Güncelleme Tarihi: 18 Ağustos 2023
Yaz Kurhan, Osmanlı soyundan gelen bir Çerkes kadını. Kardeşi Emel Kurhan ile birlikte kurup, geliştirdikleri markaları Yazbukey, şahsına münhasır çizgisiyle, günümüzde Pop Art esintili tasarım konusunda ilk akla gelen marka.
Sahip olduğu zengin kültürel mirasın üzerine çağdaş ve özgün tarzlarını ekleyen Yaz ve Emel Kurhan’ın vizyonları La Durée, Lacoste ve Cire Trudon gibi çok değerli markanın dikkatini çekmeyi başarmış ve Yazbukey dünya çapında birçok tasarım marka iş birliğine imza atmış.
“Welcome to the World of Colors” diyerek dünyanın 110 ülkesinde milyonlarca kadının hayatına renk katmayı kendine misyon edinmiş Flormar ile Yazbukey’in yaptığı işbirliğinden doğan CHERRY ON TOP COLLECTION ise her iki markanın da DNA’larındaki cömert renk, enerji ve yüksek estetik algısını bir araya getiriyor.
Yazbukey’in hikayesi ile bu eğlenceli ve anlamlı işbirliğinin detaylarını Yaz Kurhan’dan dinliyoruz.
Kariyerinizden bahseder misiniz?
18 yaşındayken endüstri ve grafik tasarımı okumak için Paris’e geldim, ardından parfüm ve makyaja olan ilgim büyüyünce Paris’in seçkin moda okulu Studio Bercot’da eğitimimi tamamladım. Okurken bir çok marka ile çalıştım. 90’lı yıllarda çok moda olan ve şimdi tekrar Paris’te büyük bir dönüş yapan Xuly Bet ile çalıştım, Christian Lacroix için print’ler tasarladım ve okulu bitirir bitirmez de Martin Margiela, Givenchy’nin Mcqueen döneminde ve son olarak Jeremy Scott ile çalıştım.
Ardından kardeşim Emel Kurhan (kendisi de Studio Bercot’da okudu) ile Yazbukey markasını 2000 senesinde kurmaya karar verdik. Yazbukey çok hızlı bir şekilde ismini duyurdu. Markanın ilk döneminde Björk’la konserleri için yaptığımız işbirliğinden sonra Paris’in ünlü Concept Store’u Colette’te satmaya başladık ve dünya çapında ismimizi duyurduk. Serüvenimiz bu şekilde başladı. O günden bugüne bir çok tanınmış moda, design ve müzik dünyasının isimleriyle işbirlikleri yaptık. Yazbukey’i bir lifestyle markası yaptık.
Pandemi hayatınızda ne gibi değişiklikler yarattı?
15 kilo kaybettim! Bu dönemde insan kendini yeniden tanıyor. Hayatımızda neler istediğimizi, nelerden kurtulmak istediğimizi anladık. Kendi dünyamızı ve daha büyük bir ölçekte dünyayı yeni bir şekilde tasarlamanın zamanı geldi diye düşünüyorum.
Tasarım ve markalara bakış açınız değişti mi?
Bakış açım zaten değişmişti. Bu son 3 ayda, bu düşüncenin daha da doğru olduğunu gördüm. Şu anda moda dünyasının kendini yenilemeye ihtiyacı var ve önümüzde bir şans var. Yenilenmenin dışında hırsları bir kenara bırakıp, daha kreatif ve özgün, değeri olan ve hızlı tüketilmeyen, beraber el ele çalıştığımız bir dönem olmasını istiyorum.
Bugüne kadar yaptığınız ve sizi en iyi ifade eden iş birlikleri nelerdi?
Tek tek isim veremem çünkü hepsinin bende yeri ayrı. Hep sektörlerinde en başarılı olan markalarla çalışmaya özen gösterdim. Felipe Oliveira Baptista ile Lacoste, Cire Trudon, Laduree ve en yenisi Flormar ile…
Flormar ile nasıl bir araya geldiniz? Sizi çeken ne oldu?
Flormar renkli dünyası ve gerek Türkiye’deki, gerek yurtdışındaki başarıları ile hep takip ettiğim bir markaydı. Paris’te tanıştık, İstanbul da tasarladık. Flormar gibi dünyada isim yapmış ve üstüne üstlük kullandığım bir marka ile işbirliğine imza atmak beni çok heyecanlandırdı. Flormar’ın renk konusunda çok güçlü ve iddalı olması da benim renkli tasarım anlayışımla mükemmel bir uyum sağladı. Flormar “Welcome to the World of Colors” diyerek dünyanın 110 ülkesinde milyonlarca kadının hayatına renk katmayı kendine misyon edinmiş bir marka. Bu benim tasarım anlayışımla %100 uyum sağladı. Son olarak Flormar kendi ürünlerini kendi üreten bir marka olduğu için sadece tasarım konusunda değil ürün geliştirme konusunda da birlikte çalışma imkanımız oldu.
Bu her zaman yakalanacak bir fırsat değil! Örneğin benim önerdiğim “Cherry on Top” konseptini oluştururken çıkış noktam kiraz şekerinin leziz bir tatlının üzerindeki son tatlı dokunuş olmasıydı. Tıpkı rujun makyajdaki son dokunuş olması gibi! Bu yüzden Flormar ekibiyle kirazın turuncudan bordoya kadar dalında aldığı tüm renkleri ve kokusunu koleksiyona yansıtmak istedik. Hem renkleri, hem de istediğimiz kokuyu özenli bir çalışma sonrası birleştirdik ve hayallarimdeki koleksiyonu ortaya çıkarmış olduk!
Yeni normalde markaların, tüketicilerle olan ilişkisinde nelerin değişeceğini düşünüyorsunuz?
Gerçek bir diyalog kurmanın vaktinin geldiğini düşünüyorum. Gerek biz tasarımcıların, gerek markaların tüketiciye kişisel bir deneyim sunmalarının vakti çoktan gelmişti; artık zorunluluk haline geldi. Tüketiciler artık her konuda hiç olmadıkları kadar duyarlı ve aktifler. Onları dinlemek ve ihtiyaçlarını karşılarken limitleri zorlayarak yeniliklerle buluşturmak gerekiyor artık.
Tüm toplantıların dijitale döndüğü ve ekranda yüze odaklanılan bir dönemde böyle bir işbirliği yapmanız şans mı?
Şans demek istemem ama her dönemin getirdiği yenilikler var. Bugün her zamankinden fazla kreatif ve özgün olmamız lazım. Bu da heyecan veren bir şey. Makyaj gelecek dönemlerde daha da önemli bir yer alacak hayatlarımızda!
Sizin makyaj tarzınız nedir?
Renklidir! Bu yüzden Flormar ile mükemmel bir uyum yakaladık!
Rujun makyajınızdaki yerinden bahseder misiniz?
Makyaj giydiğimiz kıyafet kadar önemli bence! Seçtiğimiz bir rujun rengi, vermek istediğiniz mesajı vurgular. Bu yüzden benim makyaj tarzımda rujun yeri gerçekten çok önemli. Rujum, şimdi de mis gibi kiraz kokulu… Flormar x Yazbukey Silk Matte Cherry on top rujlarım benim en yakın arkadaşlarım diyebilirim.
Dudak sizin tasarımlarınızda geniş yere sahip? Bunun özel bir sebebi var mı?
Dudak sembolünün göz kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Kültürümüzde gözün yeri büyük, ben de Yazbukeyland’in sembolünün dudak olmasını istedim. Yazbukey markası olarak hep kadınların önemini, gücünü ve rengini öne koyduk; Flormar ile bu noktada fikren birleşiyoruz.
Bu işbirliğinde de ruj seçmenizin bir ilgisi var mı?
Silk Matte, benim çok severek kullandığım bir üründü… Dokusu hem kalıcı, hem dudakları kurutmuyor.
Dudaklarımızdaki kiraz tadı ile bu yaz neşeli ve kahkahayla geçecek. Mesajımız bu tasarımın hayatlara renk ve mutluluk getirmesi… Daha önce de söylediğim gibi ruj ve renk benim makyajımda önemli bir yere sahip… Flormar da bu iki konuda oldukça zengin bir seçkiye sahip. Bu yüzden Flormar ile ilk işbirliğimizi ruj ile yapmak kaçınılmazdı!
Osmanlı soyundan gelen Çerkes bir aileye mensupsunuz. Çok sağlam bir kültürel bagajınız var. Çok daha sofistike ve ‘entre guillemets” lüks işler yapacakken, siz tamamen pop kültürünün izlerini taşıyan işler yapıyorsunuz. Bunun sebebi nedir?
Emel’le kendi hanedanımızı kurmak, aile dışında bir isim yapmak istedik. Biz pop kültür, 80’li müzik ve sinema kültürü ile büyüdük. Kendimizi her zaman birer hikaye anlatıcısı olarak görüyoruz. Beklenmedik yerde olmayı seviyoruz , süprizlerle dolu olmayı tercih ediyoruz.
Yaptığınız işler bana 2004 yılında Paris’te Les Nuits Blanches kapsamında Versailles’da gezdiğim bir Pop Art enstallasyonunu hatırlatıyor. Buna geçmişin kültürü ve bugünün dinamiklerini sentezlemek denebilir mi?
Evet kesinlikle!
Bu işbirliğin önemli yanlarından biri de, önemli bir sosyal sorumluluk ayağı olması. Sizce de artık sosyal fayda üretmeyen markalar tarihe karışacak mı?
Kesinlikle evet! Markalar ve toplum elele yürümeli, sosyal medyanın gücünü kullanarak birbirine destek olmalı! Flormar bu yıl 50. yılını kutluyor ve bu özel koleksiyona imza atmış olmak benim için mutluluk verici… Flormar’ın 50. yılına özel olarak hayata geçirmiş olduğu “HER PAKET BİR DESTEK” adlı bir sosyal sorumluluk projesi var. Her PR gönderiminde bir sivil toplum kuruluşuna bağışta bulunuluyor. Yazbukey Cherry on top koleksiyonundan da bu proje kapsamında yapılan gönderim “TOHUM OTİZM VAKFI”na ithaf edildi. Bu projede Tohum Otizm Vakfı ile birlikte olmamız beni çok gururlandırdı.
Herkesin ağzından düşmeyen sürdürülebilirlik hakkında neler düşünüyorsunuz?
Dünyaca biraz geç kaldığımız ama yeni nesillerimize güzel bir dünya bırakmak istiyorsak, sürdürülebilirlik kesinlikle odaklanmamız gereken en önemli nokta. Beraber ilerleyerek gerçekleştirebiliriz.