Küresel Isıtmanın Tarihçesi

Küresel Isıtmanın Tarihçesi

Güncelleme Tarihi: 2 Ekim 2021

Bugün en büyük gündemlerimizden biri olan küresel ısıtmanın tarihçesini hiç merak etmiş miydiniz? Gelecekte dünyanın en büyük sorunlarından olacak olan küresel ısıtma, neredeyse 250 yıllık bir tarihe sahip. İnsanlığın sebep olduğu bu durum, tüm dünyayı altıncı bir yok oluşa sürükleyebilir.

Küresel Isıtma Nedir?

Küresel ısıtma tarihine başlamadan önce isterseniz bu kavramın ne olduğuna şöyle bir göz atalım. Dünyamızın atmosferinde bulunan karbondioksit, metan, nitrojen dioksit gibi gazlar ısıyı Dünya’da hapsederek sera etkisi denen bir olaya sebep olur. Bu durum, Dünya’da canlı yaşamının oluşmasına imkan sağlar. Örneğin atmosferi çok ince olan Mars gezegeninde gündüz ile gece arasında devasa sıcaklık farkları bulunmaktadır. Sera etkisi, yaşamımızı idame ettirebilmek için ihtiyaç duyduğumuz bir şeydir.

Ne yazık ki fosil yakıtların birçoğu sera gazı salınımına sebep olmakta. Anormal derecede sera gazı salınımı sebebiyle atmosfer kalınlaşıyor, içeride hapsolan ısı Dünya’nın ortalama sıcaklıklarını arttırarak küresel ısınmaya sebep oluyor. Dünya tarihinin neredeyse her döneminde küresel sıcaklık değişimlerine bağlı ekolojik dengesizlikler görülebilir. Örneğin günümüzden 250 milyon yıl önce, Permiyen döneminin sonunda bir süper volkanın patlamasıyla atmosfer tabakası kalınlaştı. Bu sebeple çok kısa sürelerde Dünya, buzul çağına girdi. Sonuç olarak canlıların %96’sı yok oldu. 

Peki neden bunlar küresel ısınma veya soğuma diye adlandırılırken son 200 yılda yaşadığımız durum “küresel ısıtma” olarak adlandırılıyor? Bunun en temel sebebi tabii ki de küresel sıcaklık dengesinin bozulmasına insanlığın sebep olması. Dünya tarihinde yukarıda örneğini verdiğimiz gibi tam beş büyük yok oluş yaşanmıştır. Birçok bilim insanına göre altıncı büyük yok oluşa insan sebep olacak. Dünyayı bir cezveye koyduk, ısıtıyoruz! Peki ne zaman başladık buna? İşte küresel ısıtmanın tarihçesi…

M.Ö 10.000 – M.S 1760

İnsanlık, yerleşik hayata geçmesiyle birlikte doğanın kanunlarını bozmaya başladı. Bu dönemde üstün zekasını ve alet becerisini kullanarak güçlü bir uygarlık geliştirdi. Neredeyse 12 bin yıl süren bu süreçte kömür, petrol gibi fosil yakıtlar keşfedildi ve kullanıldı. Fakat bu denli uzun sürede dahi son 200 yıldaki sıcaklık artışı yaşanmadı. Bu dönemde doğal şekilde küresel sıcaklık dengesinde oynamalar gözlemlense de uzun vadede işler tekrar yoluna giriyordu.

1760-1960

Buharlı makine

Görsel: DarkmoonArt_de

18. yüzyıl insanlık tarihinin en önemli yüzyıllarından biri oldu. Alet kullanmakta usta olan insan türü, makinelerle tanıştı. Buharlı makinelerin keşfiyle birlikte insanlığın kullandığı fosil yakıtların aslında işgücüne dönüştürülebileceği keşfedildi.

Sanayi Devrimi adı verilen bu periyotta insanlık, makineler sayesinde üretimde olağanüstü bir ivme yakaladı. Dünyanın dört bir yanına sanayiler kuruldu ve büyük bir kaynak yarışı başladı. En çok aranan ve kullanılan kaynaklar tabii ki fosil yakıtlardı.

1760’ların başında -0.2℃ civarında olan ortalama dünya sıcaklığı, 1940’lara gelindiğinde 0.1℃ yükseldi. İlk bakışta az gibi görünen bu sıcaklık artışı, ortalama bir artış olduğu için tüm ülkelerde hissedildi. İklim bozulmaya başlamıştı. Bu dönemde iki büyük dünya savaşı yaşandı. Fosil yakıtlar insanlığın en iyi dostu sanılıyordu. Tehlikenin farkında bile değildik. Özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra sömürgecilik faaliyetleri hızlandı ve ortalama sıcaklıklarda inanılmaz yükselişler oluşmaya başladı. Neredeyse tüm ülkelerde kışlar aşırı soğuk, yazlar ise aşırı kurak ve sıcak geçiyordu. 

Aslında 20. yüzyılın başlarında durumdan haberdar olan bilim insanları bulunuyordu. Küresel ısıtmanın tehlikesi ilk defa 1896 yılında Svante Arrhenius adlı İsveç bilim insanı tarafından dile getirildi. Yayınladığı makalede fosil yakıtların dünyanın ortalama sıcaklık artışına etki ettiğini öne sürdü. Bilim çevreleri dahil tüm dünya, bu tespite itimat etmedi. Kimse medeniyetimizin temel kaynağı olan fosil yakıtlardan vazgeçmek istemiyordu. 1950’li yıllara kadar insanlık gözlerini yumdu, kulağını kapadı. 1950’li yıllarda teknolojinin gelişmesiyle birlikte sera gazı salınımının sanayi devriminden beri ortalama sıcaklığı artırdığına ilişkin görüşler ortaya atıldı. Bu ancak 1987 yılında kanıtlanabildi. 

1960-2012

fabrika

Görsel: Cwizner

İnsanlık artık aşırı gelişmiş bir uygarlık halini almıştı. Kendi gezegenine sığmıyor, diğer gezegenlere dahi göz kırpıyordu. Tam bir teknolojik devrim ve fütürizm hakimdi. Tabii ki bu gelişimin en büyük kaynağı sanayi atılımlarından geliyordu.

Özellikle elektriğin halka ulaşmasıyla birlikte devasa bir enerji ihtiyacı doğdu. Bu enerji ancak fosil yakıtlar, nükleer enerji gibi sürdürülemeyen kaynaklardan sağlanabilirdi.  İşte tam bu noktada ilk defa insanlığın aklı başına geldi. Artık ünlü bilim dergilerinde yeni bir buzul çağının başlangıcı ve küresel ısıtma konuşulur hale geldi. İlk defa halk nazarına inen küresel ısıtma, insanlıkta bir soru işareti oluşturuyordu. Gerçekten kendi ellerimizle yok oluşumuzu mu hazırlıyorduk?

Bu dönemde fosil yakıt kullanımından vazgeçmek için sürdürülebilir enerji atılımları yapıldı. Her ne kadar doğru atılımlar yapılsa da dünya nüfusunun önlenemez artışı ve sanayinin gelişmesi sebebiyle insanlık tarihinin en yüksek ivmeli ortalama sıcaklık artışı bu dönemde gerçekleşti. 1960’lı yıllarda doğal iklimsel sebeplerden ötürü 0℃’ye yaklaşan ortalama sıcaklık, yalnızca 50 yılda 0,8℃’ye yükseldi. Dünyanın her yerinde orman yangınları, kuraklık, sel felaketleri, buzul erimesi yaşanıyordu. Yüzyıllardır değişmeyen en yüksek sıcaklık ölçümleri, neredeyse her sene tekrardan yükseliyordu

Dünya tarihindeki büyük yok oluşlarda ortalama sıcaklığın 5℃’ye yükselmesi, canlıların büyük bir çoğunluğunun yok olmasına yetmişti. Araştırmalara göre kabul edilebilecek en yüksek ortalama sıcaklık 2℃ olarak belirlendi. 1989 yılında İklim Değişikliği Zirvesi(IPCC) gerçekleştirildi. Tehlikenin kapıda olduğunu fark eden insanlık, dönüşüm için düğmeye basmıştı. 1997 yılında sera gazı salınımının azaltılmasını amaçlayan Kyoto Protokolü imzalandı. Ancak bu olumlu gelişmelere rağmen “ekonomilerinin etkilenmesi” sebebiyle 2001 yılında Amerika, anlaşmadan çekildi ve bu ilk olmayacaktı.

2012-Günümüz

global average temperature

Görsel: Wikimedia Commons

Artık ortalama sıcaklık 1℃ civarlarında. Yine de siyasal ve finansal çıkarları sebebiyle küresel ısıtmayı kabul etmeyen pek çok insan mevcut. Örneğin Donald Trump, 2012 yılında küresel ısıtma konseptinin Çin kaynaklı olarak Amerika ekonomisini etkilemek için uydurulduğunu iddia etti.

Yine de şimdiye kadar en kapsamlı iklim değişikliği karşıtı anlaşmalardan olan Paris Anlaşması bu dönemde imzalandı. Tam 196 ülke daha iyi bir gelecek için fosil yakıt kullanmaktan vazgeçip, sürdürülebilirliğe yöneleceğini taahhüt etti. 2016 yılında seçilen Trump’ın en büyük vaatlerinden biri Paris Anlaşması’ndan çekilmekti. Küresel Isıtma karşıtları, halk nazarında en büyük tepkiyi geleceğin bizzat kendisi olan gençlerden aldı. Artık hepimizin aşina olduğu İsveçli genç Greta Thunberg’ün parlamentoda yaptığı konuşma, tüm insanlığı derinden sarstı. Greta tam olarak sormamız gereken soruyu soruyordu: “Ne cüretle? Ne cüretle geleceğimizi gündelik faydalarınız için kurban edebilirsiniz?” 2020 yılında Trump’ın seçimi kaybetmesi sonucu Joe Biden, Paris Anlaşmasını yeniden gündemine aldı. Avrupa Birliği tüm ülkelere bir çağrıda bulunarak Avrupa Yeşil Mutabakatını imzaladı. 

Bugün neredeyse tüm dünya ülkeleri fosil yakıt kullanımını azaltmayı ve carbon-free bir ekonomi oluşturmayı amaçlıyor. Günümüzde 1℃’yi aşmış olan ortalama sıcaklığın 2050 yılına kadar 1.5℃’ye ulaşması bekleniyor. Bugün dünyayı yeniden oluşturmak bizim elimizde. Siz de çevreci, sürdürülebilir bir adım atın ve dünyayı, insanlığı, kendinizi, geleceğinizi, çocuklarınızı ısıtmaktan vazgeçin!