Güncelleme Tarihi: 10 Eylül 2025
Mimarlık tarihine bakıldığında, birçok yapı zamanın, doğanın ve insanın yıpratıcı etkileri ile karşı karşıya kalıyor. Ancak bazı eserler, titizlikle yürütülen restorasyon projeleri sayesinde yalnızca yeniden hayat bulmuyor, aynı zamanda kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasında örnek teşkil ediyor. Dünyanın dört bir yanında gerçekleştirilen bu çalışmalar, teknik uzmanlıkla birlikte estetik duyarlılığın, tarihsel sorumlulukla birleştiğinde ortaya nasıl muhteşem sonuçlar çıkabileceğini gösteriyor.
Bu yazımızda Notre Dame’dan Sydney Opera Binası’na, Hümayun Türbesi’nden Yerebatan Sarnıcı’na kadar dünyanın en başarılı restorasyon örnekleri bir araya geliyor. Hep brilikte, geçmişin izlerini geleceğe taşıyan bu ilham verici projelere yakından bakalım.
Restorasyon Projesi Nedir? Nasıl Yapılır?

Tarihi, kültürel veya sanatsal değeri olan eserlerin, yapıların ya da objelerin kaybolan özelliklerini korumak ve özgün haline kavuşturmak için yapılan bilimsel, teknik ve sanatsal müdahaleler bütününe restorasyon diyoruz. Temel amacı, eserin estetik, tarihi ve kültürel değerlerini gelecek kuşaklara aktarmak ve özgün kimliğine sadık kalmak.
Restorasyon süreci genellikle şu aşamalardan oluşuyor:
- İzin ve Projelendirme: Türkiye’de restorasyon yapmak için önce ilgili belediyeye, tescilli eserler için Anıtlar Kurulu’na başvuruluyor. Kurul onayı aldıktan sonra detaylı bir restorasyon projesi hazırlanıyor ve ruhsat işlemleri tamamlanıyor.
- Belgeleme ve Analiz: Restorasyon görecek eserin mevcut durumu, malzeme, yapım dönemi, önceki müdahaleler ve hasar/bozum türleri titizlikle inceleniyor. Fotoğraf, çizim, 3B taramalarla kapsamlı bir “röleve” (ölçü, plan ve detay dökümü) hazırlanıyor.
- Konservasyon İlke ve Yönetim Seçimi: Uluslararası etik kurallar çerçevesinde özgün malzemeyle uyumlu teknikler, tamamlayıcı malzemeler ve modern teknolojiler belirleniyor. Saf restorasyon (pure restoration) yaklaşımı, eserin orijinal katmanlarına sadık kalınmasını, yeni eklemelerin ise kolayca geri alınabilmesini garanti ediyor.
Saf restorasyon yaklaşımında minimum müdahale ve orijinal yapı katmanlarının görünür kalması üzerine yoğunlaşılıyor. Böylece eser hem korunuyor hem de özgün kimliğini yitirmiyor. Bu açıdan restorasyon, yalnızca teknik bir tamir işlemi değil; kültürel sürekliliği ve kimlik bilincini destekleyen bilimsel araştırma, sanat tarihi bilgisi ve kültürel sorumluluk gerektiren çok disiplinli bir çalışma.
Başarılı Restorasyon Projesi Örnekleri

Mimari yapıların yalnızca ayakta kalması değil, “ruhunu” koruması da zamanla yarışan bir sanat. Yangın, savaş, deprem ya da sadece zamanın yıpratıcı etkilerine rağmen titizlikle restore edilen ve özgün işlevlerini koruyarak yaşamaya devam eden başarılı restorasyon örnekleri; kolektif hafıza, mimari dili ve kültürel sürekliliği de onarıyor.
Dünyanın en başarılı restorasyon örnekleri verdiğimiz bu yazıda, geçmişin izlerini silmeden geleceğe taşıyan ve aynı zamanda sürdürülebilirlik açısından da değerli uygulamalarla geri kazandığımız yapılar yer alıyor.
Notre Dame de Paris

Nerede? | Paris, Fransa |
Orijinal Tarih | 1163-1345 |
Restorasyon Tarihi | 2020-2024 |
Gotik mimarinin dünya çapındaki en çarpıcı örneklerinden Notre Dame de Paris, yalnızca Paris’in değil, Fransız kültürel kimliğinin de kalbinde yer alıyor. 1163-1345 yıllarında tamamlanan görkemli yapı, yüzyıllar boyunca savaşlara, devrimlere ve yangınlara direniyor ve her seferinde ustalıkla restore edilerek ayakta tutuluyor.
- Fransız Devrimi ile büyük hasar gören ve 19. yüzyılda Victor Hugo’nun kalemiyle kamuoyunun dikkatini çeken yapı, Viollet-le-Duc’un 23 yıl süren restorasyonuyla ikinci hayatına kavuşuyor.
- 15 Nisan 2019’da sebebi bilinmeyen büyük yangın, katedralin kulesinin çökmesine, bin yıllık ahşap çatı iskeletinin ve üst tonozların yok olmasına sebep oluyor. Bu felaket sonrasında Notre Dame de Paris bir kez daha olağanüstü bir restorana giriyor.
2020-2024 yıllarında yürütülen restorasyon çalışması, Viollet-le-Duc’un 19. yüzyıldaki restorasyonuna tamamen sadık kalınarak yapının özgün Gotik karakterini koruyor ve Notre Dame de Paris, dünyanın en başarılı restorasyon örnekleri arasında gösteriliyor.
- Yangında yok olan çatı iskeletinin yeniden inşasında, Paris çevresindeki ormanlardan dikkatle seçilen, 100 yaşını geçmiş meşe ağaçları kullanılıyor.
- Geleneksel marangozluk tekniklerinin yaşatılması amacıyla, ahşap kirişler geleneksel el aletleri kullanılarak, “Trait de Charpente” gibi somut olmayan kültürel miras unsuru, Orta Çağ marangozluk teknikleriyle yaratılıyor.
- Fransız zanaatkarlar, taş ustaları, heykeltraşlar, cam sanatçıları, mühendisler ve org yapımcılarından oluşan 1000 kişilik ekip, adeta bir kültürel seferberlik içinde çalışıyor. Her biri Gotik mimarlık ve geleneksel işçilik konusunda uzman olan bu kişiler, hem kolektif zanaat mirasını hem de Fransız mimari bilgisini yaşatarak Notre Dame’ı yalnızca fiziksel olarak değil, ruhen de yeniden inşa ediyor.
- Restorasyon sürecinde sadece yapı değil, kutsal emanetler de unutulmuyor. Yeniden cilalanan eski ahşaplar, kirden arındırılmış taş yüzeyler ve özenle onarılan vitraylar, yapının hem geçmişine hem de geleceğine tanıklık ediyor.
- Notre Dame de Paris’in inşasında sürdürülebilir mimari anlayışı da ön planda. Dayanıklı ve geri dönüştürülebilir doğal malzemeler tercih edilerek hem çevresel hem de kültürel sürdürülebilirlik sağlanıyor.
Bugün Notre Dame de Paris, sadece bir mimari başyapıt değil, aynı zamanda direncin, kolektif emeğin ve kültürel bilincin bir sembolü. Geleneksel işçilikle modern teknolojinin buluştuğu bu süreç, katedrali dünyanın en başarılı restorasyon örnekleri arasında ilk sıralara sokuyor.
Mont Saint Michel Abbey

Nerede? | Normandiya, Fransa |
Orijinal Tarih | 8.-16. yy |
Restorasyon Tarihi | 2005-2014 |
Fransa’nın Normandiya kıyılarında yer alan Mont Saint Michel, yalnızca bir manastır değil; yüzyıllar boyunca hac merkezi, doğal bir savunma kalesi, mimari şaheser olarak işlev gören eşsiz bir yapılar topluluğu ve dünyanın en başarılı restorasyon örnekleri arasında.
- 8. yüzyılda, bir keşişin rüyasında Başmelek Mikail’i görmesiyle dini bir merkez haline gelen kayalık ada, zamanla Romanesk ve Gotik mimarinin harmanlandığı büyüleyici bir manastıra dönüşüyor. Gelgitlerle izole olabilen bu doğal konumu sayesinde Orta Çağ’da askeri savunma için de kullanılıyor ve Yüz Yıl Savaşları’nda direnişin sembolü oluyor.
- 17. yüzyılda azalan hac ziyaretlerinden dolayı hapishaneye dönüştürülmek isteniyor; ancak Victor Hugo gibi isimlerin müdahalesiyle bu girişim engelleniyor; manastırın mimari ve dini kimliği yenidene koruma altına alınıyor.
2005-2014 yılları arasında yürütülen restorasyon projesi, “saf restorasyon” yaklaşımın ve sürdürülebilir miras yönetiminin en iyi güçlü örneklerinden.
- Manastırın görkemli Gotik yapıları, 13. yüzyıldan kalma Merveille (Mucize) isimli bölüm, geleneksel tekniklerle restore ediliyor.
- Damarlı görünümlü ve dayanıklılığıyla öne çıkan yerel Phyllite arduvazı ile çatı kaplamaları yenileniyor.
- Tuz ve rüzgarın aşındırdığı cepheler, el aletleriyle çalışan zanaatkarlar tarafından onarılıyor.
- Yapının simgesi haline gelen Başmelek Mikail heykeli, restore edilerek yeniden yaldızlanıyor. Bu süreç için iskele kuruluyor, heykel helikopterle taşınıyor ve titizlikle restore ediliyor. Ziyaretçilerin yukarıya her adımda biraz daha yaklaştığı bu heykel, sadece dini bir sembol değil, aynı zamanda ustalıklı bir koruma ve restorasyon pratiğinin göstergesi.
- Manastırın mimarisi yalnızca dini değil, savunma işleviyle de dikkat çekiyor. Kayanın tepesine inşa edilen yapılar, üst üste binmiş gibi duran kıvrımlı sokaklar ve katmanlı bir yerleşim düzeni oluşturuyor. Bu dikeylik, hem yapının simgesel anlamını güçlendiriyor hem de doğal peyzajla bütünleşmesini sağlıyor.
- 19. yüzyılda inşa edilen toprak geçiş, gelgit akışını keserek adanın çevresini alüvyonla doldurarak doğal ekosistemi bozmuştu. Proje kapsamında eski geçiş tamamen kaldırılıyor ve 2013 yılında ekolojik tasarımlı viyadük inşa ediliyor. Yeni baraj sistemiyle suyun serbest hareketi sağlanıyor ve ada yeniden “tidal island” (gelgit adası) statüsüne geri dönüyor.
- Balık geçitleri, bitki transfer programları gibi çevresel duyarlılıkla planlanan ek uygulamalarla doğa ve tarih bir arada korunuyor.
Mont Saint Michel, bugün yalnızca Fransa’nın en çok ziyaret edilen simgelerinden biri değil; doğayla uyumlu, çok katmanlı ve çağdaş restorasyonun da öncülerinden. Hem kültürel hem ekolojik mirasın birlikte korunabileceğini gösteren proje, sürdürülebilirlik açısından dünyanın en başarılı restorasyon örnekleri arasında.
Mumbai Kraliyet Opera Binası

Nerede? | Mumbai, Hindistan |
Orijinal Tarih | 1909- 1911 |
Restorasyon Tarihi | 2008-2016 |
Hindistan’ın sahne sanatları tarihine ışık tutan Mumbai Kraliyet Opera Binası, yalnızca etkileyici mimarisiyle değil, aynı zamanda uzun süren restorasyon süreciyle de dikkat çeken bir yapı. 1912 yılında tamamlanan ve Barok Rönesans tarzında inşa edilen bina, ilk 1930’larda restorasyon çalışması geçiriyor ve 20. yüzyıl boyunca tiyatrolara, Bollywood gösterimlerine ve defilelere sahne oluyor. 1980’lerin sonunda ise mali sıkıntılardan dolayı tamamen kapatılıyor.
2008 yılında mimar Abha Narain Lambah liderliğinde başlayan ve sekiz yıl süren titiz bir restorasyon projesi ile Mumbai’deki asırlık bina çökme tehlikesinden kurtuluyor ve 1916’daki ihtişamına geri dönüyor. Hindistan’ın ayakta kalan tek opera binası olma özelliğini taşıyan yapı, başarılı restorasyon örnekleri arasında harap bir binanın kültür mekanına dönüşmesinde en önemli örneklerden.
2008-2016 yılları arasında süren restorasyonun amacı yalnızca estetik bir müdahale değil, aynı zamanda çağdaş ihtiyaçlara cevap verecek bir sahne alanı oluşturmak ve geçmişle bugünü birleştiren bir kültür köprüsü görevi görmek.
- Mumbai Kraliyet Opera Binası’nın restorasyon çalışması, binanın tarihi karakterine sadık kalınarak ilerliyor. İç mekandaki orijinal İtalyan mermer döşemeler, kristal “Sans Souci” avizeler, altın yaldızlı tavanlar ve gösterişli sıvalar geleneksel zanaatkarlar tarafından canlandırılıyor.
- Mermer heykeller, vitray paneller, korkuluklar ve müzik aletli bölümü özenle restore ediliyor.
- Bina orijinal Barok tasarımı korurken, gelişmiş akustik sistemler, enerji tasarruflu LED aydınlatmalar, yangın güvenliği önlemleri ve havalandırma sistemleri entegre ediliyor.
575 kişilik kapasitesiyle opera, tiyatro ve çağdaş gösterilere ev sahipliği yapan Mumbai Kraliyet Opera Binası, geçmişin ihtiyaşımını günümüz teknolojisiyle birleştiren saf restorasyon anlayışının Hindistan’daki öncülerinden biri olarak 2017’de UNESCO Asya-Pasifik Kültürel Miras Koruma Ödülü’ne layık görüldü.
Hümayun Türbesi

Nerede? | Delhi, Hindistan |
Orijinal Tarih | 1569-70 |
Restorasyon Tarihi | 2007-2013 |
Tac Mahal’in ilham kaynağı olan Delhi’deki Hümayun Türbesi, günümüzde dünyanın en başarılı restorasyon örnekleri arasında yer alıyor. Babür mimarisinin en mükemmel eserlerinden biri kabul edilen bu türbe, 16. yüzyılda Babür İmparatorluğu hükümdarı Hümayun’un eşi tarafından yaptırılma. 1570 yılında Hindistan’ın ilk bahçe mezarı olarak inşa edilen yapı, zaman içinde ihmal ve duyarsız onarımlara maruz kalarak harap hale gelse de, titiz bir restorasyon çalışması sonucu ilk günkü ihtişamına yeniden kavuşmayı başarıyor.
Hümayun Türbesi, arkeolojik araştırmalar, arşiv belgeleri ve geleneksel el sanatlarının bir araya getirilmesiyle orijinal Babür bahçe tasarımı ve mimari detayları yeniden canlandırılıyor.
- 1999-2003 yılları arasında Aga Khan Trust for Culture ve Arkeolojik Araştırma Örgütü işbirliğiyle önce Hümayun Türbesi’nin bahçe restorasyonu gerçekleşiyor; ardından 2007-2013 yılları arasında da yapının kapsamlı restorasyon projesi tamamlanıyor.
- 12 hektarlık bahçe alanı tamamen restore edilirken, bölgeye 2500’ten fazla yerel ağaç ve bitki dikiliyor; çim örtüsü yenileniyor.
- Babür bahçe tasarımının temel unsurları olan su kanalları ve çeşmeler özenle tekrar düzenleniyor; ayrıca 128 yağmur suyu toplama havuzu kuruluyor.
- Yapının restorasyon çalışması gerçekleşirken çimento kaplamalar elden geçiriliyor, geleneksel kireç esaslı sıvalarla eskisi gibi restore ediliyor.
- Karmaşık taş kakmalar, kafes perdeler ve görkemli kubbe yerel zanaatkarlar tarafından geleneksel yöntemlerle yenileniyor.
Hümayun Türbesi, bugün mimari bir mücevherden çok daha fazlasını ifade ediyor: Titizlikle uygulanan saf restorasyon (pure restoration) çalışmasının en parlak örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu yapı, hızla büyüyen şehirlerde tarihi manzaraların korunması adına güçlü ve etkili bir model.
Sydney Opera Binası

Nerede? | Sydney, Avustralya |
Orijinal Tarih | 1960-1973 |
Restorasyon Tarihi | 2020-2023 |
Gökyüzüne yükselen beyaz kabuklarıyla Sydney Opera Binası, yalnızca Avustralya’nın küresel bir simgesi değil, aynı zamanda mimar Jørn Utzon’un vizyonuna sadık kalınarak titizlikle gerçekleştirilen restorasyon çalışması örneği. 1973’te açılan ve 2007 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne eklenen yapı, geçtiğimiz elli yılı aşkın süre boyunca özgünlüğünü korurken, 2020-2023 tarihlerinde 21. yüzyıl izleyicisinin ihtiyaçlarına uyarlanmak üzere kapsamlı bir yenilenmeden geçiyor.
- Konser Salonu başta olmak üzere sahne ve sahne arkası alanları akustik ve teknik açıdan iyileştirilirken, hareket kabiliyeti kısıtlı kişilerin binaya erişimi kolaylaştırılıyor.
- Yapının karakteristik özelliklerinden biri haline gelen yarı parlak macenta renkli koltuklar orijinal tasarıma uygun olarak restore ediliyor.
Sydney Opera Binası’nın restorasyon çalışması sadece estetik ve işlevsel iyileştirmeler değil, sürdürülebilirlik açısından da örnek teşkil ediyor.
- Enerji tüketimini azaltmak amacıyla tüm iç mekan aydınlatmaları LED teknolojiyle yenileniyor.
- Deniz suyu ile çalışan doğal soğutma sistemleri daha verimli hale getiriliyor.
- Yapının özgün kabuk çatısı ve kemerli hol zeminleri gibi mimari öğeler güçlendirilerek malzeme ömrü uzatılıyor ve atık oranı minimuma indiriliyor.
2023 yılında tekrar kapılarını açan Sydney Opera Binası, orijinal tasarımına tamamen sadık kalınarak hayata geçirilen dünyanın en başarılı restorasyon örnekleri arasında. Estetik dokusu, tarihi imajı ve denizle kurduğu dramatik birliktelik korunarak, günümüz ihtiyaçlarına en sürdürülebilir yöntemlerle hizmet vermeye devam ediyor.
La Fenice

Nerede? | Venedik, İtalya |
Orijinal Tarih | 1792 |
Restorasyon Tarihi | 1996-2003 |
İtalya’nın Venedik şehrinde yer alan La Fenice, yani “Anka Kuşu”, tam anlamıyla ismi gibi küllerinden yeniden doğan tarihi bir opera binası. İlk açılışı 1792 yılında gerçekleşen İtalyan tarihinin en ünlü ve tanınmış binalarından La Fenice, 1836 ve 1996 yıllarında iki kez büyük yangınla yıkıma uğramasına rağmen, titizlikle yürütülen restorasyon çalışmaları sayesinde yeniden hayat buluyor!
1996’daki yangının ardından başlayan ve 2003’e dek süren restorasyon süreci, tarihi belgeler, fotoğraflar ve mimari planlar rehberliğinde gerçekliyor ve bu restorasyon çalışması, günümüzde en başarılı restorasyon örnekleri arasında gösteriliyor.
- Görkemli freskler, mavi ve altın varaklı süslemeler, kırmızı kadife koltuklar ve karmaşık iç mekan bezemeleri, geleneksel Venedik teknikleri ve orijinal malzemeler kullanılarak yeniden yaratılıyor. Ayrıca kağıt hamuru ve ahşap gibi malzemelerden yararlanılıyor.
- Yapının orijinal bölümlerinin büyük kısmı yok olduğundan, kubbe ve çatının yeniden inşasında son derece titiz yöntemler uygulanıyor. Duvarlar, orijinal tuğlalar kadar esnek ve nefes alabilir olması için geleneksel yapı ustası Naldo Busato liderliğinde, kireç ve kırılmış tuğla karışımından oluşan Cocciopesto sınavıyla yeniden oluşturuluyor.
- Lobide yer alan klasik 15. yüzyıl dekoratif kaplaması Marmorino Veneziano sıvası orijinaline en uygun biçimde uygulanıyor. “Küçük mermer” anlamına gelen bu teknik, kireç macunu ve mermer tozu karışımından oluşuyor.
La Fenice restorasyon projesi, sürdürülebilirlik açısından da örnek teşkil eden bir proje.
- Modern yangın önleme sistemleri tarihi dokuya hassasiyetle entegre ediliyor.
- Yeniden üretmek yerine, var olan dekorasyon ve yapıyı onarmak karbon ayak izi tasarrufu sağlıyor.
La Fenice, günümüzde Venedik’in önemli bir kültürel simgesi olarak yeniden doğuşu ve dayanıklılığı simgeliyor. Kapsamlı restorasyon projesi sonucu 19. yüzyıl ihtişamına kavuşan yapı, saf restorasyonun en değerli örneklerinden biri olarak Venedik’in kültürel kalbinde önemli bir yer edinmeye devam ediyor.
San Carlo Tiyatrosu

Nerede? | Napoli, İtalya |
Orijinal Tarih | 1737 |
Restorasyon Tarihi | 2008-2010 |
1737 yılında kurulan Napoli’deki Teatro di San Carlo, Avrupa’nın en eski ve en uzun süredir faaliyet gösteren opera binası olarak kültür tarihinde önemli bir yer ediniyor. Bourbon Kralı Charles tarafından şehri kültür başkentine dönüştürmek amacıyla yedi ay gibi kısa bir sürede inşa edilen yapı, açıldığı günden itibaren Avrupa’nın dört bir yanından ziyaretçi çekiyor.
Tarih boyunca yangınlar ve savaşlardan hasar gören Teatro di San Carlo, her seferinde ikonik at nalı şekline ve Neoklasik tarzına sadık kalınarak yeniden ayağa kaldırılıyor. 1816 yılındaki büyük yangında taş dış cephe sağlam kalmış olsa da iç mekan tamamen yok oluyor ve yeniden on ay gibi kısa bir sürede aslında uygun inşa ediliyor. Ardından, II. Dünya Savaşı’nda bombardıman sonucu tekrar hasar gören yapı, yapılan restorasyon çalışması ile orijinal görünümüne kavuşuyor.
2008-2010 yılları arasında gerçekleşen büyük restorasyon projesi ile Teatro di San Carlo, günümüz ihtiyaçlarına uygun hale getirilirken, orijinal ihtiyaşımına geri döndürülüyor.
- Tiyatronun Neoklasik tarzını ve müzik sanatını simgeleyen oymalar, kabartmalarla süslü İyon sütunları geleneksel tekniklerle yeniden hayat buluyor.
- Yaldızlı balkonlar tekrar yaldızlanıyor; bulutlarla dolu cennet gibi bir gökyüzünü tasvir eden zarif tavan freskleri yeniden canlandırılıyor.
- Ayrıntılı sahne mekanizmaları geleneksel malzeme ve tekniklerle yeniden hayat buluyor.
- Enerji verimliliği yüksek aydınlatma ve klima sistemleri ekleniyor.
Bugün, tavan tonozundaki bulutlar arasında süzülen figürlerle bezeli freskleri, altın varaklı süslemeleri ve koyu kırmızı kadife koltuklarıyla büyüleyici bir atmosfere sahip olan Teatro di San Carlo, tarihi korumanın en çevreci eylemlerden biri olduğunu hatırlatan, geçmişine sadık kalarak ekolojik ve teknolojik çözümleri geleceğe taşıyan başarılı bir restorasyon örneği. Napoli’nin kalbinde hala “aynı kalpte, aynı nefeste” sanat hayatına devam eden yapı, canlı bir kültürel miras örneği olarak varlığını sürdürüyor.
Londra Kraliyet Opera Binası

Nerede? | Londra, İngiltere |
Orijinal Tarih | 1858 |
Restorasyon Tarihi | 1990’lar ve 2010’lar |
Londra’nın Covent Garden bölgesinin kalbinde yer alan Kraliyet Opera Binası (Royal Opera House), tarihi mirasın korunması ve modernizasyonunun başarılı bir şekilde harmanlandığı örneklerden. 1858 senesinde inşa edilen yapı, açıldığı günden itibaren sayısız kez sahnelenen prodüksiyonlara ev sahipliği yaparken; 1990’ların sonunda ve 2010’larda kapsamlı restorasyon projesi görüyor. Böylece hem tarihi dokusu korunuyor hem de çağdaş izleyici ihtiyaçlarına göre şekilleniyor.
- Restorasyon sürecinde 1858 tarihli cephesi ve ihtişamlı oditoryumu büyük bir titizlikle korunurken, modern prova alanları, eğitim tesisleri ve genişletilmiş kamusal alanlar binaya dahil ediliyor.
- Binanın çevresi, peyzaj düzenlemesiyle zenginleştiriliyor. Bahçe uzmanı Caroline Holmes danışmanlığında yürütülen çalışmalar, 17. yüzyıl öncesi peyzajın yeniden canlandırılmasını amaçlıyor. Yarı olgun meyve ağaçlarıyla dolu bahçeler ve opera sanatını çağrıştıran çok yıllık bitki bordürleri oluşturuluyor.
Londra Kraliyet Opera Binası restorasyon projesi, sürdürülebilirliği de ön planda tutuyor.
- Orijinal ahşap ve mermer malzemeler tamamen korunup güçlendiriliyor; böylece malzeme israfı önleniyor ve karbon ayak izi minimize ediliyor.
- Yapıya enerji tasarruflu LED aydınlatmalar, gelişmiş izolasyon ve modern HVAC sistemleriyle eklenerek enerji tüketimi önemli ölçüde azaltılıyor.
- Tarihi estetiği koruyarak entegre edilen modern yangın ve güvenlik sistemleri, hem yapının korunmasını hem de uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlıyor.
Günümüzde Londra Kraliyet Opera Binası, tarihi atmosferini ve kültürel mirasını hassasiyetle koruyan, aynı zamanda modern konfor ve enerji verimliliğini ön plana çıkaran bir kültür merkezi. “Geleceğe miras bırakılan kültürel ve ekolojik zenginlik” fikrini başarıyla temsil eden bu yapı, Londra’da yaşamın vazgeçilmez bir simgesi olmaya devam ediyor.
Türkiye’den Restorasyon Örnekleri
Bu bölümde, Türkiye’nin en başarılı restorasyon örnekleri ve ülkenin kültürel mirasına ulusal ölçekte değer katan örnekleri ele alıyoruz.
Yerebatan Sarnıcı

Nerede? | İstanbul |
Orijinal Tarih | 6. yy |
Restorasyon Tarihi | 1985-1987 ve 2018-2020 |
İstanbul’da 6. yüzyılda Bizans İmparatoru Jüstinyen tarafından, şehrin su ihtiyacını karşılamak üzere inşa edilen Yerebatan Sarnıcı, zaman içinde hem mimari ihtişamını hem de işlevini koruyarak kentsel belleğin yaşayan bir parçası haline geliyor. Osmanlı Dönemi’nde Topkapı Sarayı’nın su ihtiyaçlarını karşılayan yapıda, suyun kimyasal ve biyolojik etkileri sonucu sütun diplerinde tortu birikimi, mozaik tabanlarda boya ve kir katmanları, kemer sıvalarında çatlaklar ve küfleşme gözlemleniyor.
- 1985-1987 yıllarında yürütülen ilk restorasyon kapsamında orijinal mermer ve pişmiş toprak yüzeylerde biriken organik kalıntılar temizleniyor; UV filtreli LED aydınlatma ile sütunların dramatik siluetleri ön plana çıkarılıyor.
2018-2020 arasında İBB Miras ekiplerinin “arkeolojik restorasyon” ilkesiyle yürüttüğü restorasyon projesi sonucunda, sarnıç olası İstanbul depremine karşı güçlendirilirken yeni nesil müzecilik anlayışı da öne çıkıyor.
- Öncelikle betonarme yürüyüş yolu kaldırılarak yapının kimliğiyle uyumlu modüler platform ekleniyor.
- Zemin yüzeyindeki geç dönem döşemeler temizlenip 1500 yıllık tuğla örgü görünür kılınıyor.
- Daha önce betonarme olarak güçlendirilen kolon, duvar ve tonozlar özgün malzemelerle tekrar inşa ediliyor.
- Sarnıcın giriş ve çıkışı yeniden düzenlenerek cam saçaklı bekleme alanı yaratılıyor ve akıcı ziyaretçi trafiği sağlanıyor.
- Yağışlı günlerde oluşan tavan sızıntılarına karşı yalıtım, göl suyu değişimlerine uyumlu drenaj düzenlemeleri ve çatıda hava koşullarına dayanıklı örtüleme yapılıyor.
- Yerebatan Sarnıcı’nın mistik atmosferini korumak ve kültür sanat etkinlikleriyle entegre olabilecek dinamik bir aydınlatma tasarımı uygulanıyor.
Yerebatan Sarnıcı, yalnızca turistik bir cazibe merkezi olmaktan çıkarak; mimari, tarihsel ve toplumsal katmanları görünür kulan, sürdürülebilir bir “dönüşüm” örneği olarak İstanbul’un geleceğine miras. Ziyaretçiler artık hem Bizans’ın hem de Osmanlı’nın su mühendisliği ve estetik anlayışını soluyabiliyor hem de yapının 1500 yıllık hikayesini her adımda hissedebilir.
Bulgur Palas

Nerede? | İstanbul |
Orijinal Tarih | 1912-13 |
Restorasyon Tarihi | 2021-2024 |
Fatih’in Kocamustafapaşa bölgesinde yer alan Bulgur Palas, 1912-13 yıllarında Bolu milletvekili Mehmet Habib Bey tarafından inşa ediliyor. Mimarisinin, dönemin milli üslubunun önde gelen ismi Giulio Mongeri’ye atfedildiği bu yapı, mukarnaslı sütun başlıkları, sivri kemerli pencereleri, geniş saçaklı kulesi ve bitkisel kompozisyonlu çini şeritleriyle 20. yüzyıl başı İstanbul sivil mimarisinin en seçkin örneklerinden.
Uzun yıllar boyunca terk edilmiş halde kalan Bulgur Palas, 2021’de İBB iştirakleri tarafından satın alınarak “saf restorasyon” ilkeleri çerçevesinde bir restorasyon çalışması görüyor.
- Rölöve ve malzeme analizleriyle belgelenen özgün yapı elemanları, el yapımı kireç harçları, orijinal renklendirme ve kalem işi motifleri onarılıyor.
- Betonarme güçlendirmeler sökülüp, yerine yapı fiziğiyle uyumlu, yerel malzeme kullanılarak kolon, duvar ve döşemeler yeniden inşa ediliyor.
- Modern HVAC sistemi entegre ediliyor, elektrik-aydınlatma hatları estetik düzen bozulmadan gizleniyor.
İBB’nin İstanbul’a yeniden kazandırdığı kültürel değerler arasında, 2024 yılında kapılarını tekrar halka açan Bulgur Palas, bugün kütüphanesi, çok amaçlı sergi ve etkinlik salonları, sosyal mekanları ve seyir terasıyla her gün (Pazartesi hariç 10.00-19.00; kütüphane 22.00’ye kadar) ücretsiz hizmet veriyor. Tarihi Yarımada’nın en keyifli manzaralarından birini sunan bu yapı, geçmişin estetik ve teknik mirasını koruyarak, günümüzün kültür-sanat dinamiklerine başarıyla entegre edilmiş sürdürülebilir bir “dönüşüm” örneği olarak öne çıkıyor.
Akdamar Kilisesi

Nerede? | Van |
Orijinal Tarih | 10. yy |
Restorasyon Tarihi | 2006 |
Van Gölü’nün tam ortasındaki Akdamar Adası’nda, 10. yüzyılda Bagratuni Krallığı döneminde inşa edilen Surp Haç Kilisesi, figürlü kabartmaları ile Ortaçağ Ermeni sanatının en seçkin örneklerinden. 1951’de yükselen su seviyesiyle tarihin karanlık sayfalarında hapsolan kilise, yıkılma emriyle yüz yüze kalırken Yaşar Kemal’in müdahalesiyle kurtarılıyor ve uzun yıllar bakımsız kaldıktan sonra 2005-2006 yıllarında başlatılan restorasyon projesi ile ilk günkü haline ulaşıyor.
Günümüzde Akdamar Kilisesi olarak bilinen yapı, Türkiye’deki başarılı restorasyon örnekleri arasında yer alırken Türkiye-Ermenistan ilişkilerini geliştirme konusunda da büyük bir adım sayılıyor.
- Adadaki korunmuş bazalt blokların ve erozyona uğramış taş elemanların rölövesi ile başlıyor; arşiv fotoğrafları, Osmanlı dönemine ait gravürler ve taş yazıtlar yardımıyla kilisenin orijinal planı yeniden kurgulanıyor.
- Aşınmış bloklar, aynı kaynağın bazaltıyla tamamlanıyor ve figürlü kabartmalar 3B tarama ve CNC destekli işçilikle çoğaltılıyor; iç yüzeydeki freskler temizlenerek tekrar özgün renk ve dokusuna kavuşuyor.
- Çevresel sürdürülebilirlik adına, göl seviyesi değişimlerini dengeleyen drenaj kanalları inşa ediliyor, çatı yerel iklime uygun tekrar örülüyor.
Kıyıdan teknelerle ulaşımı sağlanan Akdamar Kilisesi, kapsamlı bir restorasyon çalışması sonucunda 2007 yılında Türk ve Ermeni heyetlerin katılımıyla açılışı yapılıyor. Günümüzde burası yalnızca bir ibadet merkezi değil, kültürel uzlaşmaya, ekoturizme ve genç nesillere tarih bilinci aşılayan bir restorasyon projesi.
Kapak Görseli: Andreas Weilguny
