Ünlü Tasarımcıların Dekosistemleri

Güncelleme Tarihi: 7 Ocak 2021

Bir önceki yazımızda ünlü tasarımcıların glokal yaşam alanlarını ele almıştık. Glokal yaşam alanı tarifimizin odağında ise yaşam alanlarını; seyahatleri, kültürel ve sanatsal birikimleriyle oluşturan isimler yer alıyordu.

Geçen haftaki yazının devamı olarak okuyacağınız bu yazıda ise yaşam alanlarını adeta kendi üç boyutlu biyografileri gibi ele alan çok özel 3 ayrı kadın tasarımcının, yaşamları ve yaşam alanları arasında kurdukları mekansal ilişkiye ve evrime göz atacağız.

Paloma Picasso: Güç ve Dengenin Mekansal İfadesi

Paloma Picasso’nun kişisel stilinde ve tasarımlarının odağında kırmızı, siyah ve dore üçlüsü, Fas mimarisinin geometrik motifleri ve sanat bulunuyor. Özellikle parfüm şişesi tasarımlarında Pablo Picasso’nun eserlerinden izler görmek mümkün.

Kendi yarattığı parfümleriyle ve Tiffany&Co. için tasarladığı mücevherlerle dünyaca üne kavuşmuş bir iş kadını olan Paloma Picasso da kişisel tarzını ve stilini yaşam alanına son derece doğal bir şekilde yansıtabilen isimlerden.

Yukarıdaki fotoğraf 1985 yılında Vogue için New York’taki dairesinde çekilmiş. Bu yıllar Paloma Picasso’nun bir iş kadını olarak kendini ifade etmeye başladığı yıllar. Burada gördüğümüz her obje, siyah ve dorenin baskın kullanımı, katmanlı simetri, ortadaki yıldız şeklinde obje, Paloma’nın pozu; kısacası her şey tamamen güç ve ihtişamı simgeliyor. Bu hem kariyeri hem de yaşı itibarıyla tasarımcının yaşam stiliyle son derece paralel bir mekansal ifade.

Özetlemek gerekirse burada güç ve denge ilişkisini görüyoruz.

Paloma Picasso hayatı boyunca güç ve denge ilişkisini korumaya devam ediyor ama kariyerindeki başarısı belli bir noktaya ulaştığı andan itibaren mekanla olan ilişkisinde başka bir boyuta geçtiğini görüyoruz.

Seyahat, hayatının bir parçasına dönüşen Fransız-İspanyol melezi tasarımcının en çok etkisinde kaldığı ülke ise Fas. Bu yazı özelinde kendisinin 2006 yılında satın aldığı ve pandemi dönemini geçirdiği Marakeş’teki evinden bahsedeceğiz. 

Tasarımcının Marakeş’teki evinin salonunda ilk göze çarpan minimal ama devasa kırmızı kütüphane ve siyah masanın güçlü ifadesinin, Marakeş mimarisini yansıtan pencere çerçeveleriyle, kristal avize ve bambu sandalyelerle dengelenmesi.

New York’taki dairedeki pozun üzerinden 20 sene geçtikten sonra tasarımcının mekansal ifadede geldiği noktadaki özgürlük ve rahatlık hissi herkesin dikkatini çekmiştir.

Fotoğraf / Annie Leibovitz

Mekandaki tüm mobilya ve objelerin birbirleriyle, renk, doku ya da işlev anlamında çok dengeli bir ilişkisi var. Bu kadar iddialı renk ve formu aynı alanda bir arada kullanmak aslında ustalıktan çok deneyim gerektiren bir şey.

Neden mi? Çünkü Paloma Picasso farklı kültürlerin bir araya geldiği bir aileye mensup, çok seyahat eden bir kişi. Bu kadar kültür çeşitliliği ve dünyanın farklı yerlerini farklı zamanlarda, farklı bakış açılarıyla görmüş olmak, kişiye dünyanın çok renkli ve çok sesli yapısını önce keşfedip, sonra içselleştirme şansı veriyor.

Bunun sonucunda da çok farklı renkler, stiller, dokular, aksesuarlar bir mekanda bir araya geliyor ama bu gözü hiç rahatsız etmediği gibi insana keyif veriyor…

Tıpkı doğada olduğu gibi…

Diane von Furstenberg: Yüksek Estetik Anlayışı

Moda dünyasının yaşayan efsaneleri arasında yer alan Diane von Fustenberg, 1972’de kurduğu markasıyla neredeyse yarım asırdır modaya yön veriyor. Anvelop elbiseleri, desen ve renkleri kullanma şekli ile kendine has tarzını oluşturan ve moda dünyasına ironik parçalar katabilmiş tasarımcının, New York’ta, aynı zamanda ofis olarak da kullandığı evi de kendisine çok benziyor. O da kendi biyografisini mekansal olarak da ifade edebilen ve kendi dekosistemini kurabilmiş isimlerden.

New York’ta, kendine ait devasa bir terasa sahip 2 kata yayılan çatı katı dairesinin her bir köşesinde doğaya övgü niteliğinde ve kendi içinde küçük dünyalar yaratılmış.

Çölde kurulan çadırları andıran yatak köşesi, zebra desenli halının üzerinde yer alan ağaç kökü formunda ayaklı yemek masası ve koloni tarzına gönderme yapan banyo evin en egzotik alanlarının başında geliyor.

Mekanda görülen tüm doku ve desenlerin Diane von Furstenberg’in giysi ve aksesuar tasarımlarında da karşımıza çıkması hiç de şaşırtıcı değil. Diane von Furstenberg tasarladığı ve giydiği kıyafetlerdeki tasarım dehasını yaşam alanına da rahatlıkla ve yüksek estetik anlayışıyla uyarlayabilen özel bir isim.

Tory Burch: Samimi ve Davetkar Yaşam Alanları

2004 yılında kurduğu markasıyla, dünya moda devleriyle aynı kulvarda yarışmaya çoktan başlayan Tory Burch’ün yakaladığı başarının tasarımları kadar butiklerinde yarattığı mekansal algıyla da ilgili olduğunu düşünüyorum.

Son 20 yıldır samimiyetin tüm lüks markaların odağında olduğunu göz önünde bulundurursak, müşterinin aradığı misafirperver tavır ve sıcak butik ortamını Tory Burch mağazalarında bulmak mümkün. Çoğu lüks markanın son derece minimal neredeyse soğuk olarak nitelendirilebilecek butik konseptleri bir dönem trend oldu ama markalar bu yanlıştan olabildiğince hızlı bir şekilde dönme eğilimindeler.

Tory Burch’ün markasına ait mekanlarla ilgili yakaladığı başarının kökeni de butiklerinin tamamen kendine ait yaşam alanlarının birer yansıması olması. Dünyanın birçok farklı köşesinde evleri olan tasarımcının tüm evlerinde hatta ofislerinde karşımıza çıkan ortak özellikler; büyük kadife kanepeler, renk renk desen desen yastıklar, puflar, çiniler, seramikler, farklı renk ve dokularda aydınlatmalar…

Tasarımcının herhangi bir butiğine girdiğinizde, sanki yakın bir arkadaşınızın evinize girmiş gibi hissediyorsunuz. Rahat ve yumuşak kadife koltuklarda, şık seramik takımlarda çay kahve servisi eşliğinde alışveriş yapabiliyorsunuz.

Burada da önemli olan nokta, tasarımcının kendine ait bir dekosistemi, markayı kurmadan çok önce oluşturmuş olması ve markasının DNA’sına bunu direkt olarak uygulayabilmesi.

Bir önceki yazıda ve bu yazıda dönüp dolaşıp geldiğimiz nokta hep aynı.

Kendi içinde anlamlı, her parçası kullanışlı ve birbiriyle iletişim kurabilen mobilya, eşya, obje ya da sanat eserlerinin bir arada olduğu, özgün ve estetik algısıyla hayran bırakan mekanların sahiplerinin ortak özellikleri ise seyahat…

Kıbrıs’a yaptığım bir seyahatte karşılaştığım bir gezginin bana söylediği ve aklımdan hiç çıkmayan bir sözle bu yazıyı sonlandırmak istiyorum: “Gezen güzel olur, gezmeyen gazel olur.’’