiyle toz haline gelen ve binalarda sıkça yalıtım amaçlı kullanılan cam yünü ve taşyünü, hava kalitesini önemli ölçüde düşürebilir.
Hava kirlenmesi, iklim olaylarının kolaylıkla diğer bölgelere de zararlı maddeleri taşıyabilmesi sebebiyle en dikkat edilmesi gereken kirlenme türlerindendir.
Nükleer Kirlenme
Kahramanmaraş depremleri için geçerli olmasa da depremler sonrasında yaşanabilecek ve etkisi milyonlarca kilometrekareye kadar uzanabilecek bir kirlenme türü de nükleer kirlenmedir. En büyük ve bilineni Tohoku Depremi sonrasında meydana gelen Fukuşima Felaketi’dir.
2011 yılında Japonya’da yaşanan 9.1’lik depremden etkilenen bölgede yer alan Fukuşima Nükleer Santrali, direkt olarak deprem kaynaklı olmasa da dolaylı bir etken olan tsunami sebebiyle zarar görmüş ve reaktör çekirdeklerinde patlamalar meydana gelmiştir. Tsunamiye karşın önlem alınsa da 40 metreye kadar varan tsunami dalgaları, nükleer santralin elektrik şebekesine zarar vermiş ve soğutma eksikliği nedeniyle reaktör çekirdeklerinde aşırı ısınma ve patlama gerçekleşmiştir.
Fukuşima Felaketi, yakinen tanıdığımız Çernobil Faciası’na kıyasla nükleer kirlenme açısından kontrol altına alınabilmiş olsa da depremler sonrasında meydana gelebilecek nükleer santral kazalarının olası tehlikeleri, yalnızca bölge insanını değil, neredeyse tüm insanlığı tehdit edebilir. Bugün yaşanacak bir deprem, yüzyıllar sonra unutulsa da nükleer patlama sonrasında meydana gelen nükleer kirlenme, milyonlarca yıl boyunca etkilenen coğrafyanın bitki ve hayvan örtüsüne büyük zararlar verebilir.
“Enkazdan Başka Felaketler Çıkmasın” Kampanyası
Kahramanmaraş depremleri sonrasında oluşan enkazın büyüklüğü göz önüne alındığında, olası bir ikinci felaketi engellemek için enkaz kaldırma çalışmalarının titizlikle yürütülmesi büyük önem taşıyor. Bu kapsamda başlatılan “Enkazdan Başka Felaketler Çıkmasın” kampanyası, deprem enkazının atık yönetimine uygun bir şekilde kaldırılması gerektiğini savunuyor.
Birleşmiş Millet Kalkınma Programı tarafından da yerinde incelenen ve desteklenen enkaz kaldırma çalışmaları için dokümantasyonlar ve yardım programları oluşturuldu. Ayrıca konuyla ilgili bölgede bulunan birçok sivil toplum kuruluşu üyesi ve uzman, enkaz kaldırma çalışmalarını denetliyor.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürü Eyyüp Karahan, 11 ilde devam etmekte olan enkaz kaldırma çalışmalarının tehlikeli atıkların geri dönüşüm prensiplerine uygun olarak kaldırıldığı ve çevreye en az zarar veren şekilde çalışmaların tamamlanacağını açıkladı. Karahan, aynı zamanda var olan atık kaldırma yönetmeliklerinin deprem kapsamında yenilendiğini de belirtti.
Kaynakça:
Not: Yazıda kullanılan fotoğraflar Kahramanmaraş depremini ve etkilenen bölgeleri yansıtmamaktadır.
Kapak Fotoğrafı: Unsplash | Tamás Szabó