Güncelleme Tarihi: 29 Haziran 2024
“Kapı pencereyi iyice açalım, belki cereyan yapar.” veya “Klimanın derecesini iyice düşürelim da serinleyelim.” şeklinde yaptığımız ısı dengesi ayarlamalarına literatür “iklimlendirme” ismini veriyor. Her sene bir öncekinden daha sıcak günler geçirirken kaynakların verimli ve sürdürülebilir biçimde kullanılması gerektiği konusunda hepimiz hemfikiriz. Peki sürdürülebilir iklimlendirme mümkün mü?
Dünyanın Alışkanlıkları Değişiyor
Nostalji, bizleri buruk bir mutluluğa iten alışkanlıklarımızdan biri. Bir sevinci, bir mutluluğu ilk kez yaşadığımızdaki o unutulmaz anları zaman içerisinde hatırlamak için beynimizde kullandığımız, detayların birbirine karıştığı, duyguların kendiliğinden büyüdüğü bir depo. Zaten biraz da bu yüzden ortak geçmişlere sahip olduğumuz insanlarla o anlara dair yapılan sohbetlerden aldığımız keyfi verebilecek çok az şey var. Örneğin sıcak bir yaz gününde oldukça serin bir ortamda istirahat etmek gibi.
Sahi nostalji demişken, önceden evin kapı penceresi açıldığında perdeler uçuşur, rüzgardan kapılar çarpar ve büyüklerimiz bizi “cereyanda” kalıp da hasta olmamamız için uyarırdı. Şimdi her yer açık olsa bile o kadar fazla rüzgar esmiyor gibi değil mi? Sanki artık klimalara, vantilatörlere direkt olarak muhtaç gibiyiz. Belki de artık geçmişi değil geleceği hatırlamanın vakti geldi.
Zorlayıcı Döngü
Sıcak havalara geri dönmeden önce “iklimlendirme” kavramına göz atmakta fayda var. İklimlendirme literatürde temel olarak “daha konforlu bir iç ortama erişmek için kapalı bir alandan ısıyı uzaklaştırma ve kimi zamanlarda iç havanın nemini kontrol altına alma” olarak tanımlanıyor.
Yani sıcak günlerde evde veya arabada klimayı açarken, yaşadığımız binanın yalıtımını yaptırırken, ofisteki vantilatörün karşısında serinlemeyi arzularken iklimlendirmenin nimetlerinden yararlanırız. Aslında tam da bu yüzden “sürdürülebilir iklimlendirme” kavramını çok daha fazla tartışmaya ihtiyacımız var.
Zira bir çırpıda aklımıza gelen örneklerin neredeyse hepsinde yine sürdürülebilir olmayan enerji kaynaklarından faydalanıyoruz. Bu kullanım alışkanlığı, diğer canlılar ve gelecek nesiller adına duyulacak ihtiyacın karşılanmasının da önüne geçiyor. Verilere göre ABD’de kullanılan elektriğin %6’sı klimalar tarafından harcanıyor. Bu oranın diğer ülkelerde de benzer rakamlarda olduğunu varsaydığımız senaryoda sürdürülebilir iklimlendirmeye ne kadar ihtiyacımız olduğunu daha net anlamamız mümkün hale gelebilir.
Diğer bir deyişle, iklim krizinin aşırı etkilerinden kendimizi korumak için kullandığımız yöntemler iklim krizini derinleştiriyor. Şimdi aynı soruyu bir kez daha soralım: “Sürdürülebilir iklimlendirme mümkün mü?”
Sürdürülebilir İklimlendirme İçin Hangi Adımlar Atılıyor?
Sürdürülebilirlik de iklim krizi de tüm gezegenin konusu ve bu konuya hep birlikte çözüm bulunması gerektiği konusunda devletlerin de attığı adımlar söz konusu. Avrupa Birliği’nin temmuz 2023 yılında resmi olarak kabul ettiği Enerji Verimliliği Direktifi de bu konuda önemli bir adım.
Söz konusu direktife göre AB’nin 2030 yılına kadar hedefi, enerji tüketimini nihai olarak %11.7 azaltmak olacak. Tüm bunlarla birlikte AB ülkeleri yıllık enerji tasarrufu konusunda kendilerine düşen yükümlülükleri iki katına çıkarmayı kabul etti ve yasal olarak yükümlülük altına girdi. Ülkeler artık enerji verimliliği konusunda politika yapma, uygulama, planlama ve önceliklendirme konusunda yasal olarak da zorunlu olacak.
Bu bir adım ancak bunun gibi yüzlerce ve hatta binlerce adım atılması gerektiği de kesin. Tüm bunlarla birlikte uzmanlar arasındaki tartışmalar ve fikir ayrılıklarının da gezegeni belirli bir doğrultuda hareket etmeye teşvik etmesi gerekiyor.
Herkes İçin Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilir iklimlendirme ile ilgili sorduğumuz “mümkün mü?” sorusu elbette çok katmanlı ve deyim yerindeyse çetrefilli bir soru. İnternette yapılan küçük araştırmalarla dahi kısa süre içerisinde belirli adımların atılabileceğini görmek mümkün.
Konuyla ilgili olarak ortaya atılan haberlerin birçoğunda “sürdürülebilir iklimlendirme” için atılan adımlara, geliştirilen proje veya ürünlere rastlamak mümkün. Bu durum çok şaşırtıcı değil, sürdürülebilir bir iklimlendirme ihtiyacımız olduğunu fark edeli çok da uzun zaman geçmedi.
Ancak tüm bu “sürdürülebilirlik furyası” içerisinde yer alan gezegenin yaşadığı açmaza iklimlendirme konusunda da girdiğini söylemek yanlış olmaz. Guardian’da yayınlanan bir haber ABD ve Orta Doğu’da senenin en sıcak gününde kullanılan enerjinin %70’inin iklimlendirme için kullanıldığını belirtiyor.
Bu oldukça fazla ve gelecek için endişe verici bir oran ancak bu durumun farkına varmış olmamız oldukça önemli. Ancak aynı haberde yer alan başka bir cümle “furya”nın neden global bir gerçeğe dönüşemediği konusunda da önemli bir done sunuyor.
Haberde yer alan verilere göre şu an yeryüzünde kullanılan klimaların %95’i sürdürülebilir iklimlendirme için gereken asgari şartları dahi sağlamıyor. Üstelik klimaların kullandığı soğutucularda yer alan bazı gazlar atmosfere zarar vermek konusunda karbondioksitten 2000 kat daha tehlikeli.
Uzun lafın kısası, “Sürdürülebilir iklimlendirme mümkün mü?” sorusunun cevabı eğer iyimser olursak “Evet”. Şu an erişimi ve ulaşımı diğer klimalara göre çok daha maliyetli olan klimaların yaygınlaşması, enerjiyi yoğun kullanan firmaların sözlerini tutması, AB’dekine benzer biçimde ülkelerin kendilerini yasal yükümlülükler altına alması ve yaşanan krize yönelik olarak daha fazla bilinçle sürdürülebilir iklimlenme mümkün.
Aksi takdirde alınan önlemler bireysel bazda kalacak ve tüm gezegenin etkilendiği bir soruna çözüm potansiyeli taşıyamayacak.