Sinirleri Zorlayan Bir Film: I Care a Lot

Sinirleri Zorlayan Bir Film: I Care a Lot

Başrolde bir kadın ve bu kadının ne geçmişten gelen bir pişmanlığı ne çocukluk travması ne de baştan çıkarmaya çalıştığı bir erkek var. O her zaman ileriye bakıyor, tüm olumsuzlukları soğukkanlılıkla karşılıyor ve kimsenin karşısında eğilmiyor. Hep izlemeye alıştığımız o, küllerinden doğan veya tüm gücünün altında muhakkak bir duygusallık barındıran kadın figürlerine hiç de benzemiyor değil mi? Hevesinizi kırmak gibi olmasın ama bu açıdan ele alındığında heyecan verici, detaylara inildiğinde ise oldukça sıradan bir film var karşımızda: I Care a Lot.

Netflix’in şubat ayında yayınladığı filmi, işinde son derece başarılı olan yasal vasi Marla Grayson (Rosamund Pike)’ın hikayesine odaklanıyor. Marla, kendi çıkarlarını her zaman vasilerinin çıkarlarının önünde tutan, kanunları ve sistem açıklarını kendi lehine kullanmayı bilen, zengin olmayı hedefleyen ve bu hedef doğrultusunda her şeyi mübah sayan bir karakter. Ancak bir gün kendisi için mükemmel, daha doğrusu onu hep hayal ettiği zenginliğe ulaştıracağını düşündüğü yeni müvekkili Jennifer Peterson (Diane Wiest)’ı bulduğu anda işler değişiyor. 

İlk görüşte kendi halinde bir ihtiyar olarak nitelendirebileceğimiz Jennifer, aslında bu tanımın çok daha uzağında. Marla ise dış görünüşün ne kadar yanıtılıcı olabileceğini Jennifer’ın güçlü ve tehlikeli yakınlarını tanıdıktan sonra öğrenebiliyor. Bu noktadan sonra film, tabir-i caizse karşısındakini fare sanan iki kedinin kapışmasına dönüyor.

Oyunculuklar İyi, Karakterler Zayıf

I care a lot

Rosamund Pike, 2014 yapımı Gone Girl ile hepimizin beğenisini toplamış bir isim. Zeki ve güçlü kadın rolleri kendisine çok yakışıyor ki I Care a Lot’ta da onu bu şekilde görüyoruz. Sadece Gone Girl’e oranla biraz daha yüzeysel versiyonuyla… Yanlış anlaşılmasın, Pike büründüğü o soğuk karakteri izleyiciye tam anlamıyla yansıtıyor. Öyle ki ihtiyarların acizliklerinden hiçbir vicdan emaresi göstermeden faydalanan şeytani Marla, zaman zaman sinirden tırnaklarımızı kemirmemize bile neden oluyor. Game of Thrones’un Tyrion’ı, I Care a Lot’ın Roman’ı Peter Dinklage ise yine aynı şekilde rolünün hakkını veriyor. Yani filmi yüzeysel hale getiren oyunculuklar değil, karakterlerin yeterince iyi işlenmemiş olması. Peter, filmde bir mafya babası. Ancak gelin görün ki bu kötü adam çikolatalı milkshake içiyor. Mafya rolünü Peter’a vererek hem seyirciyi şaşırtan hem de yine kimsenin dış görünüşüyle yargılanmaması gerektiği güzel bir yolla veren film, o kötü karakteri bir anda seyircinin gözünde sevimlileştirmeye çalışıyor. Neden? Bunu yapmak yerine kötüyü salt kötü bıraksalardı eminiz ki seyircinin çok daha kolay benimseyebileceği yüklü bir karakter yaratmış olacaklardı. 

I Care a Lot inceleme yazısını bir de Me Too hareketi açısından ele almakta fayda var. Cinsel taciz ve saldırıya yönelik bir hareket olan Me Too, son dönemde sinema sektörünü büyük ölçüde etkilemiş durumda. Bunun birçok başarılı örneğini görüyoruz; ancak Me Too’yu işleyen filmler ne yazık ki her zaman olumlu sonuç vermiyor. I Care a Lot da bunlardan bir tanesi. Filmin mücadeleci Marla’sına öyle diyaloglar yazılmış ki Me Too burada fazlasıyla eğreti kalmış. Filmin başında bir erkekle olan diyalogu ile başlayan bu hissiyat, senaryo ilerledikçe de benzer sahnelerle devam ediyor. Marla, insanları kurtlar kuzular diye ikiye ayırıp, cesur olmayanın her zaman haksızlığa uğrayacağı mesajını verdikçe biz izleyiciler Me Too’nun sanki son dakika senaryoya eklendiğini düşünüyoruz. Öte yandan bu kişi, insanları ve özellikle de kadınları kendine hedef seçen bir dolandırıcı. Yani kadını alt eden yine bir kadın… 

Sistem Eleştirisi… Me Too… Hayır Hayır, Aksiyon! 

ı care a lot filmi

I Care a Lot inceleme yazısını filmin sadece ilk dakikalarına bakıp yazıyor olsaydık, Amerikan hukuk ve sağlık sistemini, daha geniş pencereden ise kapitalizmi eleştiriyor olduğunu söylerdik. Filmi bu açıdan ele alıp yorumlayanlar olsa da bizce senaryonun devamındaki aksiyonlar ve kara mizahlar (bunların da başarısız kaldığını söyleyebiliriz), bu eleştirel yaklaşımın önüne geçiyor. Me Too mesajından ise biraz önce bahsettik. Özetle, karman çorman olmuş bir senaryo var karşımızda. Oysaki I Care a Lot konusu, başlangıcında olduğu gibi sistem eleştirisine odaklanarak devam ediyor olsaydı bugün belki de çok daha pozitif şeyler yazıyor olacaktık.

Tüm bu karışıklık içinde olumlu diyebileceğimiz tek şey, filmin iki kötü karakter arasında sürekli taraf değiştirmemizi sağlaması. Biz bu seçimleri yaparken yönetmen işi sisteme bırakıyor ve sonunda hikayeyi bizim bir taraf seçmemize gerek kalmayacak bir noktaya taşıyor. I Care a Lot yorumlarına göz attığınızda ise göreceksiniz ki film, final sahnesi ile izleyicilerden tam olmasa da geçer not alıyor. Daha doğrusu eksiklikler ve hatalar kısmen de olsa toparlanmış oluyor.