“Ne zaman ki erkekler kadınlarına durmadan yalvarır,
Pantolon giyen kadınlar idareyi ele alır.
Dilini, elini ve aklını verir işe,
Direnir ulaşıncaya kadar zafere.
Kimse durduramaz bir şeyi kafasına koyunca,
Durulur ancak pantolona kavuşunca.”
Bu alıntı The Women’s Fegaries (“Kadınların Kaprisleri” olarak çevirmek mümkün) adlı bir kitaba ait ve dünyada kadın hareketleri kapsamında önemli bir dışa vurum. Tahminen 1672’de yazılan bu İngiliz kitabında kadın “küstahlığının” doğurabileceği durumlar işleniyor, mesela pantolon giymek… Nihayetinde kadınlar 1960’lara gelindiğinde düzenli olarak pantolon giyebilmeye başlamışlardır.
Bugün bir grup marjinal azınlık dışında kadın erkek fark etmeksizin herkesin inançları, yaşam stilleri ve kişisel zevkleri doğrultusunda diledikleri gibi giyinip kuşanabilmelerini gayet medeni bir biçimde garipsemiyoruz.
Nasıl ki tüm insanlığın ortak menfaati olan sekiz saatlik iş günü kazanımını tarihte ve özellikle endüstri tarihinde kadınların insani çalışma şartlarına yönelik talep ve protestolarından ayrı okumamız mümkün değilse, kıyafet özgürlüğünü de kadınların 300 yılı aşkın pantolon “küstahlığından” ayrı okumak mümkün değil gibi görünüyor.
Fotoğraf: Women March on Versailles
Bunlar ve bunlar gibi binlercesini sayabileceğimiz örnekler bizlere kadın özgürlük hareketinin ve talebinin insanlığın ortak menfaati, kazanımı ve yeri geldiğinde başkaldırısı, direnişi olduğunu ortaya koyuyorlar.
Önermeyi tersinden okuduğumuzda ise kadın katılımının olmadığı herhangi bir toplumsal kazanım arayışının, hak mücadelesinin yahut başkaldırı ve direnişin makul sonuçlara varmak için nakıs kalacağı fikrine rahatlıkla ulaşabiliriz.
Tarihi İncelemede Dünyada Kadın Hareketleri
Mesela dünyada kadın hareketleri denince tarihsel süreçte mühim bir yere sahip olan kadınların grev ve gösterileri ile tarihe geçen 1917 yılının Kadınlar Günü‘nün ardından Bolşevik gazetesi olan Pravda’da “Devrimin ilk günü Kadınlar Günüdür. Kadınlar birliklerin kaderine yön verdi. Kadınlar kışlalara gittiler, askerlerle konuşturlar ve onları devrime kattılar. Selam olsun kadınlara.” cümlelerinin yer aldığı bir yazı kaleme alınmıştır.
Gözümüzü Fransız İhtilali’ne çevirdiğimizde de farklı bir manzarayla karşılaşmayız. 14 Temmuz 1789 tarihinde Bastille’nin halk tarafından ele geçirilmesinde kaleye 600 civarı insanın girdiği ve bunların yarısına yakınının kadın olduğu tahmin edilir. Orada can veren Marguerite Pinaigre de Bastille Şehitleri’nden biri olarak anılır.
Tüm tarih genelinde özellikle yakın tarihe göz attığımızda erkeklerce tanımlanan alandaki alternatiflerin dışına taşan, eril iktidar ve kültür egemenliğinin yanı sıra eril önyargıları da yıkarak kendisine biçilen tarihsel ve sosyolojik gömleği yırtan güçlü kadınların toplumsal hareketlerdeki dönüştürücü etkisine tanıklık edebilir ve dünyada kadın hareketleri başlığı altında birçok örnek görebiliriz.
Türkiye’de Kadın Hareketleri
Örneğin içinde bulunduğumuz günlerde ülkemizin gündemini oluşturan toplumsal hareketin paydaşı olan kadınlar, kanıksanan eylem manzaralarına karşı olarak yalnızca bir öfke boşaltma ve erkeklik gösterisinden ibaret olmayan, anlamlı politik sözler üreten ve neden isyanda olunduğunu anlatan bir direnişte ısrar ederek “küfürde nesne değil, direnişte özne” olduklarının altını çiziyorlar.
Dönüştürücü etkinin yanı sıra sahip olunan güç ve tecrübeye de dikkat çekmek gerekiyor. Bunun için son eylemlerde açılan ve üzerinde “Erkekler Sokaklara Hoş Geldiniz” yazan pankartı örnek gösterebiliriz. Öyle ki Türkiye ve pek çok başka ülkede kadınların, yaşama ve kendi bedeni üzerinde hak sahibi olma gibi çok temel konularda bile direnç göstermek zorunda bırakılmalarına ve her defasında “sokakların” eşit bir paydaşı olma dirayetlerine şahit oluyoruz. Yani otoriteye karşı sokakta olmak kadınlar için pek de yeni bir şey değil…
Boykotta Kadın Gücünün Etkisi
Toplumsal harekete dönüşen geniş çaplı boykot çağrılarında da kadının rolünü teslim etmek gerekiyor. Nitekim tüketici olarak bireysel güçlerinin yanı sıra Türkiye gibi ev ekonomisi sorumluluğunun çoğunlukla kadınlar tarafından üstlenildiği toplumlarda kadın tercihinin kolaylıkla hane tercihine dönüştüğünden de bahsetmek mümkün. Böylece özellikle aile kurmayı tercih etmiş kadınlar için uyulan bir boykot çağrısı yüksek çarpanlı bir netice ile sonuçlanabiliyor.
Tüm bunlar ışığında rahatlıkla söyleyebiliriz ki tarih boyunca kadınlar; toplumların geleceğine karar veren her türlü direniş, hak mücadelesi ve devrimde ön saflarda yer almışlardır. Onları sıkılmış yumruklarını havaya kaldırırlarken, bir barikatı delip tazyikli suyun altında dans ederlerken görmek eşit ve adil bir düzenin her zaman mümkün olduğuna dair yanan bir umut olarak tüm toplumun sinesine sarılır. Hem böylece “Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz” bahsi asıl anlamını kavramaya bir adım daha yaklaşır.
