Güncelleme Tarihi: 24 Nisan 2025
“Semiha Berksoy: Singing in Full Colour” başlıklı retrospektif sergi, sanatçının 1930’lardan itibaren görsel ve sahne sanatları alanındaki sıra dışı kariyerini olduğu gibi sunuyor. Hamburger Bahnhof’ta 6 Aralık’ta açılan sergi 11 Mayıs 2025’e kadar sürecek.
Semiha Berksoy, Türkiye’nin ilk kadın opera sanatçısı ve aynı zamanda ressam olarak çok yönlü bir o kadar da renkli bir portre çiziyor (1910-2004). Sanat hayatı boyunca opera ve resim sanatını birleştirerek özgün bir ifade dili oluşturmuş, bu iki disiplini ustalıkla harmanlamış bir isim. Berlin’deki Hamburger Bahnhof – Nationalgalerie der Gegenwart, sanatçının Almanya’daki ilk kapsamlı retrospektif sergisine ev sahipliği yaparak, Berksoy’un bu çok yönlü sanat pratiğini ve Berlin ile olan bağını vurguluyor.
Küratörlüğünü müzenin direktörleri Sam Bardaouil ve Till Fellrath’ın üstlendiği sergiye, Silvana Editoriale Milano tarafından yayımlanan bir katalog eşlik ediyor. Türkiye kültür sanat tarihine damgasını vurmuş bir primadonna olan Semiha Berksoy retrospektifi, 2026 yılında İstanbul Modern’de de sergilenecek.
Sanatçının Yaşamı ve Kariyeri
Kültür ve sanatla iç içe bir ailede büyüyen Berksoy, henüz dört yaşındayken Mozart’ın “Figaro’nun Düğünü” operasından melodiler söylemeye başlar. Annesi ressam ve heykeltıraş Fatma Saime Hanım, babası ise şair ve maliye kâtibi Ziya Cenap Bey’dir. Bu atmosfer sayesinde de küçük yaşlardan itibaren farklı sanat disiplinleriyle tanışması ve bunlar arasında rahatça geçiş yapabilmesi olanaklı olmuştur.
İspanyol gribinden annesinin kaybı, sanatında derin ve yoğun izler bırakmış, eserlerinde işlediği bir tema olmuştur. Sanatçının hem opera performanslarında hem de resimlerinde hissedilir bir etkisi mevcuttur. Bu sergide, annesine ithaf ettiği eserler ve aile fotoğrafları da mevcut.
19 yaşında bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Namık İsmail Resim atölyesi ve Hakkı Toygar Seramik atölyelerine kabul edilen sanatçı ertesi yıl Muhsin Ertuğrul’un açtığı Darülbedayi Tiyatro Okulu sınavını kazanır. Diğer kişisel eğitim hamlesi de 1928 yılında İstanbul Konservatuvarı’nda Cumhuriyet dönemi öncü kadın şan hocalarından Nimet Vahit’ten şan dersleri almasıdır. Bu üç kurumda aldığı eğitim, Berksoy’un çok yönlü sanat kişiliğinin oluşmasında temel rol oynamıştır.
Cesaretiyle gerçek bir kültür öncüsü olan Berksoy, Türkiye’nin ilk sesli filmi “İstanbul Sokaklarında” ve Ahmed Adnan Saygun’un bestelediği ilk Türk operası “Özsoy”da sahne alarak Atatürk’ün de beğenisini kazanır.
1936 yılında Atatürk tarafından opera eğitimi için Berlin Yüksek Müzik Akademisi’ne gönderilen Berksoy’un deneyimi ve etkileşimleri arasında, Richard Strauss gibi dönemin önde gelen sanatçılarıyla yakın teması hem müzik hem de resim alanındaki yorumunu derinleştirir.
Sanat kariyerindeki dönüm noktalarından biri, Berlin’de aldığı opera eğitimi ve burada sahneye çıkmasıdır. Berlin deneyimi, uluslararası alandaki sanatçı kimliğini güçlendirir ve retrospektif sergide bu güçlü bağ özellikle mevcut. Sergide sanatçının Berlin’de geçirdiği yıllara ait arşiv belgeleri, sahne fotoğrafları ve opera kayıtları da yer alıyor.
Berksoy’un Avrupa’daki sanat akımlarıyla etkileşimi de serginin önemli odak noktalarından. Sanatçı; opera, resim ve tiyatro gibi farklı disiplinleri bir arada düşünebilme ve sanatında sentezleyebilme becerisin sahip.
Richard Strauss’un 75. doğum günü kutlamalarında sahnelenen “Ariadne auf Naxos” operasında Ariadne rolüyle büyük beğeni toplamış olan Berksoy, Berlin Yüksek Müzik Akademisi’ni birincilikle bitirerek ‘Birinci Sınıf Opera Sanatçısı’, ‘Başartist’ ve ‘Devlet Sanatçısı’ unvanlarına layık görülmüş bir isimdir.
1930’ların Berlin’i sanat açısından çok dinamik ve deneysel bir dönemdeydi ve bu dönemde ekspresyonizm, fütürizm ve dadaizm gibi akımlar hâkimdi. Sanatçılar geleneksel kalıpları kırarak duyguları, iç dünyalarını ve toplumun dönüşümünü radikal ve özgün biçimde ifade ediyordu. Performans sanatları, tiyatro ve opera alanında da yenilikçi yorumlar gelişiyordu. Bu ortam içinde II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Semiha Berksoy ülkeye geri döndü, Türk Devlet Opera ve Balesi’nin kurulması ve Ankara Devlet Konservatuvarı’nın açılmasına katkılarda bulundu. Berlin ile olan bağlantısı ilerleyen yıllarda da devam eden sanatçı; 1969’da Berlin’de kişisel bir sergi açtı, eserleri Recent Art from Istanbul, 1998 ve Istanbul Next Wave, 2010 gibi sergilerde yer aldı, 2000 yılında tam 90 yaşındayken New York Lincoln Center’da önemli bir oyunda arya seslendirdi.
Cumhuriyet Döneminin Etkisi
Cumhuriyet’in ilk yıllarına dönersek, Avrupa’ya eğitim için gönderilen genç yetenekler arasında Semiha Berksoy da vardı. Mustafa Kemal Atatürk’ün sanata ve kültüre verdiği özel önem, Berksoy gibi sanatçıların farklı alanlarda kendini geliştirmesine ve yeteneklerini cesurca sergilemesine olanak sağladı.
O dönemde Berlin sanat ortamında sanatçılar, özellikle yenilikçilikleri, özgünlükleri ve geleneksel kalıpları aşma cesaretleriyle değer görüyorlardı. Berksoy’un multidisipliner sanat pratiği, operayı, performansı, resim sanatını ve teatral anlatıyı birleştirmesi, bu dönemin avangart sanat anlayışıyla birebir uyumlu olduğu için kendisi büyük bir takdir kazandı.
Berksoy, tutkularını, aşklarını ve acılarını çizgisel, ironik ve yalın bir dille resimlerine aktarırken, yaşam, ölüm ve zamanın sınırlarının aşıldığı yeni bir boyut yaratır… Kendi yaşantısını üretiminin merkezine alan sanatçı, yaşamını ve sanatını birbirinden ayırmaz; resimleri cesur, coşkulu, disiplinli ve özgün kişiliğinin yanı sıra sanat eğitimi, deneyimi ve anlayışının da birer uzantısı gibidir.
Berksoy’un eserleri, kadın sanatçılar için sanatta özgürleşme mücadelesini simgeler. 20. yüzyıl başlarında kadınların sahneye çıkması tartışılırken, Berksoy’un opera sanatında öncü olması ne kadar cesur olduğunu vurgular. Otoportrelerinde kendini parlak renkler, sahne makyajları ve dramatik duruşlarla tasvir eder. Bu, sanatçının iç dünyasını ve sanattaki konumunu ifade eden bir manifestodur. Berksoy hayatı boyunca sanatta sınırları aşmayı ve kendini özgürce ifade etmeyi savunmuştur.
Hamburger Bahnhof’un Dönüşümü
“Semiha Berksoy: Singing in Full Colour” başlıklı retrospektif sergide, seksenden fazla resim ve kağıt üzerine çalışmanın yanı sıra arşiv belgeleri, film klipleri ve ses kayıtları yer alıyor. Bu materyaller, Berksoy’un ikonik opera performansları ile resimleri arasındaki bağlantıları ortaya koyuyor.
Berksoy’un annesine duyduğu bağlılık, Berlin yılları ve yaşamı boyunca sanat tutkusunu besleyen kültürel ve ideolojik figürler etrafında sergi şekillenirken, sanatçının resme olan spontane ve cesur yaklaşımını ön plana çıkaran bir özellik. Sanat tarihinin başlangıcından çağdaş portre ressamlarına kadar geniş bir döneme göndermeler içeren özgün bir üsluba sahip olduğunu farketmek çok etkileyici.
Hamburger Bahnhof, tarihi bir tren istasyonunda kurulan ve Almanya’nın en büyük çağdaş sanat müzesi. Aslen 1846-47 yıllarında Berlin-Hamburg Demiryolu’nun terminal istasyonu olarak inşa edilen bu yapı, geç dönem neoklasik mimarinin ayakta kalan nadir örneklerinden biri. 1884 yılında tren istasyonu olarak kullanımı sona ermiş, çeşitli dönemlerde farklı amaçlarla hizmet verdikten sonra 1996 yılında kapsamlı bir restorasyonun ardından “Hamburger Bahnhof – Museum für Gegenwart” adıyla çağdaş sanat müzesine dönüştürülmüş. Berlin Ulusal Galerisi’nin bir parçası olarak, çağdaş sanatın merkezlerinden biri kabul ediliyor. Müze, geniş sergi alanları ve zengin koleksiyonları ile sanatseverler açısından görülmeye değer.
Sergide ziyaretçilere interaktif bir deneyim de sunuluyor;
- Sesli ve görsel arşivler: Opera kayıtları ve performanslarından kesitler.
- Kostümler ve kişisel eşyalar: Sahne kostümleri, makyaj malzemeleri ve sanatçıya ait kişisel eşyalar.
- Büyük tablo seçkisi: Berksoy’un dev tuvalleri özel alanlarda ziyaretçilerin yakından deneyimleyebilmesi için sergileniyor.
Serginin İstanbul Ayağı
Serginin İstanbul ayağına bakarsak, 2026 yılında İstanbul Modern’de sergilenecek olması, Berksoy’un sanatsal mirasını Berlin’den İstanbul’a taşıyarak iki şehir arasında kültürel bir köprü oluşturması anlamına geliyor.
Sergi, sanatçının zamansız sanat anlayışının günümüzde nasıl yankılandığını gösterecek. Sanatçı yaşamını renklerle, notalarla ve sahne ışıklarıyla ifade ediyor ve bu retrospektif sergi, sanatçının uluslararası önemini ve Türkiye’nin kültürel mirasını dünya sahnesine taşıyan tarihi bir girişim.
Berlin’den İstanbul’a uzanan bu sergi; Berksoy’un disiplinler arası yaratıcılığını ve Türk modern sanatının değerini ön plana çıkararak izleyicileri Berksoy’un eşsiz sanatsal dünyasını keşfetmeye davet ediyor.
Semiha Berksoy’un sanatı, zamansız ve evrensel bir bakışla uyumlu. Berksoy’un çok yönlü yeteneğinin temelinde, Cumhuriyet döneminin modernleşme ideali, güçlü aile altyapısı ve 1930’larda Berlin’in yenilikçi sanat atmosferi yatıyor. Spesifik ve özel koşullar, onun sanatçı kimliğinin oluşumunda çarpıcı ve belirleyici bir role sahip.
