Sinema sektörü büyük isimler tarafından ele geçirildi desek yanlış olmaz. Yıllarını bu sektöre veren ve kendi tarzları ile adını dünyanın her yerinde akıllara kazıyan isimler var. Hatta bir filmi izlediğinizde onun hangi büyük ustaya ait olduğunu kolayca tahmin edebilirsiniz. Bu zorlu koşullarda herkes kendine bir yer edinmeye çalışsa da aslında durum göründüğü kadar kolay değil. Yine de geçtiğimiz birkaç yılda Lanthimos filmleri kavramı aklımıza kazındı.
Komşudan çıkan bu yarı deli yarı dahi isim, sinema sektörüne bir bomba gibi düştü. Genç yaşında ve görece oldukça az eserle geniş bir hayran kitlesine ulaşan Yorgos Lanthimos’u yakından tanıyalım.
Yorgos Lanthimos Kimdir?

Yunanistan’dan çıkan genç yetenek, 1973 yılının mayıs ayında doğdu. Eğitimini Hellenic Sinema ve Televizyon Okulu Stavrakos’ta tamamladı. Meslekteki ilk yıllarında müzik videoları ve TV reklamları çekti. Dünya onu Köpek Dişi (Dogtooth) filmiyle tanıdı ama aslında o ilk filmini 2001 yılında çekti. Lakis Lazopoulos ile birlikte yönettiği En İyi Arkadaşım (My Best Friend), sinemaya bakış açısını geliştirmesine ve kendi tarzını oluşturmasına katkıda bulundu.

Lanthimos, özel hayatının konuşulmasını çok fazla istemiyor ve bu şekilde gündeme gelmiyor. Zaten buna ihtiyacı da yok. Yaptığı işler o kadar özgün ki adından söz ettirmeyi başarıyor. Vogue ve Gucci için gerçekleştirdiği fotoğraf çekimleri de filmlerindeki bakış açısı kadar orijinal.
Yorgos Lanthimos Filmleri

Yorgos’un filmleri iki kelime ile özetlenebilir: Rahatsız edici. Bu özelliği sayesinde seyirciyi her zaman diken üzerinde tutar. Filmden sıkılıp uykuya dalmazsınız. Sizde yarattığı his daha çok göğsünüze biri oturmuşçasına çektiğiniz bir sıkıntıdır. Filmi yarıda bırakan birini gördüğünüzde muhtemelen bu kerpetenler organları sıkıştırılıyormuş hissine dayanamadığını rahatlıkla düşünebilirsiniz. Üstelik Lanthimos bunu her açıdan yapmayı başarır. İşlediği konu, karakterlerin hareketleri, konuşma tarzları veya seçtiği ögeler…
Her ne kadar tüm bu özellikleri ile Gaspar Noe veya Haneke’ye benzetilse de hayranları için onun yeri ve tarzı bambaşka. Henüz izlemediyseniz onun başarı basamaklarını adeta atlayarak çıkmasını sağlayan filmlere yakından bakalım.
Dogtooth (2009) | IMDB: 7,3

Köpek Dişi veya orijinal adıyla Kynodontas, ailenin korumacılığı ve bu durumun ileri bir seviyede nasıl bir sonuç doğurabileceğini ilginç bir yöntemle inceliyor.
Filmde, 2 kardeş dış dünyadan izole bir şekilde yaşıyor ve yalnızca anne babalarının onlara öğrettiklerin şeylerin gerçek olduğunu düşünerek büyüyor. Böylece çocuklar herkesin bildiği nesneleri farklı isimlerle öğreniyor. Dış dünya hakkındaki gerçek olmayan hikayeler ise onların dışarı çıkma cesaretlerini kırıyor ve çitler arkasında yaşamaya itiyor.
Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış (Un Certain Regard) ödülü alan film, yönetmenin en cesur eserlerinden biri olarak görülüyor.
The Lobster (2015) | IMDB: 7,2

Distopik bir dünya yaratmak Lanthimos için hiç de zor değil. The Lobster (Istakoz) ise bunun en iyi örneklerinden biri. İnsanların yalnız olmasının yasak olduğu ve kendilerine bir eş bulmak zorunda kaldıkları bu dünyada, birini sevmek ya da eş olmak için çeşitli dayanaklara ihtiyaç duyuluyor. Eş bulamayanlar ise belirlenen süre sonunda seçtikleri bir hayvana dönüştürülüyor.
Yorgos Lanthimos, mizahi ögelerin film içerisinde yeterli miktarda kullanıldığında mesajın çok daha net ve etkileyici şekilde verildiğini savunuyor. The Lobster’da da aslında yaptığı tam olarak bu.
The Killing of a Sacred Deer (2017) | IMDB: 7,0

Kutsal Geyiğin Ölümü, Lanthimos’a sorulan “İnsanları en fazla ne kadar rahatsız edebilirsin?” sorusunun cevabı gibi adeta. Yalnızca konu veya akış değil, karakterlerin konuşma tarzları ve konu seçimleri de oldukça aykırı. Filmin açılış sahnesinden itibaren sizi bambaşka bir dünyanın içine çekiyor ve 2 saat boyunca bu dünyada tetikte olmanızı sağlıyor. Elbette Colin Farrell ve Nicole Kidman’ın muhteşem oyunculuklarının da tüm bu etkilerde payı var.
The Favourite (2018) | IMDB: 7,5

Sarayın Gözdesi, Lanthimos’un senaryosuna müdahale etmediği ve belki de tüm kitleler tarafından izlenebilecek tek filmi olarak kabul edilebilir. 1700’lü yıllarda İngiltere sarayında geçen hikaye, Kraliçe Anne’in biraz gerçek biraz da rivayetlerden oluşan bir hikayesine odaklanıyor. Balıkgözü kamera ile yine kendi tarzını filme yansıtan Lanthimos, The Favourite ile ödülü kazanamasa da Oscar’da da en iyi film kategorisinde aday olarak gösterilmeyi başardı.
