Kıbrıs’ta Görmeniz Gereken Yerler

Güncelleme Tarihi: 18 Ağustos 2023

Kıbrıs Adası doğal güzellikleriyle olduğu kadar tarihiyle de büyülüyor. Küçük bir ada olmasına rağmen her zaman ülkelerin sahip olmak istediği bir yer olmuş Kıbrıs. Gezip gördükçe neden bu kadar sahip olmak istemişler bu adaya daha iyi anlıyor insan.

Gazimağusa

Gazimağusa
Fotoğraf: Mehmet Turgut Kırkgöz

 

Gazimağusa, oteller bölgesi olarak geçiyor . Eğer otel rezervasyonu yaptırdıysanız sizi firmaların ayarladığı minibüsler otelinize kadar götürüyor. Havalimanı Lefkoşa’da. Otelinize yerleştikten sonra ister turlara katılabilir isterseniz de araba kiralayıp gezebilirsiniz. Biz araba kiralamayı seçtik. İlk olarak Mağusa’nın merkezini gezmek ile başladık. Eskiden Lüzinyanların yaşadığı bir ada olan Mağusa’da bu topluluğun etkilerini görmek mümkün. Eski evlerinin arasında yürümek tarihe tanıklık etmek gibi. Ara sokaklarda dolaşırken bütün görkemiyle sizi Lala Mustafa Paşa Cami, eski adıyla St. Nicholas Katedrali karşılıyor. Bu katedral Lüzinyan döneminden kalma. Taç giydirme törenlerinin de yapıldığı bu katedrale Osmanlı’nın adayı fethetmesiyle minare ekleniyor. Böylece katedral camiye dönüşüyor. Mağusa Limanını surlardan izleyip “Mağusa Limanı” türküsünü dinlemek için Othello Kalesi’ni mutlaka gezin. Yine Lüzinyan döneminde inşa edilen bu kalenin asıl amacı limanı korumaktı. Umberto Eco’nun bu kaleden ilham aldığı da söylenir. 

Kapalı Maraş 

Kapalı Maraş
Fotoğraf: Luitpold

 

Kapalı Maraş Gazimağusa’nın bir mahallesi. Zamanında şehrin en önemli turistik yeriymiş. İkinci Kıbrıs Harekatı ile Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından ele geçirilmiş. Türk uçaklarının bölgeyi bombalaması ile Rumlar şehri terk etmiş. Güney Kıbrıs ile Kuzey Kıbrıs arasında tampon bölge olarak kalmış. Araba ile geçerken zamanda yolculuk yapıyormuş hissine kapılıyor insan. Arabayı durdurmak ve fotoğraf çekmek yasak. Evlerin bahçelerindeki ağaçlar ilaçlanmış. Evlerin pencerelerinde perdeler uçuşuyor. Türk askerlerinin geldiğini duyan halk apar topar terk etmiş evlerini. Evlerde kitaplar açık kalmış, sigaralar söndürülmeden bırakılmış. Dolaplarda giysiler öylece kalmış. Anlatılanlara göre çocukların oynamak için çizdiği sek sek çizgileri duruyor. Galerideki arabalar, uçaklar, marketteki eşyalar öylece bırakılmış. Dönemin Las Vegas’ı olarak anılıyor Kapalı Maraş. İngiliz Kraliyet Ailesinin yaptırdığı ve dünyanın ilk 7 yıldızlı oteli olduğu söylenen Golden Sands Otel de burada yer alıyor. Sophia Loren, Marilyn Monroe gibi dünyaca ünlü isimleri de konuk etmiş. 

Barbarlık Müzesi 

Barbarlık Müzesi
Fotoğraf: Barry Collins

 

Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı’nda Binbaşı olarak görev yapan Nihat İlhan’ın evi aslında bu müze. Rum çeteler tarafından baskına uğramış. İlhan’ın eşi ve iki çocuğu banyoda saklanırken katledilmiş. Kapılarda kurşun izleri duruyor. Bu vahşete dokunabiliyor olmak insanın içini ürpertiyor. Küvetten sızan kan lekeleri ise silinmemiş. Korkuyla banyoda saklanan insanların yaşadıkları hissetmek bile yetiyor savaşın soğuk yüzünü anlamaya. Müze Lefkoşa’da.

Mavi Köşk

Mavi Köşk
Fotoğraf: Yasin Barmanbay

 

Mavi Köşk, İtalyan asıllı Rum Paulo Paolides’e ait yapı. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un avukatlığını yapan Paolides aslında bir silah tüccarıymış. Köşk kimsenin göremediği ama her yere hakim bir yere yapılmış. Evin her alanında lüks göze çarpıyor. En dikkat çekeni ise Meryem Ana Tablosu. Bu tablodan dünya üzerinde 4 tane varmış. İki tanesi Vatikan’da bir tanesi Magusa’daki St. Barnabas Manastırı’nda. Evin odaları renklere göre ayrılmış ve mobilyalar da bu renklere göre seçilmiş. Çalışma sandalyesi için özel bir sünger kullanılmış, 2 saatten fazla oturulursa taş gibi sertleşiyor ve kişinin rehavete kapılmasını engelliyormuş. Perdeler ise tamamen kapatıldığında ses almayacak şekilde hazırlanmış. Evin içinde bulunan havuz ise süt ile doluymuş. Sophie Loren’in burada süt banyosu yaptığı söylentiler arasında.  

Karaman Köyü

Karaman Köyü
Fotoğraf: AJ@Brixer

 

Karaman, Girne’de bulunan bir İngiliz köyü. Diğer ismiyle Karmi. Akdeniz’in tam karşısında Beş Parmak Dağlarının eteğinde bir yer burası. Cenneti tasvir et deseler böyle bir yer çizerdim. Evler hem lüks hem de mimarisi olağanüstü. Bahçelerden yollara sarkan çiçekleriyle, tertemiz sokaklarıyla başka bir evrende yürüdüğünü sanıyor insan. Sokakta yürürken köydeki İngiliz halkı gülümseyerek selamlıyor seni. Köyün tam ortasında bir de kilisesi var. Burada yaşasam nasıl bir hayatım olurdu diye düşünmeden edemiyor insan.