Maskelerin Gelişimi ve İletişim Becerimiz Üzerine Etkileri

Artık dışarı çıkarken düşündüğümüz ilk şey ceketimizi almak değil! Pandemi sonrası değişen hayatımızın en büyük aktörlerinden biri haline gelen maske takma alışkanlığıyla neredeyse sekiz aydır birlikte yaşıyoruz. Peki, maskeler hakkında neler biliyoruz? İlk maskelerin yaratılma nedenleri nelerdi? Maskeler her zaman günümüzdeki şekliyle mi kullanılıyordu? Daha da önemlisi sürekli maske takmak iletişim becerilerimizi etkiliyor mu? Maske psikolojisi nedeniyle pandemide iletişim alışkanlıklarımız hangi yöne evrildi?

İlk Maskeler Ne İçin Kullanılıyordu?

Maskelerin ortaya çıkışı insanların doğayı taklit etme isteklerinden doğdu. Özellikle içinde yaşanılan toplumun geleneksel ritüellerinin önemli bir unsuru haline gelen maskeler, bu ritüellerde anonimliği sağlamak ve kişilerin kendilerine ikinci bir alt kimlik oluşturmasına imkan vermek için kullanıldı. Geleneksel törenlerde yüzü gizlemek ve yaratılan ikinci benliğe uyum sağlamak için maske takmanın ölü ruhlarla iletişime geçilmesinde önemli rol oynadığına inanıldı. Yani aslında en eski çağlarda dahi insanlar, kendi boyutlarının dışındaki biriyle iletişime geçebilmek için kendi kişiliği yerine koyduğu personaları birtakım ahşap yüz maskeleri arkasına sığınarak iletişim amaçlı kullandılar.

Maskeler Her Zaman Günümüzdeki Şekliyle mi Kullanıldılar?

Maskeler, yıllar içinde alışkanlıklarımız ve yaşayışımızın değişmesiyle birlikte çağa uyum sağlar hale geldi. Maske takmak alışkanlığı, önceden dini törenler, cenaze törenleri ve her türlü geleneksel ritüel içinde kullanılırken bir gün maskelerin kullanım amacı 1. Dünya Savaşı’nın etkisiyle tamamen yön değiştirdi.

Savaşın, geri döndürülemez ve telafi edilemez bazı sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Savaştaki askerler eve fiziksel olarak “sağlıklı” dönebilseler bile savaş sırasında yüzlerine aldıkları bazı yaralar kontrol edilemez sonuçlar doğuruyordu. Kendilerinin ve etraftaki insanların alınan bu yaralar nedeniyle psikolojik olarak negatif etkilenmeler içine girdiği anlaşıldı. Bunun üzerine, cildi onarmak mümkün olmasa da üretilen maskelerle normalden farklı olan kapatılmaya çalışıldı. Fakat elbette ki bu bir çözüm değildi. Çünkü insanlar etraflarında sürekli olarak maskeyle yaşayanları garip bulmaya başlıyorlar fakat yaralarla yaşamaya da alışamıyorlardı. Tüm bu süregelen çözümsüz durum iletişimde istemsiz kopukluklar yarattı ve maske belki de kültürel kodlarımıza negatif bir unsur olarak kazındı.

Günümüzde kullanılan maskenin ilk haliyse İspanyol Gribi zamanında 1900’lerin başında ortaya çıktı. O zamanlarda yalnızca burnu kapatan ve yüzün büyük bir kısmını açıkta bırakan maskeler kullanılırdı. 1918’de gribin tepe noktasına ulaşması ve iki yıl boyunca yoğun olarak yayılmayı sürdürmesi ortaya farklı teorilerin atılmasına da sebep oldu. Kimileri hastalığın kötü koku nedeniyle yayıldığına inandığından maskeleri içine parfüm sıkıyor ve böylece hastalığı kendilerinden uzak tuttuklarını düşünüyorlardı. Tüm bu bilinmezlik ve karmaşa, maskenin sürekli olarak değişmesi ve gelişmesini sağladı.

Maske Kullanımının Etkileri Bu Süreçte İletişim Becerimize Nasıl Yansıdı?

Fotoğraf: iku.edu.tr

Tarih boyunca, maskeyi kullandığımız durumlar; gizlenme, gizleme ve kötü olandan korunmaydı. İlk ritüellerden itibaren maske kullanımında amaçladığımız şey, kimliği yok etme veya ikinci alt benlik içinde eritme olduğundan belki de maske kullanımı kültürel belleğimiz içinde negatif bir unsur olarak kodlandı. Sonraki yıllarda ve özellikle modern hayat içinde yapılan illegal işlerde maskeyle yüz saklama durumunun devam etmesi de durumu iyi bir yere taşımadı ve en sonunda kış aylarında takılan kar maskeleri bile bizi tedirgin eder hale geldi. Tüm bu etkilenmeler sonucunda zihnimizde negatif bir imaja sahip olan maskeden uzak durma durumu yıllarca kendisini gösterdi. Fakat tabii bu iş hep böyle gitmeyecekti ve bir gün, yıllar yıllar boyu zihinde korkunç yer tutmuş tehlike kodlu maskeye koruyucu gözüyle bakmaya başladık. Belki de önceleri insanların, özellikle siyah maskelere ön yargıyla yaklaşması ve onları kullanmak istememeleri tüm bu negatif kodlanmaya dayalıydı.

Sevilmeyenin aniden kahramana dönüşmesi durumunun yarattığı bazı sonuçlar günlük hayattaki iletişimimizi de etkiledi. İletişimin yalnızca sözlü olamayacağı hepimiz tarafından bilinen bir gerçek olsa da bir güler yüz görmenin ya da beğenmeme ifade eden dudak kıvrıma hareketini görmenin bu kadar önemli olduğunu tahmin edemezdik. Günlük hayattaki gözlemlerime dayanarak, düzenli olarak maske takmaya başladığımızdan ve bunu kendi içimizde normalleştirdiğimizden beri birbirini tanımayan insanların uzaktan da olsa iletişime geçmeye daha az hevesli olduklarını fark ediyorum. Daha da korkuncu; jest ve mimik kullanımının kısıtlı hale gelmesi yüz yüze iletişimi zorlaştırdığından yüz hareketlerini göremediğimiz bir kişi bize diğerlerinden daha şüpheli hissettiriyor ve kendimizi koruma içgüdüsüyle o kişiden uzak durma eğilimi gösteriyoruz. Hatta lazım olmadıkça diğer insanlarla iletişime geçmiyoruz.

Fotoğraf: haberler.com

Yüzyıllardır belleğimizde negatif kodlu olan bir unsur, hayatımızı kurtardıkça tarih sahnesindeki yerini değiştirebilir mi? Bu sorunun cevabını şu an bilemiyoruz. Fakat bildiğimiz şey şu: Günümüzde maske kullanımı her şeyden daha hayati. Bu yüzden umuyoruz ki ön yargılarımızı bir kenara bırakabilir ve maskenin düşmanımız değil dostumuz olduğunu anlayabiliriz…