Güncelleme Tarihi: 7 Mart 2023
Binlerce yıllık kayıtlı insanlık tarihinde toplumlar için her zaman korkulan bir doğal afet olan depremleri anlama çalışmamız, hala tamamlanmış değil. Depremlere temel düzeyde neyin sebep olduğunu bilsek de nerede, nasıl ve hangi dış etmenlerle gerçekleştiğine dair çok az bilgimiz var. Ülkemizin yaşadığı iki büyük felaketten sonra özellikle sosyal medyada HAARP gibi depremlere yol açtığı iddia edilen birçok kavram tartışıldı. Ancak tabii bu teorilerin bilimsel anlamda hiçbir tutarlılığı yok. Fakat bir konu var ki bilim insanları tarafından uzun süredir tartışılıyor. Bu yazımızda geleceğin tehlikesi olarak gördüğümüz iklim değişikliğinin depremlere etkisi konusunu, bilimsel zeminde araştırdık ve sizin için özetledik.
Depremler Neden Olur?
Yazımıza başlamadan önce böylesine önemli bir konuda her zaman uzmanların bilgisine başvurmanız gerektiğini belirtmek ve yazıyı oluştururken hazırladığımız kaynakçayı okuyarak sizleri de araştırmaya teşvik etmek isteriz.
İklim değişikliğinin depremler üzerindeki etkisini konuşmadan önce deprem kavramının ne olduğundan ve depremlere yol açan sebeplerden bahsetmek gerekir. Deprem, en basit tabiriyle yer kabuğu içerisinde yaşanan kırınımlar kaynaklı olarak ortaya çıkan enerjinin yeryüzüne yansımasıdır. Bu enerji çıkışının gerçekleştiği sırada dalgalar halinde yayılan titreşimler, yeryüzünde büyük yıkımlara neden olabilir. Depremler, yer kabuğunun oluşmaya başladığı Dünya’nın erken dönemlerinden beri yaşanmaktadır ve oldukça doğal bir fenomendir.
İlginç bir şekilde günümüzde, Dünya’nın dışı hakkında oldukça fazla bilgiye sahipken Dünya’nın içi, yani yalnızca birkaç kilometre altımızda yaşanan olaylar hakkında hala yeterli bilgiye sahip değiliz. Bu nedenle deprem üzerine yapılan araştırmalar, direkt olarak yer kabuğunun gözlemlenmesi ile değil, ye kabuğunun hareketlerinin ve dolaylı etkilerinin gözlemlenmesiyle tamamlanabiliyor.
Depremlerin sebepleri arasında en temelde, yer kabuğunun altında yer alan sıvı mantonun içerisinde gerçekleşen konveksiyon akımları sonucu levhaların hareket etmesi gösterilir. Yeryüzünü tutan, parçalar halindeki levhalar, konveksiyon akımları sebebiyle hareket halindeyken bazı durumlarda birbirine çarpabilir, üstüne veya altına çıkabilir. Bunun sonucunda ortaya çıkan kinetik enerji ise deprem olarak yeryüzünde gözlemlenebilir.
Kısa özetimizden de anlaşılabileceği gibi neredeyse hiçbir kontrolümüzün olmadığı manto tabakası ve konveksiyon akımları, depremlerin ana kaynağıdır. Fakat bazı araştırmalara göre depremlere sebep olan yan etkenler de bulunmaktadır.
İklim Değişikliğinin Depremler Üzerindeki Etkisi
Hava olaylarının deprem üzerindeki etkisi, bilim insanları tarafından uzun süredir bir araştırma konusu olarak incelenmektedir. Tüm insanlığın önümüzdeki on yıllarını tehdit eden iklim değişikliğinin ekstrem hava olaylarına yol açtığı göz önüne alındığında, birçok kişinin aklına “İklim değişikliği depremlere yol açar mı?” sorusu gelebilir.
Depremlere dair en büyük mitlerden biri de “deprem havası” efsanesidir. Bu mite göre depremin yaşandığı bölgede, deprem yaşanmadan önce ekstrem hava olayları görülebilir. Bu nedenle depremin aslen hava olaylarından kaynaklandığı sonucuna varılabilir. Bu mit öylesine eskidir ki tarihi, ünlü Antik Yunan filozofu Aristotales’e kadar dayandırılabilir.
ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumunun çalışmalarına göre deprem ve hava olayları arasında kaydedilen tek ilişki, büyük kasırgalar sonrasında yaşanan “yavaş depremler” olarak gösteriliyor.
Kasırgalar, atmosferik basınçta büyük bir değişimi tetiklediği için genellikle volkanik bölgelerde gözlemlenen, yer kabuğunun belirli noktalarda alçalıp yükselmesi şeklinde meydana gelen yavaş depremlere sebep olabilir. Ancak yavaş depremler, alışık olduğumuz fay hattı kırılmasının aksine insanlar tarafından hissedilemez. Yeryüzünde de yıllık santim seviyesinde kaymalar dışında ekstra bir yıkıma sebep olduğu saptanmamıştır.
Öte yandan alçak basınç değişimlerinin potansiyel olarak kırılma noktasına gelmiş fay hatlarında büyük bir depreme sebep olabileceği, ancak bunun olasılığının çok düşük olduğu da genel geçer bir kabuldür.
Birçok araştırmaya göre iklim değişikliği ile depremlerin arasında bir ilişki yer alıyor olabilir.
Hava olaylarının deprem üzerindeki etkisi söz konusu olduğunda iki durum fazlasıyla öne çıkıyor: Kuraklık ve aşırı yağış…
Caltech’te çalışmalarını sürdüren Jeofizikçi Jean-Philippe Avouac’ın Himalaya’da yaptığı araştırmalara göre yılın belirli bölümlerinde yaşanan aşırı yağış, fay üzerindeki stres miktarında değişimlere yol açabiliyor. Yıllara yayılan araştırmalar kapsamında yaz aylarında büyük miktarda yağış alan Hint-Gangetik Ovası’nda mikro sismisitede değişimler yaşandğı, sıfırdan daha küçük büyüklüklerdeki depremler yaşandığı saptandı.
Kuraklık ise yer kabuğunda ekstrem değişimlere yol açması sebebiyle araştırmacılar tarafından incelenen bir diğer etmen olarak karşımıza çıkıyor.
NASA’nın JPL ekibinden Donald Argus ve ekip arkadaşlarının yaptığı çalışma kapsamında; Kaliforniya, Oregon ve Washington’dan toplanan GPS verileri sonucu, Sierra Nevada’da kuraklık ve yoğun yağış dönemlerinde dağ aralıklarının 2.5 santimetreye kadar farklılaştığını saptadı. Ayrıca bir diğer araştırmada da barajlarda yaşanan hareketliliklerin, belirli depremlerle ilgili olabileceği üzerine önemli bulgular elde edildi. Dünya’nın erken tektonik dönemleri üzerine yapılan çalışmalarda şimdilik, buzullaşmanın depremleri artırmak yerine azalttığına dair veriler gözlemlendi.
Sonuç: Depremleri Anlamak İçin Hala Çok Gerideyiz
21. yüzyılda hava olaylarını büyük bir tutarlılıkla ve çok önceden tahmin edebiliyor, yeryüzü şekillerini baştan sona düzenleyebiliyoruz. Ancak insanlığın doğa ile mücadelesinde hala en büyük tehdit, büyük bir bilinmezlik içeren tektonik hareket ve sonucu olarak ortaya çıkan depremler.
Bilim insanları, geride bıraktığımız 200 yıllık süreç içerisinde depremlerin asıl nedeninin tektonik hareketlenme olduğunu ve bu konuda insanların neredeyse hiçbir şey yapamayacağını belirledikten sonra depremlerin oluş zamanını tespit etmek için ikincil etmenlere yöneldi. Yazıda tartıştığımız üzere depremlere neden olabileceği düşünülen iklim değişikliği kaynaklı hava olayları gibi ikincil etmenler bulunsa da bu konuda çalışmalar hala yetersiz.
Uzmanların sıkça üzerinde durduğu nokta, tektonik hareketlerin tek bir neden ile açıklanamayacak kadar kaotik davranıyor oluşu. Konu üzerine araştırmalarını sürdüren Alan Buis, bu kaotikliği şu sözlerle özetliyor:
“İklim süreçlerinin bir sonucu olarak depremlerin ne zaman olacağını tahmin etmeye yakın değiliz. Bazı dış iklim süreçlerinin potansiyel olarak bir fay sistemini etkilediğini bilsek bile fayın kırılmaya hazır olup olmadığını bilmediğimiz için bir çıkarım yapamayız.”
Buis’in sözlerinden de anlaşılabileceği üzere 2023 yılında dahi depremlerin ikincil etmenleri konusunda oldukça az bilgiye sahip olduğumuz görülebiliyor. Buna karşın depremlerin maddi ve manevi zararlarını engellemek adına çeşitli önlemler alabiliriz. Depremler, insanlar tarafından en çok çalışılan doğa olaylarından biridir.
Unutmayın, “önlem”, kelime anlamı olarak bilinmeyene karşı alınan güvenlik tedbirleri demektir.
Kapak Fotoğrafı: Pixabay | Tumisu