Ekolojik Okuryazarlık İçin Ekoloji Terimleri Sözlüğü 3

Ekolojik Okuryazarlık İçin Ekoloji Terimleri Sözlüğü 3

Güncelleme Tarihi: 25 Eylül 2021

Sinek Sekiz Yayınları’nın artık yeni baskısı yapılmayan Ekoloji Cep Rehberi kitabı, “Ekolojinin kuralları: Her şey birbiriyle bağlantılıdır. Her şey bir yere gider. Hiçbir şey sonsuz değildir. Son sözü doğa söyler.” diye başlar. Ekoloji Terimleri Sözlüğü yazı dizisinde şimdiye kadar ele aldığım ve şimdiden sonra da anlatacağım tüm kavramlar, gerçekten de her şeyin birbirine bağlı olduğunu anlatıyor. Ancak bu yazıda, bir yere gidenleri ama yolun sonunda kötü yerlere varanları, hiçbir şeyin de sonsuz olmadığını anlatacağım. Ve tabii,  bunları nasıl iyileştirebileceğimizi…

Yarattığımız kirliliğin önüne geçebilecek bir çözüm olmayan geri dönüşümü, sonlu ve kirli bir enerji kaynağı olan fosil yakıtları bir de ait oldukları yerden başka yerlere gitmeye zorladığımız istilacı/göçmen türleri ele alacağım.

Geri Dönüşüm Nedir?

geri dönüşüm kutularıFotoğraf: Pawel Czervinski

 

Geri dönüşüm, bir şehir efsanesi! “Geri dönüşümlü”, “geri dönüştürülebilir” kavramları ise birer yalan. 

Geri dönüşüm fikri, doğanın kendisinde olan sistemlerden esinlenilerek ortaya çıkmış bir fikir. Önceki yazımda söz etmiştim, doğa hiçbir şeyi israf etmez. Su döngüsü, azot döngüsü, karbon döngüsü gibi döngüler, doğanın, yaşam veren ham maddelerini yeniden kullanabilmek üzere yeniden elde ettiği ve üretime soktuğu döngülerdir. Bu döngüler sayesinde ham madde miktarı değişmeden süreklilik sağlanır. Yeniden ve yeniden kullanılır… 

Bizim anladığımız anlamıyla geri dönüşüm; atık kağıtların, cam ürünlerin ve tekstil ürünlerinin geri dönüşüm tesislerinde bir dizi işlemden geçerek yeniden kağıt, cam ya da tekstil ham maddelerine dönüştürülmesidir. Bir maddeyi, yeniden kullanılabilir bir ham maddeye dönüştürme işidir. Geri dönüşüm tesislerinde yapılır ve bu tesisler birer sanayi tesisidir. Bolca su ve enerji harcanır. 

Ülkemizde ve dünyada geri dönüşüm oranları, ürettiğimiz atıkların oranına göre oldukça düşük. Özellikle plastik maddelerin geri dönüşümü konusu sorunlu. Zira plastik ürünler geri dönüştürüldüğünde, cam, kağıt ya da tekstilde olduğu gibi iyi kaliteli bir ham madde elde edilemiyor, plastik ürünlerin ham maddesi bir petrokimya türevi olduğundan, elde edilen ham madde ya çok düşük kaliteli ya da sağlık açısından riskli oluyor. Ülkemizdeki plastik atıkların ortalama %5-7’si geri dönüştürülebiliyor.

Gelelim “geri dönüşümlü” ve “geri dönüştürülebilir” kavramlarına… Doğa, her şeyi çözebilir ve onu en basit ham maddelerine kadar ayrıştırabilir. Doğa, çok güçlü bir sistemdir. Bunu yapması yüzyıllar alsa da her şeyi çözebilir ve ayrıştırabilir. Benzer şekilde, her şey, eğer istenirse ve böyle altyapı potansiyeli varsa geri dönüştürülebilir. Yani, aldığınız ürünlerin üstünde eğer “geri dönüştürülebilir” etiketi varsa, emin olun bu, gerçekten de bu ürünün geri dönüştürülebileceği anlamına gelmiyor. Bu nedenle “geri dönüştürülmüş” etiketli ürünleri tercih etmek, daha anlamlı olur.

Kısacası özellikle plastik ürünlerde, “geri dönüşüm”e güvenerek içimizi rahatlatmayalım. Ülkemizde ve dünyada geri dönüşüm oranları çok düşük. En iyisi, tek kullanımlık ürünleri almak yerine, çok kullanımlıklara yönelmek ve çöpümüzü azaltmak.

Fosil Yakıt Nedir?

panel

Fotoğraf: Mark Merner

Fosil nedir, neye denir? Yüzyıllar, hatta bin yıllar öncesine ait canlıların toprak altındaki kalıntıları, değil mi? 

Canlı olan her şey, bazı bileşenlerden oluşur: Karbon, hidrojen, azot, su… Bitki ve hayvanlar öldüklerinde, bedenlerindeki bu organik bileşenler bazen ayrışarak toprağa geçer, bazen de çeşitli nedenlerden dolayı ayrışmaz, zamanla değişim geçirir ve toprak altında depolanır. Kömür, böyle oluşmuş bir materyaldir. Çeşitli jeolojik dönemlerle birlikte toprak altında değişim göstermiş bir kalıntıdır. Aslında başkalaşmış bir fosildir. Benzer süreçlerden geçerek oluştuğundan doğalgaz da bu yapıdadır..

Eğer binlerce yıldır toprak altında kalmış, başkalaşım geçirmiş bu materyalleri elde etmek isterseniz bolca kazmanız, madenler kurmanız, sondajlama çalışmaları yapmanız gerekir. Sonra da işlemek ve örneğin kömürde olduğu gibi yakarak enerji elde etmek isterseniz devasa tesisler kurarsınız. Kömürü yakarak elektrik enerjisi elde eder, işinize yaramayanları ise atmosfere salar ya da toprak altına gömersiniz. İşinize yaramayanlar nedir? Küller, açığa çıkan karbondioksit ve diğer sera gazları. Böylece, binlerce yıl toprak altında muhafaza edilmiş karbonu açığa çıkarır ve atmosfere gönderir, atmosferdeki karbon miktarını artırırsınız. Külleri ise toprak altına gömer ya da yakınlarda sulak alan varsa oralara boşaltıverirsiniz. 

Fosiller zararlı değildir ancak fosilleri yakıt olarak kullanmaya, onlardan enerji üretmeye başlarsanız, işer değişir. Enerji ikiye ayrılır bana göre: Kaynağı yerin dibindeki, aşağılardaki kirletici enerji ve gözünüzü gökyüzüne çevirdiğinizde kaynağını görebileceğiniz tertemiz, doğa dostu enerji: Güneş. Göğe bakalım… 

İstilacı/Yabancı Tür Nedir?

kalabalık

Fotoğraf: Dimitri Houttema

Önceki yazıda, besin ağlarından söz etmiştik. Besin ağlarını oluşturan canlılar, bölgelere özgüdür. Anadolu’da nasıl Amazonlar’da yaşayan bir örümceği göremiyorsak, Kuzey Kutbu’nda da penguenleri göremeyiz. Canlılar, yaşam alanları olan yerlere karmaşık ilişkilerle bağlıdırlar ve bu bölgelerdeki besin ağının bir ögesidirler. Peki ya bir tür grubu, çeşitli doğal nedenlerle kendi yaşam alanlarını ve besin ağlarını bırakıp topluca başka diyarlara, başka besin ağlarına göç etseydi?

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor: Göç, yeryüzündeki tüm türler için, buna insan da dahil, sadece ve sadece hayati tehlike teşkil eden durumlarda yapılan bir seçimdir. Hiçbir canlı ya da canlı topluluğu, her şey yolundayken göç etmez ya da yer değiştirmez. Göç, canlılar için hem enerji verimliliği, hem besin kaynakları hem de yaşamsal riskler açısından her zaman son tercihtir.

Peki ne oluyor da bazı türler topluca göç ediyor? Aynen insanların savaş ya da büyük kıtlık zamanlarında göç etmeleri gibi, canlılar da yaşam alanlarında yolunda gitmeyen ve kendi yaşamlarını tehdit eden bir şeyler olmaya başladığında göç ederler. Örneğin, son yıllarda Akdeniz’de görülmeye başlanan Aslan Balıkları, aslında Akdeniz’e ait canlılar değildir. İklim krizi nedeniyle kendi yaşam alanları olan suların sıcaklık düzeyi ve asitlik derecesi arttığından göç etmişler. 

WWF’in tanımına göre;

“İstilacı yabancı türler, geçmiş ya da şu andaki doğal alanlarının ve dağılımlarının dışında başka bölgelere yerleşmiş olan, bu alanlarda bulunmaları ve yayılmaları doğrultusunda yerel biyolojik çeşitlilik ve ekosistemlere tehdit oluşturan türlerdir (CBD). Genel olarak, dünyada yabancı istilacı türlere dayanabilecek bir ekosistem yoktur.”

Doğada canlıların nüfusunu dengede tutan başlıca etkenlerden biri, onları yiyen başka bir canlının varlığıdır. Yabancı türler yepyeni bir ekosisteme geldiklerinde onları yiyecek bir canlı yoksa ve kendilerinin beslenebileceği pek çok canlı varsa önüne geçilemez şekilde ve hızla çoğalır, ekosistem dengelerini bozarlar. Bu size birilerini anımsattı mı?

Canlılar için “istilacı tür” tanımlamasından kaçınıyor bir süredir bilim dünyası. Canlılar bir yeri, kendileri aniden öyle istediği için istila etmiyor zira. Bizim bozduğumuz ekosistemlerde artık yaşayamadıkları için, kendilerine kalacak başka bir yer buluyorlar.

Eğer doğada bir istilacı tür varsa, o da biz insanlarız. Hızla artan nüfusumuz, tüketmeye ve kirletmeye odaklanmış yaşam biçimimiz ile başka hiçbir canlının yaşaması için imkan bırakmıyoruz. Mars’ta su bulununca çok seviniyoruz: “Harika! Haydi gidip orayı da tüketelim!” İnsanlık olarak bir yol ayrımındayız. Ya gelecekte gezegenin gördüğü en zararlı istilacı tür olarak anılacağız ya da bir an önce doğayla uyum içinde yaşamaya başlayacağız.