Lozan Antlaşması: Bir Memleketin Tapusu

Bugün takvim yaprakları 24 Temmuz’u gösteriyor ve yıl dönümünde Lozan Antlaşması’nı yeniden idrak ediyoruz.

102 yıl önce bugün, İsviçre’nin Lozan kentindeki Palais de Rumine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin güncel sınırlarını (Hatay hariç) ve uluslararası statüsünü belirleyen Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Fakat antlaşmayı daha farklı tartışmaların göbeğinde anmaya alıştığımız söylenebilir.

2000’li yılların ortalarından itibaren gün geçtikçe sahasını genişleten bir tevatür vardı. Lozan antlaşması ne zaman bitiyor sorusu havada süzülüyordu. Sağ popülist siyasetin bu fantezisine göre Türkiye’de Kemalist devrimin bir mihenk taşı olarak görülen Lozan Antlaşması, yüzüncü yılında geçerliliğini yitirecekti. Böylece antlaşmanın hiçbir zaman var olmayan gizli maddeleri ortadan kalkacak, özellikle madenlerini çıkarıp işleyebilme hususunda bağımsızlaşan ülkede “Yeni Türkiye” yüzyılı başlayacak ve çağ atlanacaktı.

İki yıl önce antlaşmanın yüzüncü yılını kutladık ve bu komplo teorisi sanki hiç var olmamış gibi hayatlarımızdan silinip gitti. Fakat Lozan tartışmaları zemin değiştirerek gündemimizi meşgul etmeye devam ediyor.

Son olarak geçtiğimiz 12 Mayıs’ta PKK, kendi silahlı kanadını feshettiğine dair bir bildiri yayınladı. Bildiride yer alan “Partimiz; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkar ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı.” bahsi üzerine antlaşma yine tartışmaların merkezi haline gelmiş oldu.

PKK’nın bu referansı ışığında ikinci çözüm sürecinin heyecanını yaşayan bir kesim, Lozan’ı yapısal olarak yeniden kritik etmenin Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde önemli bir adım olacağını düşünürken bir diğer kesim için Lozan ne bugün ne de yarınlar için tartışmaya kapalı…

Gelin, hem bu tartışmalardaki yerini öğrenmek hem de 102. yıl dönümünde yeniden anmak için öncesi ve sonrasıyla Lozan Barış Antlaşması’na bir bakış atalım.

Lozan Antlaşması Tarihi ve Lozan Barış Konferansı

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile beraber Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda yenik düşen ülkeler arasında yer alıyordu. Fakat Mondros, adı üzerinde bir ateşkes anlaşmadıydı ve savaşın kapanış sözleşmesi olacak bir başka antlaşmaya ihtiyaç duyuluyordu. Kaybeden ülkelerle imzalanan Versay ve Brest-Litovsk gibi 16 antlaşmadan Osmanlı’nın payına ise Sevr düşmüştü.

Aslına bakarsanız diğer on beş antlaşmanın aksine Sevr, hiçbir zaman geçerlilik kazanmadı. Metin, Mebusan Meclisi dağıtıldığı için toplanan saltanat şurasından geçse de padişahın onayına sunulmamıştı. Böylece İstanbul Hükümeti tarafından resmi olarak kabul edilmemiş oldu. Ankara Hükümeti ise antlaşmayı imzalamaya giden heyeti vatan haini ilan ederek idamlarına hükmetmiş ve böylece Sevr’e karşı bakış açısını ortaya koymuştu. İşin ilgi çekici yanı Anadolu’nun paylaşılmış bir müstemleke toprağı olmasını öngören bu antlaşma, Yunanistan hariç savaşa katılan hiçbir ülkenin parlamentosunda da tasdik edilmemişti.

11 Ekim 1922 tarihine geldiğimizde Büyük Taarruz zaferinin ardından yapılan Mudanya Ateşkes Antlaşması ile beraber 19 Mayıs 1919’da başlayan Milli Mücadelemiz fiili olarak son bulmuştu. Ne muhalifleriyle beraber Türkiye Büyük Millet Meclisi ne terhis haberleri yayılan ordu ne de Anadolu’nun yoksulluk ve yıllarca süren savaşın yaralarıyla kırılan insanları daha fazla savaşmak istemiyordu.

(Bu yıllarda Anadolu insanının içinde bulunduğu vahameti anlamak için Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban ve Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam adlı kitaplarına bakabilirsiniz.)

Dışarıda da durum farklı değildi; İngiltere’de hükümet değişiyor, Avrupa’nın tamamında daha sonra Nazizmi de doğuracak olan büyük bir ekonomik buhran yaşanıyordu. 20 milyonu aşkın insan hayatını kaybetmiş, kimsenin devam edecek hali kalmamıştı. Böylece Lozan görüşmelerinin önü açıldı.

1 Kasım’da saltanatı kaldırarak müzakereler için elini güçlendiren TBMM, yaklaşık bir hafta sonra İsmet İnönü önderliğindeki Türk heyetini konferansa katılmak üzere yola çıkardı ve 20 Kasım’da Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Sovyetler Birliği, Portekiz gibi pek çok ülkenin katıldığı görüşmeler resmen başladı. 4 Şubat 1923’e gelindiğinde kapitülasyonların kaldırılması ve tam bağımsızlık hususundaki ısrarımızın süreci tıkamasıyla konferansa ara verildi.

23 Nisan’da yaklaşık iki buçuk aylık aranın ardından görüşmeler tekrar başladı. Geçen süre içinde Gazi Mustafa Kemal İzmir İktisat Kongresini gerçekleştirmiş ve batıya ekonomik bağımsızlık konusunda tutumumuzun değişmediği mesajını net bir şekilde vermişti. 24 Temmuz’da imzalanan antlaşma, 23 Ağustos’ta TBMM tarafından tasdik edildi ve diğer ülkelerin de onaylaması ile 6 Ağustos 1924’de yürürlüğe girdi. Lozan antlaşması tarihi kabul açısından 6 Ağustos 1924’tür.

Lozan Antlaşması Sonuçları Nedir?

lozan antlaşması

Lozan Antlaşması ile birlikte Suriye sınırımız Ankara Antlaşması’nda (1921) belirlenen sınırların üzerine Hatay’ın anavatana katılması ile beraber bugünkü halini almış oldu. Sovyetler Birliği ile Kars Antlaşması (1921), İran ile Kasr-ı Şirin (1639) ve Bulgaristan ile İstanbul Antlaşması (1913) referans alınarak sınırlar belirlendi. Türkiye-Yunanistan sınırı Meriç Nehri olarak kabul edildi ve Karaağaç savaş tazminatı olarak Türkiye’ye bırakıldı. Buna karşın Musul meselesinde bir çözüme ulaşılamadı. Sonra 1926’da İngiltere mandası olan Irak’a bırakılacaktı.

Daha önce Uşi ve Londra-Atina gibi antlaşmalarla kaybettiğimiz Ege adaları, silahsızlandırma koşuluyla Yunanistan’a bırakılırken Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları Türkiye’ye bırakıldı.

Ekonomik ve hukuki bağımsızlığımıza ket vuran kapitülasyonlar tamamen kaldırıldı. Osmanlı Devleti’nin dış borçları imparatorluktan kopan ülkeler arasında pay edildi. İtilaf Devletleri, Birinci Dünya Savaşı sebebiyle talep ettikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler. Lozan ve 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile beraber boğazlar üzerinde tam hakimiyet sağlanmış oldu.

Türkiye’deki tüm azınlıklar eşit yurttaş olarak kabul edildi ve Türkiye kanunlarına tabi oldular. Fener Rum Patrikhanesi’nin siyasi yetkileri alındı ve dini bir kuruluş olarak kalması sağlandı. Yabancı okullar ise Türkiye’nin koyduğu kanunlara bağlandı. Böylece içişlerinde tam bağımsız olma hususunda dev bir adım atılmış oldu.

Lozan Antlaşması nedir sorusuna özet cevap verilecek olursa, Lozan Antlaşması; Türkiye’nin uluslararası arenada siyasi, hukuki ve ekonomik olarak tam bağımsız bir ülke hüviyetiyle tanınmasını sağlayan tarihi bir belgedir. Aynı zamanda 19. yüzyıl ortalarında başlayan Türk modernleşme hareketi zincirine Kemalist devrimler ile büyük bir halka takabilmemize zemin hazırlamıştır. Böylece politik olarak istikrarlı bir nizam kurmanın neredeyse imkansız olduğu coğrafyamızda var olan çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin bir garantörü ve tapu senedi olarak mutlak bir zafere dönüşmüştür.

Cumhuriyetin kazanımlarına bağlı, yüzünü aydınlığa dönmüş, barışın ve bir memleketin nasıl kazanıldığını bilen, egaliter, üniter ve tam bağımsız bir ülkenin muhabbetini yüreğinde taşıyan tüm vatandaşlarımızın Lozan Zaferi kutlu olsun…