El Emeği Göz Nuru Suzaniler

Güncelleme Tarihi: 22 Ağustos 2023

‘’El emeği göz nuru’’ sizce de güzel bir deyim değil mi? 

El emeği göz nuru demek, yapımı uzun zaman alan ve çok emek ve sabır isteyen iş, el işi göz nuru olarak ifade ediliyor. Hızlı tüketimin bu kadar yaygın olduğu bir yüzyılda bu deyimi daha az duymamızın sebebi belki de el işçiliğine hak ettiği kıymeti vermediğimizden kaynaklanıyordur. 

Modern dünya, gündelik hayatın hızlı ihtiyaçlarını bir çırpıda karşılamaya yönelik sektörler geliştirip, kolay elde edilen ancak uzun ömürlü olmayan, sürdürülemeyen ürünler üretip iyi pazarlama stratejileriyle evlerimizi birbirine benzeyen, bizim karakterimizi yansıtmayan bir hale dönüştürmek için vitesi hep arttırırken, sayısı azımsanmayacak kadar çok olduğuna inandığımız, eşyalar ile duygusal bir bağ kurabilen ve el emeği göz nuru işlere hayranlıkla yaklaşan bir kitlenin de var olduğunu biliyoruz. 

Suzani Yatak Örtüsü

Elbette modern dünyanın ve yeni markaların ürünlerine de ilgi duyuyoruz ancak geçmişin izini, anısını, kokusunu taşıyan şeylerin yeri hep ayrı. Bu bazen sandıklar içinde sakladığımız annemizin, anneannemizin mum ışığında işlediği bir kanaviçe, bazen de birkaç kuşak aile içinde yaşamış olan bir mobilya parçası. 

Zaman hızla akıp giderken, insanı durduran, geçmişe ve yaşanan tüm güzelliklere bir kere daha şükretmesini sağlayan ve anıları yaşatan, belleğimizi canlı tutan hep bu eşyalar ve ürünler. 

Size Omar Baban Design’ın Kuzguncuk’taki showroom’unda hardal sarısı bir duvarın önünde tüm güzelliğiyle serilmiş ve beni çok heyecanlandırmış olan Suzani yatak örtüsü ve hikayesinden bahsedeceğim. 

Suzani’nin Kısa Tarihi

Tarihi 15. Yüzyıla kadar uzanan, Farsça suzan kelimesinden türemiş olan Suzani, iğne veya tığ anlamlarına geliyor. Suzani sıfatı, yatak ya da masa örtüsü, yastık kılıfı gibi ürünlerin tığ işi olarak ipek ipliklerle işlendiğini ifade ediyor. Tarih boyunca farklı boyutlarda karşımıza çıkan bu tekstil ürünleri birçok farklı parçanın birleşmesinden oluşuyor.

Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan gibi göçebe Orta Asya kültürünün izlerini taşıyan desen ve motiflerden oluşan suzani tekstil ürünlerinin çok da sembolik bir anlamı var.

Bu ürünler, anne, kayınvalide ve gelin adayı tarafından damat için hazırlanan çeyizin çok önemli bir parçasını oluşturuyor. Amacı ise iki ailenin birbirine bağlanmasını sağlamak ve yeni kurulan aileye şans, sağlık ve üretkenlik sağlaması.

Anne, kızı ve kayınvalidesinin bu meşakkatli el işini yaparken birlikte geçirdikleri zamanda aralarında geçen konuşmaları ama özellikle de paylaştıkları sessizliği hayal etmenizi istiyorum.

El işi yapanlar ya da bu tarz artizanal faaliyetlere ilgi duyanlar bilirler ki bu tarz işler bir anlamda meditasyondur.

Abramoviç Metodu 

Pandemi’den önce Marina Abramoviç’in Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki retrospektifini gezme şansı bulanlar mutlaka orada da görmüştür. Sanatçının, Abramoviç metodu olarak adlandırdığı meditasyon tekniğinin bir kısmında pirinç saymak vardı.

Tek tek pirinçleri sayarken, kendinizi dış dünyadan soyutladığımız bir meditasyonun başka bir versiyonunu da yapımı yaklaşık dört ay süren suzanileri ilmek ilmek işleyen anne, kızı ve kayınvalidesinin emeğinde de görüyoruz. 

Çintemani Motifi

Omar Baban Çintemani Motifi

Omar Baban, Özbekistan’da tamamen elde işlettiği suzani yatak örtüsüne yüzyıllar önce bizim topraklarımıza gelmiş ve padişahların kaftan içlerinde, seccadelerde, kıyafetlerde, porselenlerde, bohçalarda kullanılmış ve gönül gözü anlamını taşıyan çintemani (çin beneği-üç benek) motifini kullanmayı tercih etmiş. Örtüde her benek tek tek elde çizilip ardından içleri kök boya ile boyanmış ipler kullanılarak tığ işiyle doldurulmuş. Beneklerin tamamen elde çizilmesinin sebebi her beneğin bir diğer benek ile birebir aynı olmamasını fakat bütün olarak bakıldığında gözümüzün bu farkı algılayamayıp bütün beneklerin birebir aynıymış illüzyonunu oluşturuyor.

Omar Baban Design, günün ruhuyla aynı ritimleri yakalarken, bizi tarihin farklı dönemlerine ve dünyanın farklı coğrafyalarına götürmeyi başarıyor.

En önemlisi ise dünyanın hızına yetişmekte zorlandığımız bu günlerde, bize yavaşlamanın, nefes almanın ruhumuza ne kadar iyi geleceğini şiirsel bir estetikle anlatıyor.

Ben Kuzguncuk’taki showroom’a her adım attığımda, sanki teneffüse çıkmış gibi hissediyorum kendimi. Siz de bir teneffüs yapmak istiyorsanız, teneffüs zilin çalmasını beklemeyin. 

Kapısı herkese açık olan bu masalsı mekânın renklerini, desenlerini ve içerideki tasarımların şiirsel dünyasını bir kahve eşliğinde deneyimleyin.