Güncelleme Tarihi: 5 Temmuz 2023
Dünyada en fazla sokak hayvanına ev sahipliği yapan ülkelerden biri olan Türkiye, aynı zamanda büyük bir hayvan sağlığı kriziyle karşı karşıya. Her geçen gün insan aktiviteleri veya salgın hastalıklar nedeniyle ölüme terk edilen hayvanların sayısı artıyor. Hastalıklar veya kazalar sonrasında felçli kalan hayvanlar ise insanlar tarafından sahiplenilmiyor. Felçli veya yaralı hayvanların bakımıyla ilgili adım atmak isteyen Zühal Kadıoğlu’nun bireysel çaba ve imkanlarıyla kurulan ENCANDER, yaklaşık 8 yıldır sahip olduğu çiftlikte düşkün hayvanlara yardım ediyor.
Bu röportajımızda ENCANDER’in kurucusu Zühal Kadıoğlu ile engelli ve muhtaç hayvanların ihtiyaçları ve Türkiye’deki hayvan hakları sorunları üzerine konuştuk. Keyifli okumalar…

Kendinizden bahseder misiniz?
Adım Zühal Kadıoğlu… 1970 Varna doğumluyum. Eğitimci bir aileden geliyorum. Tarhan Koleji’nden sonra ODTÜ’de ekonomi okudum. Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyorum. Dış ticaret ile ilgilenmekteyim.
Encander’in kuruluş hikayesinden bahsedebilir misiniz?
2011’den itibaren kurtardığım ve yaşattığım felçli hayvanlar, ya klinik ortamında ya da pansiyonlarda bakılıyordu. Tabii ki bu hem ev ortamında olmamalarına hem de istediğimiz ilgiyi görmemelerine sebep oluyordu. Maalesef yaşlı, kanserli, dönüşü olmayan hastalıklara sahip hayvanların ömürleri çok uzun olamıyor. Felçli hayvanlar ise sahiplenilmiyor; bazı ülkelerde bu canların bir aile bulma şansı biraz daha yüksek olabiliyor. Bu yüzden yaşamlarının geri kalanında bir gün bile olsa mutlu olabilecekleri bir ortam yaratmaya çalıştım. 2015 yılında şu anda bulunduğumuz çiftlik alanını kiraladım. Çiftlik, onlar için ev ortamı sağlıyor, bizimle beraber zaman geçirebiliyorlar. Huzurlu ve sokaklarda yok olma tehlikesinden uzakta yaşayabiliyorlar. İlgiyle hijyen, beslenme ve bakım ihtiyaçları karşılanıyor.
Ancak felçli ve düşkün hayvanlar konusunda yapmış olduğum çalışmalar iyice duyulmaya başlayınca, himayemize alınma ihtiyacı olan hayvan sayısı hayli arttı ve hepsine yetemeyeceğimi gördüm. Felçli, yaşlı, kanserli, dönüşü olmayan hastalıklara sahip hayvanlara bakmak için ciddi bir emek ve masraf gerekiyor. Bu yüzden hem onlara daha huzurlu, uzun bir gelecek sağlamak hem de Türkiye genelinde el birliği ile daha fazla felçli, yaşlı, kanserli, bakıma muhtaç hayvana ulaşabilmek için ENCANDER’i kurma kararı aldım.
Yaralı (Bakıma muhtaç, engelli) canların Türkiye’de ve dünyada yaşam şartları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Türkiye genelinde barınakların yapısı ve çoklu ortamı nedeniyle felçli, travmalı, dönüşü olmayan hastalıklara sahip hayvanlara bakan barınak ya da geçici bakım evleri bulunmuyor. Ülkemizde felçli, yaşlı ya da dönüşü olmayan hastalık taşıyanların da yaşamaya ve huzurlu ölmeye hakkı oldukları bilincini zamanla oluşturunca bakıma muhtaç canlarla ilgili farkındalık da artış gösterdi. Fakat bunu sağlıklı düzeyde sağlayan bir ortam ne yazık ki bulunmuyor. Bu konuda ENCANDER ilk ve tektir…
Ekibiniz kaç kişi?
Ekibimiz 18 kişiden oluşuyor. Bir veteriner hekim, üç veteriner teknikeri, 14 çalışan/gönüllü…
İşleyişinizin detaylarını alabilir miyiz?
Öncellikle Türkiye genelinde felçli ve/veya ağır kazalı hayvanların ihbarı bölgedeki arkadaşlar aracılığıyla ya da ilanla bize ulaşır. Biz, organize olarak hayvanı kara ya da havayoluyla çalıştığımız kliniklerden birine sevkini sağlarız. Gerekli fiziki tedavi sonrası ENCANDER Yaşam Merkezi’ne gelir. Bundan sonra hastalık cinsi ve de fiziki eksikliklerine göre ilgili gruplara geçmeden önce 1 ay karantinada kalır ki bulaşıcı hastalıklara yönelik riskler bertaraf edilir. Bu süreçte yaşam merkezimizdeki veteriner ve de ekibimizle çocuğu gözlemleyerek ve de bedeni, ruhsal ihtiyaçlarını tespit ederek bir iyileştirme programı için yol haritası çizeriz. Özellikle dayak, sopa ile saldırı, cinsel istismar, ateşli silahla vurulmuş hayvanlarımızla iletişim kurmak için ciddi zaman ve emek sarf ediyoruz.
Bazen felç oldukları için hayattan umut kesmiş çocuklar (hayvanlar) geliyor. Onları hayata bağlamak için özel mama, oyuncaklar veriyor, hatta onu rahatlatmak için banyo yaptırıyor, bol bol konuşuyoruz. Bizde felçliler yatağa bağlı ya da bağımlı değil. Özgürce kendilerine ayrılmış alanlarda dolaşabilir, birbirileriyle oynayabilir, tüm etrafı kirletebilirler. Çünkü orası onların hayatları için tahsis edilmiş evleri.
Ayrıca onlara tekerlekli sandalye yaptırıp uyum gösterenlerin daha özgürce hareket etmelerini de sağlıyoruz. Tüm bu süreçlerde son derece hassas ve özverili davranıyoruz, çünkü onların yeniden hayata tutunmaları için tek şansları biziz.
Toplumsal olarak hayvan bakımıyla ilgili bazı tabulara sahip olunduğunu düşünüyor musunuz? Bunların aşılabilmesi nasıl mümkün olabilir?
Öncellikle hayvan bakmayı tercih eden kişilerin, başka insanların hayatlarına zarar vermediği müddetçe sorgulanmaktan vazgeçilmesi gereken bir husus olduğunu düşünüyorum. Bu özgür irademizin bir parçası. Çünkü zaman zaman kedi, köpek, ördekle yaşadığı için aşağılanan insanlar mevcut.
Diğer yandan en büyük tabu; kedi, köpek kılının bizi hasta edeceği ya da akciğerimize kaçıp bizi öldüreceği yönünde. İlk akla takılan kedi ve köpeğin tüyünün yutulması sonucu organlarda kist yaptığı inancının toplum içerisinde yaygınlığıdır. Kist yapan, evcil hayvanınızın tüyü değil evcil hayvanınıza bulaşan parazit yumurtalarının ağız yoluyla alınmasıyla gerçekleşen paraziter bir hastalığın sonucudur. Bu paraziti; yıkanmamış çiğ sebze veya meyve ile ya da yine veteriner hekim kontrolü yapılmadan aldığınız ya da yediğiniz çiğ et ve et ürünleri yiyerek de alabilirsiniz.
Yani evcil hayvanlarınız gerekli bakımları yapıldığı takdirde tehlikeli parazitleri taşıma ihtimalleri yoktur. Diğer yandan burnumuzun mukus ve odacıkları bu tür tüylerin geçmesini engelleyen bir sisteme sahiptir. Bu yüzden de sorumluluk yine bize düşüyor. Evcil hayvanlarımıza düzenli iç, dış parazit ve diğer aşılarını yaparak tüm bu soru ve sorunlardan kurtulabiliriz.
Diğer yandan hayvanlarla yaşam ve iletişim ile ilgili eğitim ve algı oluşturmayı daha ilk okuldan başlayarak vermek gerektiğini, bu konuda devlete de görev düştüğünü düşünmekteyim.
Giderek artan kamu spotları ya da reklamlar ve dizide hayvanlarla yaşam konularına yer verilmesiyle önyargıların yıkılacağına da inancımız yüksek.
Türkiye’de ve dünyada sokak hayvanlarına yönelik davranışları nasıl değerlendiriyorsunuz? Hayvanları Koruma Kanunu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye ve de diğer ülkeler olarak ayırım yaparsak her ülkenin yönetilmesi gibi, hayvan hakları konusunda yaklaşımları da farklılık gösteriyor.
Hayvanlar, Türk hukukunda ekonomik değer arz etmelerinden ötürü korunuyor. Bu yüzdendir ki hayvanların da bir can taşıdıklarının göz ardı edildiği ve yüzeysel olarak korunduğu söylenebilir. Sahipli bile olsa şiddete ya da öldürülmeye maruz kaldığında hiçbir kalıcı yaptırım uygulanmıyor ve fail para cezasıyla kurtuluyor.
Diğer yandan Avrupa ve Amerika’da hayvana şiddet ve istismarda önemli yaptırımlar var. Amerika’da hayvanları öldürmek, onları yaralamak veya işkence yapmak; hapis cezasını gerektiren bir suç olarak düzenlenmiştir. Tüm eyaletlerde, sokak hayvanları da koruma kapsamına dahil edilmiştir. Almanya’da Hayvanları Koruma Federal Yasası uyarınca hayvan öldürme veyahut hayvana uzun bir süre acı veren veya tekrar eden şekillerde acı veren kişiler için üç yıla kadar hapis cezası ve para cezası öngörülüyor.
Japonya’da hayvan haklarını düzenleyen kanun, 1973 yılında kabul edilmiş ve son halini 2005 yılında almış olan Hayvanların Refahı ve Yönetimi Kanunudur. Kanuna göre haklı bir sebep olmaksızın, bir hayvanı öldürmek, yaralamak, acı ve ıstırap vermek suç sayılmaktadır.
İran’da dışarda evcil hayvan göremezsiniz, sahipli bile olsa anında alıp barınağa gönderilir. Diğer yandan Çin, Kore ve Arap ülkelerinde belli bir hayvan yasası bulunmamaktadır.
Türkiye’deki mevzuatın yabancı ülkelerle karşılaştırılması sonucu; Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Brezilya, Arjantin, Peru, Şili gibi Güney Amerika Ülkeleri, Avusturalya, Japonya, Filipinler, Hindistan, Malezya, Güney Afrika, Tanzanya ve Kenya gibi ülkelerde hayvan hakları Türkiye’den daha gelişmiş durumda denebilir. Arap Coğrafyası, Rusya, Orta Asya, Çin ve Afrika’nın büyük bir kesimiyle kıyaslanınca ise Türkiye, o devletlerden kanun ve yaptırımları açısından daha gelişmiş durumdadır.
Ancak yukarıda örneğini verdiğiniz insan odaklı destekler maalesef Türkiye’de bulunmuyor. Türkiye de sokak hayvanların hayatları o bölgedeki insanların insafına kalmış olup bölgedeki yerel belediyenin de yaklaşım ile şekilleniyor. Ancak genelde hayvanseverlerin bakım, ilgi ve destekleriyle sokak hayvanları hayatlarını sürdürebiliyor.
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, uzun zamandır gündemde olan fakat çıkan maddelerin yeterli olmadığı bir kanundur.
Biz, yaşam hakları savunucuları olarak hayvanlara yapılan her türlü şiddetin mutlaka hapis cezası alması ve/veya bu kişilerin hayvanlar ile ilgili sosyal sorumluluk projelerinde çalıştırılıp hayvanlar ile iletişime geçmelerinin sağlanması, hayvanların ihtiyaçlarını gidermek için çalıştırılmaları gerektiğini düşünüyoruz.
Her canlının yaşam hakkı var ve bu yaşam hakkının insan eliyle korunması gerekiyor. Bu da ancak kanunlarla mümkün. Kanunların gereksinimlere uygun çıkarılıp uygulanabilir olması için ilgili kurumlara yaptırımların uygulanması sonrası ancak hayvanlar için ülkemizde bir şeyler yapıldı diyebiliriz. Yoksa kanunun dediği ama yerel yönetimlerin yapmadığı o kadar husus var ki ilave çalışmalardan bahsetmek şu aşamada gerçekçi olmayabilir.
Bu röportajı okuyanlar size nasıl destek olabilir? Şu an öncelikli olarak hangi konuda desteğe ihtiyacınız var?
ENCANDER himayesinde bulunan 450’den fazla canın pek çoğu; felçli, engelli, geri dönüşü olmayan hastalıklara sahip, kanserli, felçten ayağa kaldırılmış canlardır. Bu hayvanlar, ya dövülmüş ya bıçaklanmış ya ateşli silahla vurulmuş veya araba ile çarpılmış. İnsan eli ile %90 zarar görmüştür.
Son dokuz yılda 115’ten fazla felçli hayvanın yürümesini sağladığımızı da mutlulukla paylaşmak isterim.
ENCANDER’in benzerinin olmaması nedeniyle maddi ve manevi yükümüz ciddi düzeyde artmış durumda. Şu an en kısa zamanda yeni bir yaşam alanı bulmak zorundayız. Yaşam merkezi için daimi temel ihtiyaçlarımızı düzenli şekilde tedarik edebilmenin yanı sıra bu durum da öncelikli konular arasında yerini aldı.
Böyle bir yaşam alanının hayatta kalması için yanımızda olunmasına, ayni ve nakdi bağışa, sosyal sorumluluk projelerinde ENCANDER’e yer verilmesine, iş birliklerine, sponsorlara ihtiyaç duymaktayız.
Yaşam alanımızla ilgili sorunumuza çözüm bulduktan sonra birkaç yıl içinde de Türkiye’ye yaraşır bir rehabilitasyon merkezi yaratmak da hedeflerimiz arasında.
Web Sitesi: www.encander.org.tr
Instagram: @encandernegi / @encanderkurumsal
Telefon:
- Silivri Yaşam Merkezi: 0212 908 03 62
- İstanbul Ofis: 0216 250 60 45