Sürdürülebilirliğin Diyalektiği

Güncelleme Tarihi: 25 Eylül 2021

Sürdürülebilirliğin ne olduğu, neden önemli olduğu gibi pek çok sorunun cevabını daha önce de vermeye çalıştık. Nitekim bu kavram, hayatımızın pek çok alanına nüfuz etmiş durumda. Pek çok meselede olduğu gibi sürdürülebilirlik konusunda da ezberlerin ve tanımların ötesine geçememek, bizleri yaratıcılıktan uzaklaştırıyor ve bir kavram kargaşasının ortasına bırakıyor. Sürdürülebilirlik kavramının tam manasıyla kavranmayışı, gündelik yaşantımızı düzenlerken önemli olduğunu bildiğimiz bu olgunun gerekliliklerini uygulamaktan bizleri uzaklaştırıyor.

Sürdürülebilirliğin kavranabilmesi adına bugün sizler için ufak bir akıl yürütmesi yapmak istiyorum. Bu akıl yürütmesi için de teknik olarak diyalektiğin kullanılmasının oldukça ilginç bir deneyim olacağını düşünüyorum. Diyalektik, en basit tanımıyla tez ve antitez kullanılarak senteze ulaşma yöntemi ile yapılan bir tartışma metodudur. Karşıtlıklar kullanılarak yapılan bu akıl yürütme biçimi aslında gündelik hayatımızda da düşünürken sık sık başvurduğumuz bir metot. Bu sohbetimizde tez olarak sürdürülebilirliği, antitez olarak da karşıtının tam bir ismi olmadığı için ‘’sürdürülebilirliğin değiştirmek istediği durumu’’ kullanacağım. Sahip olduğumuz akılcı ve ahlaki değerlerin bizleri tezin aynen senteze dönüştüğü bir duruma ulaştıracağına şimdiden eminim diyebilirim.

Bir Mısır Tarlası Hayal Edelim…

mısır tarlası

Fotoğraf: Michael Fischer

Sevgili Tuba Kiraz’ın ‘’Sürdürülebilirlik Nedir?’’ yazısında verdiği örnek, bizler için harika bir seçim olacak diye düşünüyorum. Yazıda, bir tarlamamızın olduğunu ve mısır ektiğimizi varsaymamız isteniyor. Hasattan sonra da tarlamızda anızlar kalıyor. Buradaki antitezimiz, yani genel olarak uygulanan durum anızların yakılmasıdır. Hızlıca daha uygun tohum yatağı hazırlamak, yabani ot ve haşerelerden kurtulmak ve anız saplarının ekim malzemelerimize zarar vermesini engellemek için biz de anızları yakalabiliriz. Fakat bunu yaptığımızda telafisi mümkün olmayan zararlara da yol açmış oluruz. Örneğin toprağımızdaki organik maddeleri yok ederek toprağımızın yağış tutmasını, nefes almasını ve erozyona karşı kümelenmesini engelleriz. Ekinlerimizin büyümesini sağlayan karbon ve azotu kaybederiz. Toprak yüzeyinde bulunan ve ekinlerimiz için faydalı olan mikroorganizmaları öldürürüz. Yol açabileceğimiz yangınlardan bahsetmiyorum bile…

Bu konuda tezimiz olan sürdürülebilirlik ise bize farklı bir yol sunuyor. Anızı yakmayarak bütün bu tehlikelerin önüne geçmekle kalmaz, hayali tarlamızı daha verimli bir hale getirebiliriz. Anızı yakmak yerine de faklı yöntemlerle bu sorunu çözebiliriz. Örneğin; anızlı tarlanın da doğrudan işlenebilir veya ekilebilir olduğunu bilebiliriz. Anızı parçalayabilir ve parçalanan bu anızı toprak üzerine serebiliriz. Biçerdöverin, hasatı toprağa en yakın yerden yapmasını sağlayak anızı bir sorun olmaktan çıkarabiliriz. Sahip olduğumuz anızı saman olarak kullanıp hayvanlarımızı besleyebilir ya da kağıt sanayisinde ve mantar üretiminde kullanılan anızı bir gelir kapısına dönüştürebiliriz.

Elimizde şu an kolay bir örnek olay, tez ve antitez var. Bir senteze varmamızın gerektiği bu noktada sürdürülebilirlik tezi; karlılık, verimlilik, yöntem ve çevresel faktörler hususunda her yönden daha mantıklı bir yol gibi gözüküyor. Sürdürülebilirlik tezini çok rahat bir şekilde doğrudan sentez olarak alabiliriz.

Bütün gündelik yaşantımızda bu yöntemle karar sürecimizi yönetebilir ve sürdürülebilirliği içselleştirebiliriz. Örneğin; son yıllarda yerel ve ulusal haber kaynaklarından edindiğimiz bilgiye göre yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktalarından biri olan doğal güzelliğimiz Çıldır Gölü’nde, gölün simgesi olarak yaşayan sarı balıklar yok olmak üzere. Bu üzücü olaya kuraklık, Arpaçay Barajı’na gölden düzensiz su aktarımı ve yasadışı balıkçılık sebep oluyor. Tüm bu sebeplerin önüne sürdürülebilir yöntemlerle geçmek mümkün. Daha sağlıklı bir düzen için de sürdürülebilir balıkçılık yöntemleri tercih edilerek hem bu balık türünü hem de bölge halkının gelir kaynağını güvence altına alabiliriz. Ya da bugünü düşünüp yarın bu balığa ve bütün getirilerine veda edebiliriz.

Diyalektik perspektifinden bakıldığında sürdürülebilirliğin bir tez olarak dayanaksız ve romantik bir söylem değil, aksine çevremizi kuşatan tehlikelere getirilmiş bir akılcı çözümler bütünü olduğu ortada. Bu verebileceğimiz bütün örneklerde olduğu gibi tüm konunun da genel sentezi olarak kabul edilebilir kanaatindeyim.

Sizce de böyle değil mi?