İptal Kültürü Nedir? Demokrasi İptal Mi Oluyor?

İptal Kültürü Nedir? Demokrasi İptal Mi Oluyor?

Çağımızın en büyük iletişim aracı olan sosyal medyada şu sıralar “iptal kültürü” adı verilen bir kavram üzerine çeşitli tartışmalar var. Virtue signalling ve post-truth gibi kavramları da yakından ilgilendiren iptal kültürü, ifade özgürlüğüne ciddi zarar vermeye başladı. Bu da demokrasinin çok önemsendiğini düşündüğümüz bir ortamda aslında o kadar da demokrat olmadığımızı ortaya çıkardı. Kavramlara boğulmuş bir ilk paragraftan sonra, gelin “İptal kültürü nedir?” sorusuna cevap arayarak kavram kargaşasından çıkmaya çalışalım.

İptal Kültürü Nedir?

İptal kültürü; bilinçli şekilde toplumsal hayata zarar veren davranışlarda bulunan kişileri, organize halde toplumdan dışlama eylemlerinin geneline verilen ad. Aslında sadece sosyal medyayla sınırlı bir kavram değil. Örneğin ırkçı tutum sergileyen bir firmayı topluca boykot etmek, o firmayı cancel etmek yani iptal etmek şeklinde açıklanabilir. Sosyal medyadaki tezahürü ise irrite edici fikirler paylaşanların hedef gösterilmesi, topluluk dışına itilmesi, hatta linç edilmesi şeklinde oluyor.

Post-Truth ve Diğer Kavramlarla İlişkisi

Post-truth nedir? Nesnel gerçeklerin yerine insanların duygularını tatmin eden yalanların değer kazandığı, rasyonalitenin rafa kalktığı ve inanılmak istenen şeyin gerçekmiş gibi kabul gördüğü olgudur. Türkçeye “hakikat sonrası” şeklinde çevrilebilir. Yalan haberler ve komplo teorileri, bu olgunun önemli parçalarıdır. Gerçekliği kesin olmayan şeylerin demagoji yapılarak insanlara kabul ettirilmesinden iptal kültürü de nasibini alıyor. İnsanlar, duygularını tatmin eden şeylerin gerçek olup olmadığını nadiren sorguluyor. Bunun sebebi ise virtue signalling dediğimiz, Türkçeye “erdem sinyalleme” olarak çevrilebilecek olan kavram.

İnsanların tatmine en aç olduğu duygulardan biri vicdan. Bu yüzden duygu sömürülerine çok çabuk kanıyoruz. Sosyal medyada bir mağduriyet iddiası gördüğümüzde doğruluğunu sorgulamayı es geçiyoruz. Mağdur olanın yanında durma içgüdümüz devreye giriyor. Acaba gerçekten mağdur mu yoksa iftira mı atıyor diye bir an düşünsek bile sonunda kendimizden utanıyoruz. Bunlar çok masum duygular. Masum olmayan ise bunları şov aracına dönüştürmek. Mağdurun gerçekten mağdur, suçlunun gerçekten suçlu olup olmadığını sorgulamadan, şahısları hedef göstermek, iptal etmek. İşte erdem sinyalleme bu. “Ben çok iyi bir insanım.” demeden bunu davranışlarla gösterme çabası haddini aştığında erdem sinyalleme halini alıyor. Aynı şekilde, özellikle belirli konularda karşıt görüş bildiren kişileri toplum dışına itmek, işinden atılmasına sebep olmak gibi şeyler de erdem sinyallemenin bir türü.

post truth

Fotoğraf: Brannon Naito

Başlıca Problemler

Elbette ki serbest piyasada her bireyin istediği ürünü istediği firmadan satın alma veya almama özgürlüğü vardır. Organize olarak bir firmaya zarar ettirmek de bir aktivizm yöntemi olabilir. Ancak bu hareketin ne kadar ileriye gidebileceğine ve nelere zarar verebileceğine dair çizilebilecek bir sınır yok. Mesela, cinsiyetçilik yapan bir firmayı boykot ederek zarar ettirdiğimizde iyi bir iş yaptığımızı düşünebiliriz. Ancak bu eylemimizle, firmanın kurumsal tutumundan bağımsız olarak ekmeğinin peşinde koşan işçileri de işinden etmemiz mümkün. Eminim bunu istemeyiz ama bu çok olası bir sonuç. Öte yandan bu eylemlerimizin piyasanın serbestliğini kısıtladığını söylemek de mümkün. Aslında çok ama çok kötü insanların yönettiği bir firma, sırf bize şirin gözükmek için gerçek tutumunu gizleyebilir ve bu sayede kârını katlayabilir. Firmanın ne kadar kötü bir zihniyete sahip olduğunu asla öğrenemeyecek olmamız da ayrı bir dezavantaj. Halbuki tutumlarını serbestçe sergileyebilmeleri herkes için daha faydalı olacaktır. Bu sebeple organize boykot çağrısı yerine bireysel boykot daha değerli.

Bir başka açıdan bakacak olursak, en doğru ve kendimize en uygun fikri benimseyebilmemiz için var olan tüm fikirlere maruz kalmamız gerekir. Çünkü varlığından haberdar olmadığımız bir fikir hakkında yorum yapmamız olası değil.  Yani fikirlerin de bir serbest piyasa oluşturması zorunlu. Ancak bu sayede en çok talep gören fikir adil şekilde belli olabilir. Bu demokrasinin temel gerekliliklerindendir. Bu yüzden; düşüncelerini dile getiren insanları hedef göstermek, linç etmek, işinden attırmak, gözaltına aldırmak ve buna benzer şeyler, ifade özgürlüğüne darbe vurmak anlamına geliyor. Karşıt görüşe toleransın bu kadar sınırlanması hiç sağlıklı bir şey değil. Çünkü kimse düşüncelerinden ötürü suçlu olamaz.  İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre ifade hürriyeti her insanın sahip olması gereken temel bir haktır. Fikirlerini beğenmediğimiz insanların ifade özgürlüğünü kısıtlamak veya kısıtlanmasına sebep olmak, gerçek bir demokrasiye sahip olmamızı engeller. Hoşumuza gitmeyen görüşleri iptal etmek yerine onları anlamaya çalışmak daha erdemli bir davranış olacağı gibi, açık fikirli olmamızı da sağlayacaktır.

Mutlak bir doğrunun varlığı oldukça tartışmalıdır. Herkesin kendine göre farklı doğruları olabilir. Ancak mutlak gerçek kesinlikle vardır ve her ne olursa olsun gerçeği kabul edebilmek olgunluk belirtisidir.