Anadolu Efes’ten Yenilik Atölyesi

Anadolu Efes’ten Yenilik Atölyesi

Güncelleme Tarihi: 12 Eylül 2021

Tüm dünya için çok sert geçen bir yazın ardından eylül, içimizde yeni umutları yeşerten bir ay olarak karşımıza çıktı. Türkiye’nin en sevdiğim şehirlerinden biri olan İzmir’de gezme şansı elde ettiğim Anadolu Efes Yenilik Atölyesi ve İzmir’de Anadolu Efes ekibiyle geçen iki gün boyunca yaşadığım deneyim de bana geleceğe dair umut verdi.

Anadolu Efes’ten Yenilik Atölyesi
Anadolu Efes’ten Yenilik Atölyesi

20 yıla yakın iş hayatı tecrübemde; kurumsal, ajans  ve basın tarafında yer aldım. Firmaların, yayın organlarının ve yöneticilerin çok farklı açılardan fotoğraflarını çekme fırsatım oldu.

Genelde söylenenler ve yapılanların, inanmadan ortaya atılan proje ve fikirlerin hem ülkeye hem de kişilere ne kadar zarar verdiğini gördüm.

Fakat Anadolu Efes ekibinde gördüğüm enerji, ekibin uyumu, projelerine olan inançları ve bağlılıkları tam da günümüz dünyasının dinamiklerini karşılayacak yapıda. Markanın kültür ve sanat alanında yaptığı çalışmalar ise bana rönesans döneminde, sanatı ve sanatçıları destekleyen büyük aileleri hatırlattı.

Anadolu Efes’ten Yenilik Atölyesi
Anadolu Efes’ten Yenilik Atölyesi

Keşfimiz, ilk olarak adeta bir çağdaş sanat alanını andıran İnovasyon Atölyesi’nde başladı. Avrupa’da sayıları 300’e yakın olan ve Türkiye’de sayısı iki ile sınırlı bira hakemlerinin de bulunduğu ekip ile yaptığımız tadımda, biranın tarihine ve kültürüne dair birçok bilgiye sahip olduk.

Bu hakemlerin bir tanesi markanın teknik direktörü Koray Anar, diğeri ise İzmir fabrikasındaki Yenilik Atölyesi’nden Craft Bira Yöneticisi Cem Sürer.

Cem Sürer, aslında mali müşavirlik yapan ve biraya gönül veren bir idealist. Sürer’in kariyerinde bu şekilde anlamlı bir değişim yaşaması, Efes Türkiye Genel Müdürü Tuğrul Ağırbaş’ın sıra dışı ve yenilikçi vizyonunun bir parçası. Dikkatimi çeken bir nokta da tüm ekibin yüksek enerjisi ve ortaya çıkan işlerde ne kadar büyük bir sevgi olduğu. Şirketin Kurumsal İletişim ve İlişkiler Direktörü Selda Susal Saatçi’nin de şirket içinde kahkaha yogaları yaptığını duyunca koşarak kaçtığım kurumsal hayatın aslında çok da keyifli olabileceğine dair yeni bir bakış açısına sahip oldum.

Topraktan Bardağa

Anadolu Efes topraktan bardağa
Güneş Duru, Tuğrul Ağırbaş, Koray Anar

Ancak inovasyon merkezinin en can alıcı deneyimi, Arkeolog Güneş Duru’nun yaptığı ”Biranın Arkeolojisi” sunumu oldu.

Bu sunumda biranın 12 bin küsur yıldan fazla bir geçmişe sahip olduğunu ve göçebe toplumdan tarım toplumuna geçişte ne kadar büyük öneme sahip olduğunu öğrendik. Bunun yanı sıra tıpkı bugün olduğu gibi biranın insanları bir masa başında birleştirme gücüne şahit olduk. Güneş Duru’nun ardından kısa bir bilgilendirme yapan Koray Anar’ın “Biz bir bira şirketi değil, bir tarım şirketiyiz.” ifadesi de aslında üretimin özellikle de sürdürülebilir tarımın günümüzde taşıdığı hayati önem konusunda ne kadar önemli bir rolü olduğunun altını çizdi.

Mevcut ürünlerle yetinmeyip sürekli içerik ve biçimsel yeniliğin peşinde koşan Anadolu Efes’in glutensiz ürünü, 60’ı aşan ürün skalasının içinde benim en fazla ilgimi çeken oldu.

Kısacası; birçok markanın “değer yaratmak” gibi altı çok da dolmayan söylemlerle yer aldığı bir sistemde, mevcut değerlerimizin ve kültürel mirasımızın değerini bilen Anadolu Efes’in bu değeri hep +1 yapma sevdasıyla toplumsal bir fayda gözeterek hareket etmesini çok anlamlı buluyorum.

Biranın Arkeolojisi ile İlgili Neler Öğrendik?

Anadolu Efes biranın arkeolojisi
Doç.Dr. Güneş Duru

Son yapılan arkeolojik çalışmalara göre biranın tarihi, en az 12-13 bin yıl öncesine dayanıyor. Bira, günümüzün kültüründe çok etkili. Araştırmacılara göre bugün sahip olduğumuz pek çok alışkanlığın kaynaklarından biri de bu içecek. Biranın keşfi modern hayatın temellerini oluşturan tarım toplumuna geçiş sürecine katkı sağlamakla kalmamış, aynı zamanda yerleşik yaşama adapte olan insanın ilişkilerinde de merkezde yer almış. Pek çok antroplojik, arkeolojik veri bize gösteriyor ki çoğu toplumda bira; ziyafetler, törenler ve ikramlarda sıkça tercih edilmiş. 

Anadolu’da Bilinen En Eski İçecek

Anadolu’da yapılan kazılarda elde edilen bazı taş kap ve kaselerin, törenlerde kullanılmak üzere çeşitli motiflerle bezenmiş olduğunu görüyoruz. Bu kaplar, Kuzey Suriye’de Orta Fırat Bölgesi’nden, Batman ve Urfa’ya kadar pek çok yerleşkede bulundu. Farklı toplulukların uzak mesafelere ettikleri ziyaretler sırasında birayı bu taş kaplarla ikram olarak sundukları düşünülüyor. Yani bira, Anadolu için yalnızca bir içecek değil, aynı zamanda kültürler arası sosyalleşmenin yardımcı etmenlerinden biri. 

Sunumda dikkat çekilen diğer bir nokta ise genetik çalışmaları ışığında biranın Anadolu’da evcilleştiği bulgusu. Arkeologların ulaştığı einkorn buğdayının Göbeklitepe ve civarında yayılım gösterdiği tespit edildi. Farklı arpa türlerini deneyen eski toplumlar, daha kekremsi veya daha bitter gibi farklı renk ve yoğunluklara sahip biralar yaparak, bira yapımında kendine has yöntemler keşfetti. 

Biranın Hep +1’i Vardı

Bira günümüzde olduğu gibi geçmişte de yalnız gitmezdi. Keban Barajı suları altında kalan İmamoğlu Höyüğü’nde yapılan çalışmalarda bulunan çanak parçası üzerine çok ilginç bir motif işlenmiş. Motifte iki kişinin, karşılıklı oturarak ortalarında bulunan bir kaptan, pipet yardımıyla bira içtiklerini görüyoruz. 

Yine Sivas’taki Kuşaklı kazılarında üç bin yıl öncesine ait olduğu tahmin edilen süzgeçli bir pipet uçluğu bulundu. Süzgeçli pipetin tercih edilmesinin en büyük sebebi ise o dönemde yapılan biraların dibinde çökelti bırakan içecekler olması. Sümerler de birayı pipetle, ortada duran derin ve ağzı dışarı doğru açılan bir kaptan içiyordu. Yani bir diğer deyişle birayı, tarihte olduğu gibi bugün de +1’lemelisiniz. 

Arpanın çimlendirilmesiyle elde edilen malt, ilk zamanlarda ekmek ve puding için kullanılıyordu. Daha sonraları ise birada da kullanılmaya başlandı. Anadolu’da bulunan toplumlar, birayı altınla eş değer tutuyordu. Sümerler için bira o kadar önemliydi ki Ninkasi adlı bir bira tanrıları bile vardı. Tarihin en önemli mitolojik destanlarından olan Gılgamış Destanı’nda yarı hayvan yarı insan kahraman Enkidu’yu insana dönüştüren şey de bira ve ekmekti. 

Sonuç olarak bira, en az medeniyet tarihi kadar köklü geçmişe sahip bir içecek. Gelişen arkeolojimiz bize gösteriyor ki bira, insanlığın en eski içeceği. Ayrıca sert hava koşullarına dayanıklı olması ve içerdiği besin değeriyle birlikte toplulukların hayatında önemli bir yere sahipti. Binlerce yıldır değerini kaybetmeden her geçen gün daha da fazla kültürümüze içkin olan bira, Anadolu Efes’in çalışmalarının da katkısıyla hep öyle kalmaya devam edecek.