Yeni Papa 14. Leo Kimdir?  

Katolik Kilisesi’nin 266. papası ve Vatikan Devlet Başkanı Franciscus ya da doğum adıyla Jorge Mario Bergoglio, 21 Nisan 2025 tarihinde hayata veda etti. Papa Franciscus’un mirası, papalık tarihinin mirası, yeni papa adayları, ihtimaller derken heyecanlı bekleyiş sona erdi ve 8 Mayıs’da Katolik dünyasının yeni lideri Robert Francis Prevost ya da yeni ismi ile 14. Leo oldu.

Peki, tüm bu değişim katolik ve katolik olmayan dünya için ne ifade ediyor? Biraz yakından bakalım…

Gecekondu Piskoposu Franciscus

Türkiye’de Papa Franciscus ölümünden ziyade “kanaatkarlığı” ile gündeme geldi diyebiliriz. Öyle ki 12 yıllık görevi boyunca kendisine verilen 340 bin euroluk maaşına hiç dokunmadığı ve geriye yalnızca 100 dolar civarında bir servet bıraktığı ortaya çıktı.

Tabii kimsenin papanın sefalet içinde yaşadığını zannettiği falan yok fakat “Bir Audi’yi bana çok gördüler.” dememiş olması, bir din insanı için örnek bir davranış olarak karşılandı.

Peki, Franciscus’un yaptıkları bundan mı ibaret?

Hayır…

1936’da Buenos Aires, Arjantin’de doğan Franciscus; 1969 yılında papaz ve 2001 yılında 2. Jean Paul tarafından kardinal olarak atandı. 13 Mart 2013 tarihine geldiğimizde ise oldukça tartışmalı bir isim olan 16. Benedictus’un ölümüyle 21. yüzyılın ikinci papası olarak göreve başladı.

Latin Amerika doğumlu ve Güney Amerika kıtasından seçilen ilk papa olan Franciscus’un “ilkleri” bununla kısıtlı kalmayacaktı. Aslına bakarsanız oldukça dramatik bir papalığı olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki ne muhafazakarları ne de liberalleri tam anlamıyla memnun etti diyemeyiz. Fakat insanların sevgisini kazandığı aşikar…

Franciscus; dürtüsel olarak hareket eden, yoksul bırakılmış ve savunmasız kimseleri kollayan ve ilerici bir ruhani lider olarak biliniyordu. Nitekim Arjantin Kilisesi’nde hızla yükseldiği yıllarda Buenos Aires’in yoksul mahallelerindeki rahip sayısını ikiye katladığı için “gecekondu piskoposu” olarak anılıyordu.

Ölümüne yakın tarihlere kadar Donald Trump’ın göçmen politikalarını sert bir dille eleştirmeye devam etti. Ona göre göçmenlerin sınır dışı edilmesi “İnsan onuruna yönelik bir ihlal” idi. Keza Trump’ın Meksika sınırına duvar örme girişimi tartışılırken “Bu sorunun insanca çözülmesi gerekir. Dikenli tellerle değil…” demişti. 2016 yılında ise Midilli Adası’nda bulunan mülteci kampını ziyaret etmesi ile gündeme geldi.

Ziyaretleri bununla sınırlı kalmayan Franciscus, Arap Yarımadası’nı ziyaret eden ilk papa olarak tarihe geçti. Bu ziyaret onun ılımlı bakış açısının bir göstergesi olarak değerlendirildi.

Her ne kadar Katolik Kilisesi’nin eşcinsel evliliğe karşı çıkan tavrını devam ettirse de 2023 yılında rahiplerin eşcinsel çiftleri kutsamasına resmen izin vererek oldukça ses getiren bir adım attı. Kaldı ki 2013 yılında eşcinsel olduğu iddialarıyla adından söz ettiren bir din insanı hakkında “Ben kimim ki yargılayayım.” demişti.

İklim krizine dikkat çekti. Katolik Kilisesi din insanlarının çocuklara yönelik cinsel istismarlarına karşı eylemleri artırdı ve kilise tarihinin bu lekesini “utancımız” olarak adlandırdı.

Papa Franciscus’un tüm bu aksiyonlarının Katolik Kilisesi için ne kadar yenilikçi olduğunun altını çizmekte fayda var. Öyle ki özellikle son kırk yılda kiliseye muhafazakar teologların paradigması güçlü bir şekilde yerleşmiş durumdaydı. Franciscus’un reformist tavırları kiliseyi tam olarak liberal bir çizgiye çekmemiş olsa da ardında bölünmüş bir Vatikan bıraktı.

Franciscus’un LGBTQ+ bireylere karşı başlattığı olumlu diyalog sürdürülecek mi? Kadınların rahiplik ve diyakonluk görevlerine getirilmesi tartışmaları hangi yola girecek? Vatikan’ın özellikle mülteci krizi konusunda ABD ile yaşadığı gerilim nasıl bir düzleme yerleştirilecek?

İşte tam bu kritik dönemeçte yeni papanın dünya görüşü fazlasıyla önemli bir konu haline geldi…

Yeni Papa Olma Yarışı: Beş Kardinal…

Yeni papa için beş kuvvetli aday göze çarpıyordu. Bunlardan ilki Pietro Parolin; her ne kadar iklim krizi konusunda Franciscus ile aynı çizgide olsa da LGBTQ+ bireyler, kürtaj ve taşıyıcı annelik gibi hususlarda oldukça sert muhafazakar tavırları ile biliniyordu. 

İkinci adayımız Luis Antonio Tagle, seçilmesi halinde ilk Asyalı papa olacaktı. Kilisenin Asya’daki faaliyetlerini artırması için stratejik bir öneme sahip olduğu düşünülüyordu. Aynı zamanda kendisi “Asyalı Francis” olarak anılıyor. Yani Franciscus’un çizgisini sürdürmek için en elverişli adaydı…

Üçüncü adayımız Kongolu Fridolin Ambongo Besungu. Kendisi muhafazakar bir çizgide olmasına rağmen Afrika kıtasındaki katolikler için oldukça önemli bir isim çünkü kaynak sömürüsü ve Afrika ülkelerinin yoksul bırakılmasına karşı oldukça sert çıkışları ile biliniyor.

Son iki adayımızdan biri olan Matteo Zuppi Franciscus’un çizgisine yakınken diğer adayımız Peter Erdo, geleneksel aile yapısını savunan fakat LGBTQ+ bireylere karşı ılımlı davranan bir kardinal olarak dikkat çekiyordu.

Tüm bu adaylar tartışılırken konklav sonuçlandı ve Sistina Şapeli’nden beyaz dumanlar yükseldi. Aziz Petrus Bazilikası’nın geniş balkonundan Protodiacono’nun Habemus Papam! (Bir papamız var!) sesi yükseldi. Yeni papa ise adı neredeyse hiç anılmayan ABD’li Robert Francis Prevost oldu…

Yeni Papa Az Amerikan Prevost

Prevost 1955’te Chicago’da doğdu. Peru’da yıllarca görev yapan ve aynı zamanda Peru vatandaşlığı da bulunan Prevost, 1982’de rahip oldu. Prevost, ABD’den çıkan ilk papa olma ünvanını kazanırken, yoksullar ve göçmen politikaları konusundaki tutumları ile Papa Franciscus ile benzer görüşlere sahip olduğu söyleniyor.

Kendisi daha önce ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’nin din bilgisini eleştirmesi ile gündeme gelmişti. Vance’nin “Hristiyanlıkta bir kavram vardır… Ailenizi seversiniz. Sonra komşunuzu seversiniz. Sonra toplumunuzu seversiniz. Sonra yurttaşlarınızı seversiniz. Sonra da dünyanın geri kalanına öncelik verirsiniz. Aşırı solun büyük bir kısmı bunu tamamen tersine çevirmiştir.” açıklaması üzerine Prevost, “Vance yanılıyor. İsa bizden başkalarına olan sevgimizi derecelendirmemizi istemiyor.” diyerek bu sözlere karşı çıkmıştı.

Prevost Vatikan’daki ABD’li kardinaller içerisinde “en az Amerikan olan” olarak biliniyor. Fakat verdiği karmaşık sinyaller yüzünden insanların kafası oldukça karışık… Kadın diyakozluğuna karşı olduğu biliniyor buna rağmen kilisenin çağdaşlaşması için oldukça hevesli görünüyor. 

LGBTQ+ bireylere karşı ise şu zamana kadar sadece “orta yolcu” açıklamalarını duyduk. Tüm bunların ışığında muhafazakarlar yeni papaya karşı daha karamsar bakarken liberaller ise temkinli olmalarına rağmen umutlular. Trump’ı destekleyen Amerikan milliyetçileri içinse bu gelişme bir “güç kaybı” olarak yorumlanıyor.

Tabii Franciscus’un reformist tavırlarını ne kadar sürdürebileceğini, daha doğrusu sürdürüp sürdüremeyeceğini, Trump ile nasıl bir ilişki kuracağını ve 1.2 milyar kişilik katolik toplumunun lideri olarak çağdaş dünyayı nasıl algılayacağını zaman gösterecek…