Güncelleme Tarihi: 18 Nisan 2025
Esra Gezer ve Defne Parman’ın yer aldığı “Halının Altındakiler” sergisi, 8 Nisan’da offgrid art project’te izleyiciyle buluştu. Nilay Yerebasmaz küratörlüğünde gerçekleşen sergi, hafızanın izini sürerken; hatırlamanın, unutmanın ve görmezden gelinenin anlamını sorgulayarak, izleyiciyi kişisel ve kolektif geçmişle yüzleşmeye davet ediyor. Sanatçılardan Esra Gezer’le üretim sürecini ve sürecin beraberinde getirdiği düşünsel alanı konuştuk.
Sanat pratiğinizin odağında bellek, hatırlama ve toplumsal iyileşme yer alıyor. Bu temalarla ilk karşılaşmanız nasıl oldu? Kendi hayatınızda bu konuların sizdeki yansımaları nelerdi?
Sanat pratiğimde işlediğim konular hayatın içerisinden ve bizi yansıtan konular dolayısıyla hayatın her alanında toplumsal eşitliği savunan biri olarak hatırlamamız ve unutmamamız gereken konuları dert edinerek çalışıyorum ve bu derdimi sanat pratiğim ile anlatmak istiyorum.
Bellek her ne kadar kişisel olsa da toplumsal bellekle ortaklaşa gelişen arşivlenen bir alan. Çünkü yaşadığınız toplumda ne oluyorsa aslında kişisel belleğimizi de o oluşturuyor. Hatırlamanın acı verici yanları olsa da iyileşmenin bir parçası olarak görüyorum.
Seramik gibi kırılgan ama bir o kadar da kalıcı bir malzeme ile bu temaları birleştirmenin sizin için anlamı nedir?
Seramiği malzeme olarak ele almam gerekirse öncelikle aşamaları kesinlikle uzun ve zorlu bir süreç. Zanaat yönü çok gelişmiş bir alan. Oluşturduğunuz şey fırından çıkana kadar çok hassas ve ancak pişirimlerden sonra güvenli hale gelebiliyor. Seramiğin malzeme olarak bu süreci çok aşamalı oluyor ve zanaat pratiğini gerektiren bir süreci içeriyor.
Ben bu süreci ve üretim pratiğini seviyorum aslında. Dert edindiğim konuları anlatmak için seramiği kullanmak anlattığım tüm bu süreci çok yoğun ve detay şekilde yaşamamı sağlıyor. Her ne kadar kırılgan bir malzeme bile olsa anlatmak istediklerimi aslında ellerimle şekillendirmek beni daha özgür hissettiriyor ve seramiğin kalıcı olma hali de aslında benim birer arşivim olmuş oluyor.
Halının Altındakiler sergisini hangi düşüncelerle hazırlandınız? Bu başlık sizde nasıl çağrışımlar uyandırdı?
2018’den beri bellek, hatırlama ve unutma kavramları üzerinde çalışıyorum. Şu ara yazdığım bir tez var konu yine aynı yas kavramı üzerine.
Küratörümüz Nilay Yerebasmaz işlerimi takip ediyordu ve bu kavramlar üzerinden bir sergi oluşturmak istedi. offgrid art project’in de sanatçıların birlikte üretimi teşvik etme amacıyla yola çıkmasına paralel sanatçı Defne Parman ile bizi bir araya getirdi. Biz 2 bağımsız kadın sanatçı olarak farklı malzemeler kullanarak aynı konuları işlediğimiz eserlerimizle yer aldık.
Halının Altındakiler sergisi uzun süredir ilgilendiğim konular çevresinde gelişti. Sergi başlığımız aslında tüm işlerimin ana cümlesi olabilir. Bazen birlikte yas tutabileceğimiz konular bazen hatırlamak istemediklerimiz, unutturulmaya zorlandığımız konular.
Sergide yer alan “Kalmak”, “Gölgeler” ve “Rastgele” gibi işlerinizde nesneler üzerinden hatırlamaya dair bir şiirsellik var. Bu eserlerin ortaya çıkış süreçlerinden bahseder misiniz?
Aslında 3 eserde de çok benzer konular hakim. Kalmak adlı eserde kalmanın ağırlığı ve aslında kalanın ne duvarlar ne insan olduğu sadece nesnelerin kaldığı ve orada bir canlı olma halinin bir arşivin oluştuğunu anlatıyorum. Bir yerlerden gideriz , gitmek zorunda kaldırılırız fakat geride kalan insan değil de aidiyeti oluşturan hatırlanan nesneler kalır. Diğer işlerde de şiirselliğin hissedilmesi işlediğim konuların hepsinin biz olmasından kaynaklı.
Gölgeler adlı işimde de yüzleri görünmeyen gölgelerin birbiri ile bağlantıları var o gölgelerin her biri bizleriz ve toplum. Hatırlamak istemediğimiz konuları kolektif bir biçimde hatırlayarak belki de iyileşebiliriz düşüncesinin bir yansıması.
Rastgele ise hatırlamaktan kaçtığımız konuların olduğunu bize hissettiriyor. Elimizdeki telefonu kaydırarak geçtiğimiz on ölü yazısı geçmişte de gazete sayfalarını çevirdiğimiz elli ölü yazısı gibi. Bazen görmek istemiyoruz. Hatırlamak istemiyoruz. Dolayısıyla bu hatırlamadıklarımızı o sayıları kemikler ile her birinin bir sayıdan öte biri olduğunu hissettirmek istedim. Ağlar, zamansallığı ve kimliksizleşmeyi anlatıyor. Onların elinden biri olmayı alıyoruz.
“Gölgeler” çalışmanızda kolektif üzülmekten ve gölgede kalmanın anlamını yitirmesinden söz ediyorsunuz. Bugünün dünyasında bu “birlikte iyileşme” hali sizce nasıl mümkün olabilir?
İyileşmeyi her şeyi güzelleştirmekten öte biraz daha ders çıkarma ve farkındalıkla ilişkilendiriyorum.
Gölgeler çalışmasında geçmişten ders çıkarmak ve dayanışmanın bilinci var. Konuşulmak istenmeyen ya da üzerine konuşularak yol alınabilecek olaylarda her bir kişi ve durum birer sayıdan ve cümleden ibaret kalıyor. Aslında birer gölgeden.
Bu çalışmada birlikte iyileşmenin herhangi bir düzene ve kişiye bağlı kalmaksızın konuşarak, hatırlayarak, kolektif üzülerek birlikte yaşanabileceğini ve ancak o zaman gölgede olmanın anlamını yitireceğini anlatıyorum. Birbirine bağlarla bağlı olmanın olayların, kişilerin karanlıkta gölge olmaktan çıkarak bağlanarak ve hatırlayarak iyileşebileceğimizi, yaslarımızın, hatıralarımızın, unuttuklarımızın bir olduğunu ifade ediyor.
Toplumsal acılarımıza sahip çıkmak ve birlikte yas tutabilmeyi başarabilmemiz gerekiyor; bunu başardığımızda kolektif bir iyileşme olabilir. Yas tutma hali, aslında farkındalık ile birlikte geliştirici bir hal alıyor. Bu süreçte de doğru şekilde tarih ve arşiv oluşturur diye düşünüyorum.
Sergide sizinle birlikte yer alan sanatçı Defne Parman’ın pratiğiyle ve Nilay Yerabasmaz’ın küratöryel yaklaşımıyla çalışmalarınız arasında nasıl bir diyalog kuruyorsunuz? Bu birliktelik üretiminize nasıl yansıdı?
Nilay‘ın bizi bir araya getirmesi ile aslında birbirini tanımayan iki bağımsız kadın sanatçının aynı konuları işlediği fakat malzeme olarak farklı malzemelerle çalıştığı bir noktada buluştuk. Anlatmak istediğimiz dertler ortak ve aslında ortak bir dilimiz olduğunu fark ettik.
Seramik her ne kadar varlığını pişirmeler ile sağlamlaştırsa bile hep bir kırılganlığı ve hassas olma hali var bu hassas olma hali aslında Defne’nin çalışmalarında da var; pamuğun hassas, korunması ve dikkatli çalışılması gereken bir malzeme olmasıyla karşılaştım onun çalışmalarında. Nilay Yerebasmaz’ın bakışı ile bu farklı üretimler bir araya geldi.
Bugün üretim yaparken sizi en çok etkileyen duygular veya görüntüler neler?
Gündelik yaşantımda okuduğum bir haber bazen o haberin bir fotoğrafı beni etkiliyor. Gölgeler çalışmasında bazı gölgelerin çok tanıdık gelmesi gibi. Duygularımı kendi dilimde anlatma isteği ile ortaya çıkıyor. Burada anlatılmaya söylenmeye gerekli cümleler olduğu düşüncesiyle çalışmalar gelişiyor.
Gelecekte belleğe dair nasıl işler üretmek istiyorsunuz? Hayalinizde bir proje var mı?
Bellek ve yas ilişkisi üzerinde durmayı istiyorum. Belleğin yas tutma ile ilişkisinde aslında yüzyıllardır hafızada olan yas ritüelleri var. Bu ritüellerin duyguları ifade etme noktasında hem dünyada hem de Anadolu’da çok farklı betimlemeleri var.
Artık yas tutmayı bir zaman kaybı olarak görüyoruz ve hayata hemen karışmak istiyoruz oysa bir iğne oyası ile yas tutulan incelikte zamanlar olmuş. Toplumda bunun dönüşümü hem toplumun kendisi hem de iktidarların şekillendirdiği noktalar ile değişime uğramış. Bu konular çerçevesinde çalışmayı hedefliyorum uzun vadede.
