21 Haziran Müzik Günü: Güney Marlen Röportajı

21 Haziran Müzik Günü: Güney Marlen Röportajı

Güncelleme Tarihi: 2 Ekim 2021

21 Haziran Müzik Günü için Güney Marlen ile hem müziğin durumunu, hem kendisinin müziğe bakışını, özel durumunu ve müzikle alakalı gelecekten beklentilerini konuştuk. 

Güney Marlen kimdir?

Yoğurt ve rakı seven, dünyayı sevmeyen, şansı olsa hiç doğmamış olmayı dileyen, hep birkaç sıradan yöntemle hayattan haz almaya çalışan, detayları önemseyen, hayatın karmaşası ve manasızlığı karşısında pek hoşnut olmayan, kadınlardan hoşlanan, eşitlikçi ve özgürlükçü olmaya çabalayan, müzik ve yazın gibi alanlara takık ve onlarla mutlu olan bir İstanbul insanı.

Müzik ile tanışman nasıl ve nerede oldu?

Bence annemin sesiyle ya da duyduğum ilk kuş sesiyle. 15 yaşında ise gitar çalmayı öğrenerek müzik üretmeyle ciddi şekilde ilgilenmeye başladım.

Ailenin müziğe yaklaşımı ne oldu?

Olumsuzdu. Önce çok engel oldular. Mücadele ettim. Sonra hoşlanmadıklarını ifade ettiler. Mücadele ettim. Nötr bakmaya başladılar. Mücadele ettim. Hoşlarına gitmeye başladı. Mücadeleye devam ettim. Sevmeye başladılar. Devam ettim. Şimdi sanıyorum övünç duyuyorlar. Ve yine mücadele ediyorum. Ne için dersen; içimi dökmek için. 

Ailen desteklemeseydi yine de “müzik” der miydin?

Hür iradeye ne kadar inanmalı bilmiyorum. Müzikle yolumun kesişmemesi imkansızdı. Uyku dışında tüm saatlerim söz, hikaye ve müzik düşünerek geçiyor desem abartmamış olurum.

Seni özel kıldığını düşündüğüm Sineztezi hakkında biraz bilgi verebilir misin? Nasıl fark edildi? Hayat yolunu ve müzik yolculuğunu nasıl etkiledi?

Birleşik duyu ya da duyum ikililiği. Hayatıma dair hatırladığım ilk anılarımda bile çoğu şeyi istemsiz bir şekilde renklerle kodladığımı hatırlıyorum. İnsanlar, harfler, rakamlar, duygular, anılar, sesler, hepsinin birer rengi ya da renk aralığı beliriyor kafamda. Bu bilinç ile bilinçaltı arasındaki bir yerde meydana geliyor olabilir. Üstüne çok konuşulduğunda benim için anlamsızlaşabiliyor. Bu konuda konuşmak beni çok yoruyor. Küçükken bundan ilk abime bahsetmiştim. “Saçmalama” demişti. Komik bir anı. Sonra uzun yıllar kimseye bahsetmedim ama farkındaydım. Daha sonra üniversiteye girdiğim yıl yakın bir arkadaşıma söyledim. Birkaç gün sonra bu durumu bir kitapta okuduğunu ve bunun isminin sinestesia olduğunu anlattı. İlk öyle öğrendim özel bir isminin olduğunu. Bence her insanda var bu özellik ama seviyeleri farklı. O yüzden çoğu kişi fark edemiyor olabilir. 

Güney Marlen

Eski Bando serüveni nasıl başladı?

Eda ile 2008 yılında tanıştık ve bir kafede çalmaya başladık. Bu ikili grup, daha sonra Eski Bando’ya evrildi. 2 albüm ve 500 civarında konser yaptık. 2017’de de grup dağıldı.

Solo albüm projesine karar verme aşaman ve akabindeki süreç nasıldı?

Solo albüm diye bir şey aslında hiç düşünmedim çünkü bir grupla albüm yapmayı düşünmüyordum. İlk demolarımı hazırladığım dönemde şarkılarımı kendi ismimle yayınlamayı erteleyip Eski Bando için çalışmaya başladım. Şimdi zamanı geri alsak herhalde bunu yapmam. O sürecin pek hayrını görmedim ve o grup tecrübesi beni çok yordu. Yine de çok güzel günler ve anılar da var, zamanla kırgınlıklar azalınca daha da kıymetlenir belki. Tecrübe işte.

 

21 Haziran Dünya Müzik Günü Güney Marlen

Teoman’la yolunuz nasıl kesişti? Tarzınızın benzediğini düşünüyor musun?

İlk albümüm Şişelere Mektuplar çıkalı 1 ay olmuştu. Bir arkadaşı ona bu albümü dinletmiş. Çok beğenmiş ve bana ulaşmıştı. Daha sonra Harbiye Açıkhava konserlerinde çıkarttı beni. Artık arkadaş olduk, abim gibi gördüğüm biri. Onun her yönüyle bir ekol olduğunu düşünüyorum. Tarzımız benziyor mu bilmem ama bazı değerli ortak paydalar olduğu için hayat bizi buluşturdu diye düşünüyorum. Sanıyorum bunlardan biri de söz yazma meselesi ve “detay yakalayıcılığı”.

Şu anda müzik türleri, tarzları birbirine karışmış durumda. Çeşni bir durum söz konusu. Günümüz müziğini bu açıdan nasıl değerlendiriyorsun?

Her şey çok geçişken. Olabilir. Bu her zaman sorun değil. Dünyada bilgi çok hızlı yayılıyor ve iletişim tarihte hiç olmadığı kadar kolay kurulabiliyor. Tüm dünya birbiriyle anlık olarak etkileşim halinde. Bunu Jan Van Dijk’in Ağ Toplumu kitabını okurken daha da derin hissetmiştim. Günümüzde çok fazla üretim var ama bana sorarsan çok azı uzun vadede kalıcı olacak. Hele yapay zeka teknolojisi müzik üretme işini ilerletirse neler yaşarız bilemiyorum.

Kültürün fazlaca endüstrileşmesi bir sorun. Popüler olmak değil fazlaca popülist olmak müziği de kirletiyor. Hepimiz zaman zaman hatalar yapıyoruz ama planlı bir şekilde hızlı üretip hızlı tükettiren bir mekanizma yaratılmasından çok hoşlanmıyorum. Bunlar fikirler. Ölüp gideceğiz zaten, büyütmenin belki hiç manası yok.

Yeni tarzlara açık mısın? Mesela; Güney Marlen’i bir gün rap müzik yaparken görebilir miyiz?

Rock müziğin ya da rap müziğin, içlerindeki isyan duygusu sebebiyle çok sevdiğim örnekleri var. Bazı parçalarımda rap esintileri var zaten. Kaldırımları İşgal Eden Arabalar, Ta Ta Ta Ta gibi mesela. Ya da Şarapçı Remzi‘nin nakaratı gibi bölümlerde o duygu var bence. Tarz meselesini her zaman çok ciddiye almamak lazım. Önemli olan uygun üslup ve etkili anlatı bence. Yoksa birisinin salt “ben rockçıyım” diye övünmesini çok komik buluyorum. Kesin bir zaman ben de yapmışımdır bunu. Kendime de gülebilirim. Müzik Sosyolojisi diye bir kitap var. Güneş Ayas’tı sanırım yazarı. Tavsiye ederim. Müzik stillerine dair bir bölüm var orada. Demek istediğimi orada çok güzel anlatmış.

Müzik yapmak ve müziğe dair bilgiler artık daha ulaşılabilir bir halde. Ayrıca rekabet de artmış durumda. Fazlaca şarkı ve müzisyenin olduğu bugünün yarına yansıması sence nasıl olur? Yani yarın müzik nerede olur?

Tabii ki her zaman daha da başarılı olmak ister insan, ben de istiyorum ama rekabetle ilgilenmemeye çalışıyorum. Kendimi geliştirmeye çabalıyorum. Kendimle yarışmak denebilir. Başarının tanımı ve koşulları görecelidir ve bazı tanımlar bana oldukça kirli gelebiliyor. İnsanın kendini neye adamış olduğunu iyi seçmesi uzun vadede ruh sağlığı için önemli. Ben kendi dünyamda üretiyorum. Hep şarkılarımı yayınlamaya hazırlamakla meşgulüm ve tüm hayatım böyle geçiyor. Müzik yapmak eskisine göre daha kolay ama günümüzde üretilen şeylerin çoğunun daha çok demlenmesi gerekiyor gibi. Fark yaratmak, uzun vadeli olmak, manalı etkiler bırakmak ya da kendi tarzını yoktan var etmek herkesin her alanda üstesinden gelebileceği şeyler değil. Gelecekte bu sektörün finansal karşılığı azalırsa gereksiz olanlar, gemiyi ilk terk edecek olanlardır. Sonrasını görürüz zaten. “Müzik sektör olmasaydı yine de müzik yapar mıydı?” diye sorup “hayır” cevabını verebileceğimiz kişilerden bahsediyorum. “Yarın müzik nerede olur?” sorusu bence biraz havada kalıyor. Müzik olgusu başka bir şey, müzik sektörü başka bir şey. Müzik, sektörlerden, tıklanmalardan ya da paradan büyüktür. Bu noktada ben parayı yalnızca ihtiyaçtan ve gerekli konfor alanlarını sağlamaktan dolayı önemserim. Müzik gelecekte de insanın kalbinde olur. Tüm insanlık tarihinde olduğu gibi. Ritimsiz müzik olmaz ve kalbin de bir ritmi var. Hele hayatın o kimi zaman serbest ölçülerden de oluşabilen kompleks, aksak ve soluksuz ritmi…

Güney Marlen Kadıköy Sahne'de

Güney Marlen yarının müziğinde nerede durabilir? Nerede olmak ister?

Ölene kadar yazmaya çalışacağım. Herhangi biri için nerede gözüktüğümü umursamamak da başka güzel bir hedef olabilir. Bir yerde durmak yerine yürümeyi tercih ediyorum.

Son cümlelerinde müzikle alakalı içinde kalan, dile getirmek istediğin, dikkat çekmek istediğin konuları kısaca ifade edebilir misin? Yani diyorum ki; dök içini lütfen Güney Marlen…

İçimi şarkılarımla dökmek daha iyi geliyor bana. Sorular için teşekkür ederim.