Ali Bilge Akkaya’nın dördüncü kişisel sergisi “Dört veya Kaotik Kentlerin Çözülmüş Sessizliği’’, 30 Ekim’e kadar x-ist’in Karaköy Juma’da yer alan sergi mekanında görülebilir. Benim, Akkaya’nın işleri ile yüz yüze tanışıklığım geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Contemporary İstanbul’da vuku buldu. Bu bir çeşit ön gösterim, serginin geri kalanına duyduğum heyecanı artırdı ve nihayetinde amacıma ulaştım.
Ali Bilge Akkaya’nın fotoğraflarına biçim ve içerik olarak iki temel yönden yaklaşmak istiyorum.
Bir Tasarım Olarak Fotoğraf
Takdir edersiniz ki zaman göreceli bir kavram. Herkes için aynı şekilde akmıyor. Nitekim ilk kişisel sergisini 2014 senesinin sonunda açan Ali Bilge Akkaya’nın sanat hayatını takvim yaprakları üzerinden okumak, Rimbaud’un toy bir şair olarak yaşayıp öldüğünü söylemek kadar anlamsız olur. Akkaya’nın işleri, bu bağlamda fazlasıyla kararlı ama aynı zamanda bir o kadar da yeni.
Fotoğraf, günün sonunda aynaya düşen bir yansıma. Yani iki boyutlu. Fakat Akkaya’nın çalışmalarındaki mekana ve üçüncü boyuta yönelik istilacı tavır, kavram fotoğrafın biçimsel olarak ikinci bir mana kazanmasına sebep oluyor. Fotoğrafların yerleştirildiği çerçevelerin tasarımları sayesinde fotoğraf mı mekana taşıyor? Yoksa mekan mı fotoğrafın içinde kendine yer kazanıyor? Karar vermesi oldukça güç. MDF ve pleksi kullanarak dikine ve yatay olarak boyutlandırdığı fotoğraflarında bir tür yeniden yapılandırma sürecine şahit oluyoruz.
Keskin, Sert ve İnsanlar
Tamamı siyah beyaz olan fotoğraflarda oluşan kontrastın tek sebebi renkler değil. Işığın da gayet başarılı kullanıldığı çalışmalardaki mimariye ilişkin geometrik sert hatların arasına yerleşen insan figürleri de bu zıtlığa hizmet ediyor. Fotoğrafların tamamında zamansız bir akışın hissiyatını yakalayabiliyorsunuz. Bu hissiyatın da şans eseri oluştuğunu söylersek yanılmış oluruz. Çünkü sanatçı, içinden geçtiğimiz bu pandemi ikliminde çok zor olmasına rağmen tarihteki belli bir döneme atıfta bulunacağını düşündüğünden maskeli insan figürlerine yer vermemek için gözle görülür bir çaba sarf etmiş. Utrecht Üniversitesinde çektiği bir fotoğrafın “doğru” rastgeleliği barındırması için üniversite merdivenlerini kendisi için adeta bir laboratuvara dönüştürdüğü beş saatini harcamış.
Ali Bilge Akkaya’nın bu titiz üretim süreci, mimari detayların keskinliğinde kent-insan ilişkisindeki yaklaşma/uzaklaşma pozisyonlarının çarpıcı bir şekilde gün yüzüne çıktığı işlere dönüşüyor. Bizlere de bu sergisindeki heykel ve video çalışmasıyla yeni bir serüvenin ipucunu veren sanatçının beşinci sergisini heyecanla beklemek kalıyor.
Kapak Fotoğrafı: Otoportre I, Ali Bilge Akkaya