Gözlerimizi dünyaya açtığımız anda aslında ne kadar da düşman bir çevreye geldiğimizin farkına varırız. Salgın hastalıklar, yırtıcı hayvanlar, yiyecek sıkıntısı, barınma sıkıntısı ve daha nicesi… Bu gibi sebeplerle insanlığın medeniyet tarihi hep doğaya karşı olan savaşımız ve hayatta kalma ihtiyacımız üzerine kuruludur diyebiliriz. Fakat son yıllarda gelişen teknoloji ile birlikte doğa, hayatta kalma mücadelemizde düşmanımız değil dostumuz oluyor. Gelin, hep birlikte insanlığın evrimindeki bir sonraki basamak olarak görülen biohacking nedir öğrenelim…
Biohacking Yöntemi ile Vücudunun Kontrolünü Eline Al!

Fotoğraf: Mahmoud .Ahmed
Hepimiz vücudumuzun kontrolünün elimizde olduğunu iddia ederiz. Kolumuzu kaldırmak istediğimiz zaman kaldırıyor, görmek istediğimiz zaman görüyoruz. Peki, gerçek böyle mi?
Aslında insan vücudu şu an gelişen bilime rağmen hala bizim için bir muamma. Örneğin insan beyninin çalışma yöntemlerinin elektriksel iletimler olduğunu keşfetsek de düşünce, bilinç, duygu gibi kavramların hangi algoritmalar ve işlemler sonrasında meydana geldiğini bilmiyoruz.
Hiç daha önce ben kalbimin bilinçli olarak atmasını sağlıyorum diyen birini gördünüz mü? Kalp, otonom sistemler tarafından kontrol edilen kalp kasları sayesinde vücudumuza kan pompalar. İçimizde bulunan bir makine, bizim istemimiz dışında durmaksızın kalbimiz gibi bazı hayati organların işlev görmesini sağlar.
Görebileceğiniz üzere vücudumuz üzerindeki kontrolümüz fazlasıyla kısıtlı. Fakat biyomedikal ve genetik mühendisliği alanında yaşanan gelişmeler, bu sorunu aşabileceğimizi gösteriyor. Dünyada yaşayan tüm canlılar DNA ve RNA adı verilen kendilerine özgü genetik kodlara göre var olabiliyor. Bu kodlarda göz rengimizden tutun da hangi hastalıklara karşı daha zayıf olduğumuza kadar bedenimize dair tüm bilgiler bulunuyor. Özellikle son yıllarda biyoloji alanını oldukça derinden sarsan CRISPR teknolojisi ile tüm canlıların genetik kodu olan DNA’nın düzenlenmesi kolaylaştırıldı. Bu noktada karşımıza biohacking terimi çıkıyor.
CRISPR gibi teknolojiler sayesinde insan geninin değiştirilmesiyle hastalıklara karşı daha kuvvetli süper insanlar yaratma projesi biohacking nedir sorusunun en iyi cevabı olabilir.
Biohacking Yöntemleri
Biohacking, yalnızca DNA’nın yeniden dizilenmesi ile sınırlı değil. Biohacking, giyilebilir teknolojiden bilim kurgudan aşina olduğumuz biyomekanik vücut parçalarına kadar çoğu gelişmeyi içeriyor. Alanın uzmanları tarafından gelecekte karşımıza çıkması beklenen biohacking yöntemlerinden bazıları; DNA dizilenmesi, cyborg implementasyonlar, giyilebilir teknoloji, biyolojik imza ve şifreleme olarak görülüyor.
CRISPR ile DNA Dizilenmesi
Fotoğraf: Wikimedia Commons
Biohacking nedir diye sorduğumuzda ilk aklımıza gelenlerden biri genler. Geride bıraktığımız pandemi döneminde adını sıkça duyduğumuz CRISPR yöntemi, temelde bakterilerin geliştirdiği bir savunma mekanizması. Ortam şartlarına uyum sağlamak için evrimsel bir yetenek olarak bakteriler tarafından uygulanan CRISPR, yine bakterilerin kullanımıyla insan genomunu düzenlemek için de kullanılabiliyor. Bu yöntemde üretilen enzimler sayesinde DNA’nın belirli bir bölümü kesilerek yerine başka parçalar ekleniyor. Bunun sayesinde anemi, kanser, Hepatit B gibi kalıtsal olarak taşınan hastalıkların genetik mirasları, canlı daha tek hücre seviyesindeyken DNA’dan uzaklaştırılabiliyor. Hastalıklara karşı savaşın dışında bazı bakterilerin genetiğini değiştirerek istenilen kimyasalları üretmeleri sağlanabiliyor. Yapay et üretiminden ilaç üretimine kadar pek çok noktada CRISPR yöntemi kullanılıyor. Ayrıca son yıllarda bakteriler ile kurulan biyo bilgisayar kavramı da yaygınlaştı.
2018 yılında Çinli biyofizikçi He Jiankui, Çin’de yapılan CRISPR çalışmaları sonucunda dünyanın ilk genomu değiştirilmiş insan bebekleri Lulu ve Nana’nın dünyaya geldiğini duyurdu. Kısa süre sonra yetkili makamlarca doğrulanan bu bilgiye göre ikiz bebekler olan Lulu ve Nana, diğer insanlara göre HIV hastalığına karşı daha dirençli olarak “tasarlandı”.
İnsan Vücuduna Biyomekanik Eklemeler
Fotoğraf: Sinousxl
İlk defa 1960 yılında Manfred Clynes ve Nathan Kline isimli iki bilim insanı tarafından dile getirilen Cyborg kelimesi, insan ile makinelerin birleşimi olarak tanımlanabilir. Şu an hayatımızda sıkça kullandığımız akıllı saat gibi giyilebilir teknoloji ürünlerinin en uç noktası olarak görülebilecek cyborg implementasyonlar, insan vücudunun biyolojik yetersizliklerinin makineler yardımıyla kapatılmasını amaçlıyor. Elon Musk’ın duyurduğu Neuralink ile yeniden gündeme gelen kavramın gelecekte çok daha fazla gündelik hayatta yer alacağı düşünülüyor. Fiziksel güç kazanmamızı sağlayacak Exo-Suit’ler, makinelerle direkt olarak iletişime geçmemizi sağlayacak nöral bağlantı bilgisayarları, vücudumuzdaki değişimleri ve gidişatı sürekli olarak takip edebilen nano bilgisayarlar ve daha fazlası…
Birçok bilim insanına göre edebiyatta sıkça yer bulan Deus Ex Machina(Makineden Tanrı) kavramına cyborg implementasyonlar ile ulaşılabilir.
Biyolojik İmza

Fotoğraf: Marco Verch
Gelişen dijitalizasyon ile birlikte kişisel bilgilerin güvenliği büyük bir sorun haline geldi. Haliyle her geçen gün bilgiyi şifreleme yöntemleri geliştiriliyor. Güvenlik uzmanlarına göre bilgiyi gizleme arayışımızdaki yeni durak biyolojik imzalar olabilir. Biyolojik imza, aslında bedenimizde gizlenen karakteristik özelliklerin görüntü tanıma algoritmaları ve matrisler sayesinde depolanması anlamına geliyor. Depolanan bu bilgiler, güvenlik uygulamalarında anahtar olarak kullanılabiliyor.
Parmak izi, göz tanıma gibi teknolojiler zaten uzun yıllardır hayatımızda. Şu an gündemde olan ise RFID gibi kredi kartları ve otobüs kartlarında kullanılan tanıma çiplerinin vücutlara implementasyonu. Baş parmak ile işaret parmağı arasındaki etli dokunun içine yerleştirilen RFID devreleri, kapıları açmaktan otobüs kartı olarak kullanmaya kadar pek çok işlev için yeniden programlanabiliyor. Böylece anahtar ve cüzdan gibi eşyaları taşımanıza gerek kalmıyor.
BioStamp adlı firmanın geliştirdiği dijital dövme ise fazlasıyla ilgi çekici. Direkt olarak vücuda yapıştırılan BioStamp dövmeleri, vücudun ısısından UV ışınına maruz kalma seviyesine kadar pek çok veriyi depolabiliyor. Bu verilerin giyilebilir teknolojiler ile işlenmesi sayesinde karakteristik özelliklerin ortaya çıkarılabileceği gibi acil durumlarda anlık müdahaleler yapılabileceği düşünülüyor.
Biohacking ve Etik Sorunlar
Tüm bu gelişmeler bilim insanları tarafından 4. Endüstri Devrimi olarak görülse de ahlaki anlamda hala büyük sorunlar bulunuyor. Çünkü fazlasıyla güçlü olan bu yöntemlerin yaygınlaşmasıyla birlikte hastalıklar tedavi edilebildiği gibi kötü niyetli kimseler tarafından insanlık üzerine salgın hastalıkların yayılması da sağlanabilir. Tarihte de sıkça rastlayabileceğimiz kimyasal silah kullanımından çok daha yıkıcı etkilere sahip olabilecek biyolojik silah kullanımı insanlık için büyük bir sorun teşkil ediyor.
Bunun dışında cyborg implementasyonlar ve DNA düzenlemelerine sahip olan insanların hukuksal ve felsefi anlamda yeri de tartışmalı. Örneğin vücudunun neredeyse her bölgesine makineler ekleyen bir insanı robot olarak mı yoksa insan olarak mı tanımlayacağız? Ya da biraz abartırsak DNA’sı ile oynanarak dört kola sahip olması sağlanan bir bebek, insan olarak mı sınıflandırılacak? İnsanlığın tanımı nerede başlayıp nerede bitiyor?
Bu ve buna benzer sorular rahatlıkla çoğaltılabilir. Fakat neredeyse kesin olan bir şey var ki önümüzdeki 50 yıllık süreç içerisinde bizi büyük bir değişim bekliyor.