Kandırdılar hepimizi küçükken yaramazlık yapmayalım diye. Ne dediler: “Uslu bir çocuk olursan sana balon alacağım”. Biz de bir umut balon uğruna sessiz sesiz takıldık. Fırsatçı sokak satıcıları da bu iç görüyü biliyordu ve bağırdılar sokaklarda: “Bebelere Balooooon”. O zaman bebekler uslu durup balonu kaptı ama çok üzülerek söylemeliyim ki, zamane babaları hayal ettikleri balonlara sadece uslu durarak erişemeyecekler.
Bu balon başka balon…
Bu kez size bahsedeceğim otomobilleri anlatmak için balon kelimesi pek kâfi gelmiyor aslında. Yoksa onlara zeplin mi demeliyim! Şöyle ki bu dönemin babaları konu otomobiller olunca özel olmak istiyor. Kimsede olmasın mümkünse sadece bende olsun dediğimizde otomobilinizi seçmek hem zor, hem de milyonlu rakamları telaffuz etmeniz gerekmekte.
Babaların hayallerini süsleyen balonlardan bahsederken, bu balonların tiplerini de tarif etmek gerekiyor. En üst seviye lüks kavramı otomobilin icadından bu yana var aslında.
Peki gerçek lüks hangisiydi? Jaguar mı? Mercedes mi? BMW mi? Audi üst tarafta yerini almış mıydı? Peki ya Range Rover?
Üzgünüm beyler, elbette siz lüksü temsil ediyorsunuz ama bahsettiğimiz lüks bir tık daha yukarıda yer almalı.
Lüksün otomobildeki yansıması iki türlü oldu şimdiye dek. Spor otomobiller ve çok lüks makam otomobilleri. Gözünüzde canlanması için şöyle anlatayım: Ya Ferrari’niz olacaktı en kırmızısından zenginlik seviyenizin anlaşılması için veya filmlerde gördüğümüz Rolls-Royce bir sedan içerisinde gezinmeniz gerekiyordu. Ama artık işler değişti. Yeni nesil zenginliğin ifası ancak ultra lüks SUV’lar sayesinde gerçekleşebiliyor. Bu A Takımı’nın içerisinde sizi şaşırtacak markalar bulacaksınız.
SUV neydi? SUV emekti… diyerek ortalığı bulandırmayacağım. Ama amiyane tabiri ile aslında kurucu markanın adıyla alınan Jeep, 4X4 ya da SUV söylemleri şunu ifade ediyordu: Daha büyük, daha konforlu, daha havalı. Sonra buna ‘’daha hızlı’’ kısımları da eklendi. Peki kim bunlar?
Yazının başında belirttiğim ultra sporlar ve ultra havalı sedanlar bu lüks SUV pastasından eşit miktarda dilim alma derdine düştüler ve şu anda tepedeki dörtlüyü bölüşmüş durumdalar.
Süper Spordum… SUV Oldum…
Peki kimim ben? İnanamayabilirsiniz ama İtalya’nın sportif gururu Lamborghini’yim. Yıllar evvel fabrikasına gitmiştim, mısır tarlalarının arasında bir merkezleri vardı. Ateşli spor otomobilleri üreten bu merkezde dikkat çeken, çalışanların bile kalemle çizilmiş gibi olmalarıydı. Otomobil fabrikası mı modellik ajansı mı zor anlardınız.
Lamborghini bu yeni trende URUS adlı modeliyle eklendi. En baştan söyleyeyim 6 milyon TL civarı. Fazlası var eksiği yok. Acarkent’te ev alırsın dediğinizi duyar gibiyim. Ama unutmayın farklı olmak isteyen zenginlerin araçları bunlar. Hatta Lamborghini bu araca SUV demiyormuş, Süper SUV diyormuş. Hermes çanta gibi satın almak için 2 yıla yakın bekliyorsunuz.
Çirkin bulanlar oldu, Audi Q7 ile akrabalığına dem vuranlar oldu ama bunlar hep mundar… (Urus ve Q7 aynı platformu paylaşıyor) Hakkını yemeyelim kardeşimizin. Urus derken, 4.0 litrelik bir motoru bulunan 2.2 tonluk bir araçtan bahsediyoruz ve 3,6 saniyede 0-100 KM hıza ulaşıyor. Beygir gücü 650HP. Bilenler zaten anladı, bilmeyenlere söyleyeyim hayli güçlü.
Hatta adıyla sanıyla dünyan en hızlı SUV’u, pardon Süper SUV’u.
James Bond’un ruhuna gitsin…
Aslında süper sporcu olup da sonradan SUV versiyon üreten bir diğer markamız: Aston Martin…
Namı diğer James Bond’un arabası. Her zaman zarif ama güçlü narin ama yırtıcı bir esansı olan spor otomobillerin asilzadesi. Gerçi asilzadeler gibi sürekli mirasından yediği söylense de bu kez yıldızını parlatacak gibi. Yine güzelliği ve tasarımı tartışılsa da bence gayet şık bir model Aston Martin DBX. Hatta Urus ne kadar yırtıcı ise, DBX o kadar sakin ama hızlı. O da 4.0 litrelik bir motora sahip ve Urus’tan bir tık daha düşük beygir gücü ihtiva ediyor: 542 HP. İki aracın iç mekanını yan yana koyarsam sanırım aradaki o temel bakış açısı farkını anlayacaksınız.
Bu arada Lamborghini nasıl bazı bölgelerde Audi izleri taşıyorsa, Aston Martin de birkaç noktada Mercedes’ten yardım almış. Örneğin dokunmatik eğlence sistemi ve şanzıman gibi detaylarda.
Gençleri pistten alalım, gerçek babalar geliyor…
SUV’un spor halini gördüğümüze göre biraz da geleneksel temsilcilerinin SUV yorumlarına bakabiliriz diye düşünüyorum. Bunlardan ilki Bentley Bentayga…
Öncelikle bizim dilimizden midir bilmiyorum ama bir otomobilin adı daha çirkin olabilir miydi acaba? Kanarya adalarının en yüksek dağını otomobile isim vermek için seçmeleri hayli zor olmuştur sanırım. Neyse buraları geçelim. Yine tartışmalı bir tasarım kimine göre elegan, kimine göre kurbağaya benziyor.
Aracın dışı hakkında yorumlar farklılaşsa da içerisinin kalitesi hakkında kimsenin laf edeceği bir durum olduğunu sanmıyorum. Hatta yine yıllar evvel bir Bentley test sürüşünde marka temsilcisinin söylediği sözler hiç aklımdan çıkmıyor. Şöyle demişti: Bentley araçların içerisindeki plastik kalitesinden söz edemiyoruz. Çünkü hiç plastik kullanmıyoruz…
Evet Bentley’de elinizi nereye sürseniz ya metal ya ahşap ya da deri karşınıza çıkıyor.
İçinizden birkaç çok bilmişin peki düğmeler, butonlar dediğine eminim. Onlar da ya kristal ya da alüminyum canım. Sevgiler…
Bentley 6.0 litrelik bir motor tercih etmiş. (Diğer iki modelin neden 4 litrede kaldığını merak ediyorsanız bu sınıfın en büyük ikinci pazarı Çin’de 4 litre üzeri inanılmaz vergi artışı olduğunu söylemem gerekli kimse kızmasın)
Ama Bentley, ‘Demirden korkan trene binmez’ edasıyla 6.0 litrelik motoru 635 HP güçle gözlerimizin önüne serivermiş. Bu arada Urus ile aralarında gayet yakın akrabalık ilişkisi olduğunu söylemek zorundayım. Bunu kimse eleştiri olarak almasın. Bentley Bentayga gayet eşsiz özellikler barındırıyor. Örneğin bir Bentley aldığınızda otomobilinizin ahşap kaplamaları olası kazada kırılır diye ağacın aynı budağından sizin için depoda adınıza saklıyorlar, ki renk kayması olmasın diye. Adamlar daha ne yapsın!
Kullanılan deriler de Finlandiya’nın bilmem ne bölgesinin ineklerinden yapılıyor. Peki neden? Çünkü o bölgenin hava şartları sertliği sebebi ile hayvanlarda parazit olmuyor ve deriler zedelenmiyor ve ayrıca tüm inekler doğal ortamda olduklarından ve çitlere üstlerini başlarını sürtmedikleri için derileri çizik olmuyor…
Sahneye En Son Assolistler Çıkar…
Neyse kötü şeylerden bahsetmeyelim, gelin son konuğumuzu ağırlayalım. O bir diva… Rolls-Royce Cullinan…
Elbette takılıyorum ama biri bu benzerliğe kesin dikkat çekmeli diye düşündüm. Neye mi? Cullinan ile İngilizlerin nostaljik taksilerinin benzerliğine tabii ki…
Bu arada fark ettiniz mi bilmem Lamborghini de Bentley de, biri İtalyan biri İngiliz olmasına rağmen an itibarı ile Almanların elinde. Aston Martin ise en son hisselerinin yüzde 20’sini bir Kanadalı milyardere satmakla meşguldü. Ama merak etmeyin Rolls-Royce’un her şeyi orijinal ve kendine has. Yemedim, içmedim hatta rezilliğini çıkarıp sahibinden.com’a girdim. İnanın orda bile satılık var, şaka gibi.
Cullinan bu segmentin ağa babası gibi bir otomobil. Bu arada o da kendisine SUV demiyor, XUV diyor lüksü vurgulamak için. Asimetrik açılan kapıları ile konsept araçlar gibi duruyor. Heybetli kocaman bir kütle denilebilir. İçerisinin malzeme kalitesinden bahsetmeme gerek yok elbette ki. Derinin ve ahşabın en iyisini bir araya toplamışlar. 6,7 litrelik devasa bir motoru bulunuyor.
Cullinan 4X4 yani arazi şartlarına uygun bir SUV ama sorarım size hangi İngiliz asilzadesi o muhteşem kıyafetleri ile çamura girer? Bin bir güzel özelliğinin içerisinde bir özelliği var ki beni benden aldı. Cullinan durduğu zaman içerisindeki yolcu kolay insin diye kapılar açılırken 40 mm otomobil aşağıya iniyor ki, o narin ayaklarınız kolayca yere basın diye. Ters açılan arka kapı otomatik olarak kapatılıyor bu arada. Ama otomatik açılmıyor. Neden? Çünkü sizce hangi Rolls-Royce sahibi arkada oturup kapısını kendi açar sorarım size…
Gördüğünüz gibi sevgili babalar, ister sportif olun ister elegan bu saydığım dört SUV ile mutlu olmamanız imkansız. Uslu bir çocuk olursanız belki anneniz size balon alır.
Kalın sağlıcakla.
Faris Seven