serkan bozkurt 2

YENİ BİR SOSYOFELSEFE AKIMI: “ARADA!”

Güncelleme Tarihi: 18 Ağustos 2023

Tiyatrodan sergiye, sinemadan dansa sponsorsuz sanatın var olamadığı bu zamanlarda tek sermayesi sanatı ve entelektüel birikimi olan Serkan Bozkurt ile keyifli bir söyleşi yaptık. Tüm sanat dallarını ve birçok dünya sanatçısını bir araya getirdiği festivali üzerine konuştuk.

“Arada Derneği” nasıl kuruldu? Amacı hakkında okurlarımıza bilgi verebilir misin?

Viyana Konservatuarı’ndan mezun olduktan sonra Türkiye’ye döndüm. Evrim Doğan ile birlikte Viyana, Avusturya ve İstanbul arasında sanatçıları bir araya getiren bir festival düzenledim. Arada’lık manifestosu üzerinden Arada Derneğini kurduk. Böylece genç sanatçıları ülkeler ve farklı sanat dalları arasında buluşturmayı hedefledim.

Serkan Bozkurt & Evrim Doğan

İlk festivalinizdeki söyleminiz ve çıkış noktanız neydi?

 “Ne Arıyorsun?” “Ne keşfettin?” “Sen kimsin?” “Neredesin?” gibi sorular sorarak konumsuzluk ve kimliksizlik üzerinden sanatçıları bir araya getirdik. “Neredesin” sorusu aynı zamanda bir göçmenlik ARADAlık durumunu iyice derinleştirdi. Ve sen kimsin? sorusu da bizi daha çok sosyal projeler yapmaya yöneltti. Artık bir dernek olup ARADA olan bütün seslere mekan ve ışık olmak istedik. Engellilerden göçmenlere, sosyoekonomik olarak dezavantajlı bölgelerdeki çocuklardan LGBTI+ bireylere sistem içerisinde hakları arada kalmış herkesi sanat ile buluşturup söylemlerini güçlendirecek projeler ile ulaşmak istedik.

Son festivalinizin söylemi “Kel ama Kıllı” oldukça iddialı! Bu söylemi nasıl oluşturdunuz? Çıkış noktanız nedir?

Aslında festivalin sloganı genel olarak saç, beden ve cinsiyet üzerinden ortaya çıktı. Bu sloganla bütün dünyadan birçok farklı alanda saç, beden ve cinsiyet üzerinden çalışmaları ile bir araya getirerek arşivleyebildiğimiz ve hareket eden bir festival meydana getirdik.

Her sanatçı yer aldığı ya da göç ettiği yerde kendi benliği ile konumlandığı yerdeki beden politikaları arasındaki hareket alanlarını temsil ediyor. Aslında onların sesleri, hareketleri, şarkıları, resimleri, dansları, fotoğrafları, heykelleri, filmleri bu ARADA kalınan alanı temsil ediyor.

Peki beklediğiniz etkiyi yaratabildiniz mi?

Türkiye’ de ilk ayağı 10-16 Şubat 2020 İstanbul’da gerçekleşen festivalde sanırım çığır açtık. İlk defa sözde değil gerçek olarak bir disiplinler arası sanat festivali gerçekleşti. Arada “Herkese Dokunan Herkese Ulaşan Herkese Sanat” sloganı ile düşündüğümüzden çok daha fazla insana ulaştık. Daha önce toplumsal cinsiyet üzerine çalışmamış sanat alanlarını bu konseptle buluşturduk. Sanat mekanları ve insanlar arasında bir köprü görevi gördük. Uluslararası işbirliklerine şimdiden vesile olduk. Ama Mayıs’ta İstanbul’da düzenleyeceğimiz 2. festival ayağı ile sanırım daha çok insana ulaşacağız. Hem derin hem herkese ulaşan hem de popüler olabilmek amacımız.

Nerelerden destek aldınız? Farklı yerlerde sergilerin, gösterilerin olduğu bir festival yaptınız. Destek bulmak için zorlandınız mı?

Aslında bu festival bir meydan okuma festivali oldu. Birçok yerden destek almaya çalıştık. Ama ne yazık ki Türkiye’de toplumsal cinsiyet alanında bir konsept ile destek bulmak biraz zor. Daha çok içeriğe yönelik çalıştığımız için de Şubat ayındaki festivali, kendimizi ve sanatçıları motive etmek ve bir sonraki adım için sponsorları da ikna etmek için yeterli arşiv sağlamaya çalıştık.

Şubat ayı festival ayağı için finansal bir sponsorumuz olmasa da  önemli sanat kurumları bize mekan sponsoru oldular. Adasanat, İfsak, Anahit sahne, Tiyatro Bereze, Tütün Deposu, Danshane, Çatı Dans Derneği sayesinde farklı alanlara yayılan bir festival gerçekleştirdik. Gönüllü ekibimiz ve küçük desteklerle de etkinlikleri yönetebildik.

Birden fazla ayağı olan epey büyük bir festival oldu öyle değil mi? Üstelik hiç destek de alamamışsınız!

Amacımız küçük bir festival yapmaktı. Ama düşündüğümüzden çok daha büyük bir festival oldu. Bütün dünyadan festivale katılmak isteyen sanatçılar oldu. Biz bu festivale sadece kendi gelebilenleri(Moskova, Fransa, İran, Avusturya, İngiltere) çağırabildik. Mayıs ayında Meksika, Hindistan, Portekiz, Finlandiya, Lübnan, İran, İspanya’dan başvuran sanatçılara da yer vermek için sponsora ihtiyacımız var. 

Daha önceki festivallerinizi de takip eden biri olarak; insan, beden ve varoluş sorgulaması üzerinden yola çıktığınızı görüyorum. 21. Yüzyılda bugünün koşullarında insanı ve varoluşunu nasıl konumlandırıyorsunuz? Sanatçı olarak dertlerinizi ve söylemlerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?

Aslında bedenin bu kadar içinin dışına çıktığı hem medikal hem de felsefi anlamda araştırmaların zirveye ulaştığı bir noktada; bir o kadar da kendi bedenimizden uzaklaştığımızı düşünüyorum. Yani pazarlama politikaları bizi öylesine sınıflamalara koydu ki kendimizi anlatırken bile nerdeyse birçok pakete koyuyoruz. Sarılar, beyazlar, yeşiller, tombişler, siyahlar, sakatlar vb. Buna çok alıştık. Beğeni toplamak ya da bir gruba ait olabilmek için durmadan kendimizi farklı kalıpların içerisine sokmaya çalışıyoruz. 

Aslında düşündüğümüzün aksine beden içine farklı benleri alabilen, değişebilen, dönüşebilen bir kap olabilir.

Benliğinizin hayali uçucu bile olabilir. Bazen yok olmak isteriz hiç düşünmemek ya da bilmediğimiz bir yerde dolaşırken kaybolmak. Sınırları aşmak sınırlar arasında dolaşmak isteriz. Aslında ARADA böyle bir noktada hisseden özgürleşme ateşi ile koşanlara alan daha doğrusu büyük bir kanal açıyor. Uçabilelim, rahatça bağırıp koşabilelim. Bedenimizi kontrol etmek yerine bedenimizi dinleyip kendimizi ifade edebilelim diye…

Siz Türkiye’nin önemli dans ve performans sanatçılarından birisiniz. Ama aynı zamanda Türkiye’de arka planda kalmış, popüler olmayan “öteki” sanatı uluslararası sanatla bir araya getiriyorsunuz. Yeni bir soluk ve umut taşıyorsunuz. Mutlaka önünüze çıkan zorluklar vardır. Bizimle paylaşabilir misiniz bu çetrefilli yolu?

Önümüze çıkan en büyük sorun anlaşılamamak. Aslında ARADA yeni bir sosyofelsefe akımı. Bunu Türkiye’de uygulamak zor. Düşünmeyen ve çok bilen birçok akademisyenin olduğu, birçok sosyal bilimcinin, insan hakları ve uluslararası fon destek yöneticilerinin sanata sadece eğlence olarak baktığı, sanatçıların da toplumu iyileştirmek değil de elit alanlarda dolanarak kendi geçim korkularının peşinden gittiği bir ülkede anlaşılmak zor.

Bir de sanatçılığı küratörlüğü biraz hava atmak ile karıştıran bir boyutta hala Türkiye… Altın renkli kostümler giymezsen ünlüler ile fotoğraf çekinmezsen kılı KIRIK yarsan da işe yaramıyor. Ama o kadar popüler olmak gibi derdimiz de yok. Bize ulaşan ulaşır. Şimdilik iyiyiz. Dünya bana yazıyor. Türkiye’yi de ben uyandıracağım artık zorla da olsa. Bir yerden bir şeyler yapmak lazım.

Dünyanın dört bir yanından her renkten her şekilden, her saç modelinden sanatçıları bulup Türkiye’de bizlerle buluşturduğunuz için teşekkür ediyorum.

Hazırlayan: Arzu Demirel

*Arada Derneği ile ilgili detaylı bilgiler için: http://www.aradafest.com/