Evlerinize İyi Bakın: Kodal Ailesinin Tomtom’daki Rafine Yaşam Alanı

Ayşegül ve Hakan Kodal’ın İstanbul’un en keyifli semtlerinden Karaköy Tomtom’da, oğulları Can ile birlikte yaşadıkları yüksek tavanlı evleri, çok özel mobilya ve objelerin muhteşem bir uyum içinde bir araya geldiği rafine bir zevki yansıtıyor. Kodal ailesinin evleri, çok fazla duvar kullanılmayan ve farklı kullanımlara göre “açık alanlar” şeklinde organize edilen bölümlerden oluşmuş bir yaşam alanı. Evin, misafirperver bir yapıya sahip büyük terası ve eve özel tasarlanan -mutlaka göz zevkinize hitap edecek- kütüphanesi ise bizim evdeki favori alanlarımız. Siz de rafine bir zevkin, şehrin estetiğiyle buluştuğu Kodal evinde ufak bir gezintiye çıkmak isterseniz, buyurun…

İşte PlumeMag’in merak ettikleri ve Ayşegül Kodal’ın cevapları…

Senin için ev ne ifade ediyor?

Ev özelim keyifli ve huzurlu olduğum, ailem ve sevdiklerimle beraber olmayı paylaşmayı sevdiğim yer demek.

Küçüklüğünden beri kaç ev değiştirdin?

Küçüklüğümden beri 4 ev değiştirdim. Uzun yıllar Etiler’de Çanakkale Seramik Sitesi’nde anne ve babamla aile evimizde yaşadık. Sonra 30’lu yaşlarımda Nişantaşı’nın o neşeli ve aktif hayatı beni oraya çekti. Hala da gençler için harika bir lokasyon olduğunu düşünüyorum. Her şey elinizin altında, her daim cıvıl cıvıl. Tabii pandemiden önce böyleydi. Yakında umarım her şey eskisi gibi olur. 

Nişantaşı’nda bir iki yılın ardından tekrar Etiler’e annemlere yakın bir eve geçtim. Anne yemeklerini özlemiş olmalıyım. Sonra evlenince eşim Hakan Kodal’ın projesi olan İstinye List’e geçtik. Orada çok keyifli birkaç yıldan sonra yine eşimin projesi olan TomTom Gardens’da yaşıyoruz. Oğlum burada doğdu. Burayı çok seviyoruz. Her yere yakın ve hayatın içinde. Oğlumun okulu ile aynı sokakta olduğu için de süper avantajlı bize. 

Yaşam alanlarının ruh dünyamızla, modumuzla ilişkisi hakkında ne düşünüyorsun?

Yaşam alanlarının motivasyonumuz üzerinde kesin etkisi var. Kasvetli ve yeterli ışık almayan evlerde yaşayanların hep mutsuz veya üzgün olduklarını düşünürüm. Bence bir yaşam alanı her daim ışık almalı, hatta mümkünse her odası. 

Anne ve babanın eve bakışları nasıldı?

Ailem için ev birliktelik demekti. Bir çatının altında daimi ve koşulsuz sımsıcak sevgi ve huzur. Anne, baba ve çocuk olarak çekirdek bir aileydik. Annem misafir ağırlamayı çok severdi, masalarını bir gece evvelden dört dörtlük kurardı. Her şey birbiriyle uyumlu, renkli, çiçekli ve objelerle süslü, şamdanlı ve mumlu masalarımız olurdu. Ben yılbaşı gecesi masaya 20.00’de oturup saat 02.00’ye kadar masada yiyip içilen, gülüşüp konuşulan bir ailede büyüdüm. Hâlâ da severiz masa başı sohbetlerini.

Peki onları ifade eden mobilya, obje ve ya da bitkiler hangileri senin için?

Annemi ifade eden parçalar, çeyizim için teker teker topladığı porselen yemek takımları ve gümüş takımlarımdır. Hâlâ da severek kullanıyorum. Bence misafir beklememeli masa; her zaman şık ve özenli olmalı. Temizleme derdi olmasa her gün keyifle Christofle gümüş takımlarımı kullanmak isterim ama günlük hayatta maalesef öyle olmuyor. Babamın ise Uzak Doğu’dan getirdiği objeler ve resimler benim için çok özeldir. Ayrıca ikinci annem Nazan Kodal’ın bizim için özel olarak yaptığı yağlı boya resimleri de evimizin girişini süslüyor. 

Renkler ve ışık konusunda ne düşünüyorsun?

“Güneş girmeyen eve doktor girer.” diye bir söz vardı değil mi? Kesinlikle inanıyorum. Işık evin olmazsa olmazıdır. Bizim evimizin salonu ve yatak odasının tepesi camdan. Dolayısıyla başımı kaldırdığımda her daim gökyüzünü görebiliyorum. Bu sebeple de güzel ışık alıyoruz. Duvarda kontrast renkleri seviyorum. Bir duvar krem, bir duvar degradeli. Ortama hacim katıyor. 

Yüksek tavanlı bir evimiz var. Tavandan süzülen uzun aydınlatmalar kullanıyorum, orada da tercihim Norveçli bazı markalar. Hepsini Address istanbul’daki Diseno’dan aldım ve severek kullanıyorum. Bir de yazmadan geçmek istemiyorum, bir yaşam alanında mutlaka sarı ışık kullanılmalı.

Bitkiler ve çiçekler senin için ne ifade ediyor?

Çiçekleri sevmeme rağmen çok bakamıyorum. O yüzden nazik çiçekler yerine büyük bitkiler ve ağaçlar var evimizde. Terasımızda yaseminler oluyor yazın. Mis gibi kokusu tüm eve dağılıyor. Ayrıca defne ağaçları ve zeytin ağacım var terasımda. Zeytin ağacı oldukça zahmetli. İki taneydi, bir tanesine bakamadım, kaybettik. Çok üzüldüm ardından.

Asla ayrılamam dediğin bir mobilyan var mı?

Asla ayrılamam dediğim mobilyalarım sanırım salondaki Grange dolaplarım ve Roche Bobois ahşap sehpam. Ayrıca Hamm Design’ın bizim ev için özel olarak yaptığı sonra da bir kült halini alan ve kapıdan içeri giren herkesi heybetiyle karşılayan kütüphanem ve demir merdiveni. 

Evinde her gördüğünde iyi ki almışım, iyi ki yapmışım dediğin ne var?

İyi ki aldığım dediğim mobilyalar arasında da bu mobilyalar var. Ayrıca çalışma odasında Paris’teki bit pazarından alınan 19. yüzyıla ait ahşap antika masa ve üzerindeki Roche Bobois lamba da yine iyi ki aldığım dediklerimden. Az ama öz alırım ve o kaliteli parçaları yıllarca kullanabilirim. Ailemin bir parçası ve yadigarı olurlar o şekilde. İleride oğlum ve kızlarım da severek kullanabilirler.  

İyi ki aldım dediklerim arasında açık mutfağımın bütün duvarını neredeyse kaplayan Devrim Erbil tablom ve evin çeşitli yerlerindeki Yalçın Gökçebağ, Burhan Doğançay, Ahmet Duru gibi sevdiğim ressamların resimleri de var.  Ayrıca Tomtom Gardens yapılış aşamasında eşimin çektiği siyah beyaz inşaat hali fotoğraflarının da benim için özel bir yeri var. Unutmadan kış günlerinin vazgeçilmezi şömineyi de unutmamak lazım. O da iyi ki dediklerimden. Kışın iki gecede bir terasta şömine keyfi yapıyoruz. Bazı geceler de sucuk-şarap-şömine üçlemesi çok keyifli oluyor. 

Evine baktığında atamadığın, satamadığın ve onunla ne yapacağını bilemediğin mobilya ya da aksesuarların var mı?

Evimdeki her parça üzerinde almadan önce düşünülmüş ve artık evin vazgeçilmezi haline gelmiştir. O yüzden vermeyi düşüneceğim ya da kararsız olduğum herhangi bir eşyam yok. Gerçekten de bence eve alınan her şey özenle seçilmeli ve yıllarca kullanılmalı. Sırf moda diye eve parça almak beni tanımlayan bir hareket değil. 

Evinin dekorasyonu mu yoksa kendi giyim kuşamın mı ağır basıyor?

Dekorasyon konusunda daha tutucu ve seçiciyim. Kıyafet konusunda maalesef daha esneğim. Bazen moda rüzgarına kendimi kaptırdığım oluyor fakat genelde orada da az ama öz almak gayretindeyim. Bu yüzden paramı zamansız parçalara yatırmaya çalışıyorum. Dünya artık gereksiz alışverişi desteklemiyor. Pandemide de bunu gördük. Bir yılı neredeyse tişört ve tight ile geçirdik. Onca şey dolapta kaldı ve bir süre de kalacak gibi…