Gastroköy, Anadolu Mutfak Kültürünü Dünyaya Tanıtacak

Güncelleme Tarihi: 2 Mart 2021

Bir köy düşünün… Fakat bu köy, bildiğiniz köylerden biraz farklı. İstanbul’un içinde konumlanan ve Anadolu’nun 7 bölgesinin mutfak kültürünü, öne çıkan lezzetlerini dünyaya tanıtmayı amaçlayan bir Gastroköy… Sürdürülebilirliği de temel alan projenin yaratıcısı Gastronomi Turizmi Derneği Başkanı Gürkan Boztepe ile 2022’de ziyarete açılacak Gastroköy hakkında detaylı bir röportaj gerçekleştirdik.  

Aynı zamanda Marka Doktoru olarak da anılan Boztepe, pandemi öncesinde ülkemize Gastronomi Turizmi’nden 5.1 Milyar Dolar yıllık katkı sağlandığını, asıl hedeflediklerinin ise yıllık 15 Milyar Dolar olduğunu belirtti ve pandemi sonrası dönemde bu hedefi yakalayacaklarından emin olduğunu vurguladı. Haziran ayında ise Avrupa’nın en büyük Fuar ve Konferansı olacak Gastroshow hayata geçecek. Gastroshow’a dünyanın ve ülkemizin en iyi şefleri katılacak.

Kendinizden bahseder misiniz? Sizi tanıyabilir miyiz?

Selamlar. Ben 1970 İzmir Karşıyaka doğumluyum. Otuz yıllık turizmciyim. Gastronomi Turizmi Derneği Başkanı ve Marka Doktoru Ajans Başkanlığı görevlerim devam etmekte.

Marka doktoru ifadesinin tarafınızdan 20 yıl önce tescillendiğini biliyorum. Ta o yıllarda verilen bu karar, oldukça vizyoner bir adım gerçekten. Size bu öngörüyü kazandıran ne idi?

Kongre Turizmi konusunda uzman şirketim varken dünyada marka olmayan hiçbir kurumun doğru fiyata doğru malı veya hizmeti satamayacağı inancı ile kurduğum bir firma. Özellikle gastronomi ve turizm konularında uzmanlaşarak firmalara çözüm odaklı kar ve itibar artırmanın ötesinde, tek noktadan rakiplerinden farkını ortaya koymak isteyen bir stratejist olarak yolumuza devam ettik.

Türkiye Gastronomi Turizmi Derneği Genel Başkanı olarak dernek hikayeniz hangi motivasyonla başladı?

Fotoğraf: Cüneyt Görgül

TÜRSAB içinde yaklaşık 10 farklı komite varken, o dönemki Başkan Başaran Ulusoy’a yaptığım baskı sonucu TÜRSAB Gastronomi Komitesini kurduk. O dönemde 7 TÜRSAB üyesi arkadaşımız ile bu yolculuğa başladık. Sonra baktık ki TÜRSAB’ta 100’den fazla acenteci arkadaşımız ile ilerledik. Ancak o da bize yetmedi. Çünkü misyonumuz Türk mutfağını dünyaya tanıtmak olduğundan diğer paydaşlar ile entegre çalışmak zorunda olduğumuza karar verdik. Restoranlar, basın mensupları veya otelcilerle çalıştık. Bu sebepten bu konuların en iyilerini derneğe davet ederek Gastronomi Turizmi Derneği’ni kurduk. Dört yıl önce boğazda düzenlenen bir tanıtım gecesi ile derneği hayata geçirdik.  

Uzmanlık alanınızın turizm ve gastronomide marka olduğunu belirtiyorsunuz. Bu iki alana eğilmenizin, daha çok bu iki sektördeki markalara değer katmak istemenizin sebebi, Türk mutfağının ve tatil beldelerimizin yıldız markalar çıkaramamış olması mı? Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yıldız markalar konusunda yorum yapmak istemem. Ancak ben 30 yıldan beri turizm ve gastronomide çalıştığım için o konu haricinde müşterilerime çok fayda sağlayamayacağımı düşünmekteyim. Her konuda insanın vizyoner ve başarılı olması kolay değil. Ben bu konularda uzmanlaşmayı tercih ettim.

Bilmediğim konularda bilmiyorum demek lazım. Lakin dünya vizyonu ile yaşanmışlıklarımız olduğu sektörler için de insanlar bizim tecrübelerimizi dinliyor ve zaman kaybetmeden başarıyı yakalıyorlar.

“Türkiye, gastronomi konusunda dünyadaki en önemli ülke.”

Son dönemde mücadele ettiğimiz pandemi gerçeğini bir yana koyarak sorarsam; Pandemi öncesi Türkiye’nin gastronomi ve turizm karnesi nasıldı sizce?

Türkiye aslında gastronomi konusunda bana göre dünyadaki en önemli ülke. Bu konuda gerekli tanıtımlar yapılırsa hak ettiği noktada olacak. Tanıtım açısından Bakanlık ve TÜRSAB ciddi gayretler içinde. Bizim bu iki kurumla entegre olmamız da tanıtım yapmak isteyen kişi kurum ve belediyeler için büyük bir fırsat.

Pandemi öncesinde ülkemiz 5.1 milyar dolar, gastronomi turizminden yıllık katkı sağlamakta idi. Hedefimiz yıllık 15 milyar dolardı. Bu hedefleri pandemi sonrası yakalamamak için bir sebep yok diye düşünmekteyim.

Üzücü bir gerçekten bahsetmek istiyorum. Gastronomi turizmine baktığımızda 50 ülkenin yer aldığı listede 44. sırada yer alıyoruz. Gastronomi alanında neden hak ettiğimiz yerde değiliz? 

Fotoğraf: Cüneyt Görgül

Aslında bu kavram yanlış anlaşılmakta. Gastronomi turizminde güvenlik algısında 44. sıradayız. Lezzet ve sunum olarak değil. Dünyada ilk 3 mutfak arasındayız diye konuşulsa da bunu ispat eden bir veri, bir araştırma maalesef yok.

Ancak hak ettiğimiz yerde olmadığımız da bir gerçek. Bu konunun yanıtı aslında çok basit. Gastronomi turizmi için yeterince ülkemizi tanıtamamışız. Derneğimiz kurulduktan sonra bu konuda sizler gibi değerli basın mensupları sayesinde bir farkındalık oluşturulduğunu düşünmekteyim. Ancak bu farkındalık yurt dışında da oluşturulmalı. Bu noktada Kültür Turizm Bakanlığı ve TÜRSAB ile entegre önemli çalışmalar yapılmakta.

“Dünyada tescilli 3 ürünümüz var”

Esasında gastronomi açısından bakıldığında Türk Patent ve Marka Kurumu, Türkiye’nin kimliğini de yansıtan ürün ve lezzetlerinin Avrupa Birliği’nde tescillenmesi için başvurularda bulunuyor. Aydın kestanesi, Antep baklavası, Malatya kayısısı, Aydın inciri ve son olarak Milas zeytinyağı, Avrupa Birliği tarafından koruma altına alındı. Örneğin coğrafi işareti olarak tescil almayı başaran ilk zeytinyağı da Milas zeytinyağı oldu. Bu markalaşma adımlarını gastronomi ekseninde nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence bunlar çok önemli. Dünyada tescilli 3 ürünümüz var, yurt içinde 817 ama bunları rakamsal olarak arttırmanın ötesinde içerik ve bilinirliliğinizi artırmak gerekiyor. Nitelik mi nicelik mi noktasında şapkayı çıkartıp düşünmeliyiz. Köfteleri, peynirleri, yoğurtları marka tescilleri yaptıktan sonra dünyaya ne kadar satabiliyoruz veya dünya ne kadar biliyor? Ya da sırf bunlar için ülkemize gelen turist sayısı nedir sorularda tatmin edici yanıtları aldığımızı düşünmüyorum. Mesela rokfor peyniri hikayesi bizim aslında değerlerimize ne kadar az sahip çıktığımızın somut bir göstergesidir. 

Tam da bu konunun üzerine Gastroköy projenizden bahsedebilir misiniz? Bu proje nerede hayat buluyor, amacı, kapsamı nedir? 

Çizim: Tasarımca

Gastroköy projemiz, ülkemiz için çok önemli. Yerel Anadolu lezzetlerimizi İstanbul Sarıyer’de 100 dönüm bir arazide tanıtacak özel butik bir projeden bahsediyoruz. Burada Anadolu’nun yedi bölgesinin mutfağı yerel kıyafetler ile turistlere tanıtılacak, “tasting”(tadım) merkezi kurulacak. Ormanın içinde minik bungalovlardan oluşan bu projede her bölgenin belediyesi ile iş birliği içinde hareket etmekteyiz.

Aynı zamanda yemeklerin hikayesi ve kültürümüz aktarılıyor olacak. Yerli turistler ise farklı ülkelerin yemek kültürlerine ulaşabilecekler.

Tabii 2020, Koronavirus sebebi ile salgın yılı olarak tarihe geçti. Süreç devam da ediyor. Gastroköy projesi bu küresel salgından ne derece etkilendi? Çalışmalarınız sürüyor mu?

Salgından elbette her sektör etkilendi ama uçuş koridorlarının kapatılması sebebi ile turizm ve restoranların kapatılmasıyla da yeme içme ilk başta etkilenen sektörlerden oldu. Bu projemizi geciktirmiş olsa da arazi bizim olduğu için sorun olarak görmüyoruz. Belki de kapalı alanların, AVM’lerin popülaritesinin düştüğü bu dönemde açık alanda  gerçekleştirilecek bu projenin kıymetinin  artmış olduğunu düşünüyorum. Ancak er ya da geç hedefimize ulaşıyor olacağız. Buraya TÜRSAB aracılığı ile gelen turistler de yöresel lezzetleri merkezlerinde tatmak isteyecekler.

Ülkemizin dört bir yanındaki mutfak kültürünü ve öne çıkan lezzetleri Gastroköy Projesi içinde bir araya getirmek, Anadolu lezzetlerini dünyaya tanıtmak, markalaşma aşamalarında önemli bir adımken, şu dönem olmasa bile gelecek için Gastroköy projesinin kültür turizmine ne gibi katkıları olacağını öngörüyorsunuz?

 

Bu projeler tarzında büyük ve ülke sevgisi ile hazırlanmış projelerin adetlerinin artması gerektiği inancındayım. Galataport da önemli bir proje. O konu da cruise gemileri ülkemize gelemediğinden beklemekte ama 1.2 milyar dolarlık bir yatırım bitmek üzere.

Gastronomi turizmi konusunda bizim projelerimize farklı belediyelerden de talepler gelmekte. Mesela  Hatay Belediyesi gibi belediyeler bizden esinlenmiş durumda. Bu gelişmeler ise bizim doğru yolda olduğumuzun bir göstergesi.

Gastroköy’ün bir kültür birikimi olarak yansıtılıp marka haline gelmesi, zihinlerde yer etmesi sürdürülebilirliğine de bağlı şüphesiz. Dolayısıyla projenin sürdürülebilirliği için neler planlanıyor?

Çizim: Tasarımca

Bu aslında önemli. Yabancı şirketler iş birliği içinde olmak istiyor. Belediye başkanlarımızın konu ile ilgili iş birliklerini arttırmaları gerekiyor.

Peki, Türkiye için gastronomi ve turizm alanlarında marka olmanın birincil koşulları nelerdir? 

Tanıtım, tanıtım, tanıtım… Bu konu haricinde yaratıcı ve vizyoner yaklaşımlar içinde olan yerel yöneticiler olması, ülkemizi rakiplerinden ayıran bir nokta.

“Haziran’da Gastroshow’u Gerçekleştireceğiz”

Yeni projelerinizi de dinlemek isteriz….

Haziran ayında pandeminin gerilemesi ile birlikte 10 bin metrekarede İstanbul Kongre Merkezi Lütfi Kırdar’daki açık alanda gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz Avrupa’nın en büyük Fuar ve Konferansı: GASTROSHOW.

Bu konu ile ilgili olarak çok ciddi ve yoğun bir çalışma içindeyiz. Gastroshow’a dünyanın ve ülkemizin en iyi şeflerinin katılmasını bekliyoruz. Fuar alanında özel şovlar ve yemekler yapılacak. Özel bir çadır kuracağız. Muhakkak sizleri de bekliyoruz.

Elbette, büyük bir keyifle. Gürkan Bey, sektör açısından da faydalı sohbetimiz için teşekkür ederim. 

Ben teşekkür ederim.