bremen mizikcilarina kim dur diyecek

Bremen Mızıkçılarına Kim Dur Diyecek?

Güncelleme Tarihi: 18 Ağustos 2023

Hayat neresinden tutsam elimde kalıyor…

Gazetelerde, forumlarda, söyleşilerde, hatta arkadaş sohbetlerinde söylenen bilgileri hiçbir süzgeçten geçirmeden “doğru” kabul edersek gün gelir tutunduğumuz her şey elimizde kalır.

Bunun en güzel örneklerinden biri 2. Dünya savaşı sonrası zeytinyağı üzerinde yapılan manipülasyon çalışmalarıdır. Türkiye maddi olarak zor durumdadır ve Amerika’dan yardım alacaktır. Marshall Yardımına ihtiyacı olan ülkemiz Amerika’nın mısırözü yağı şartını kabul etmek zorunda kalır. Ama bir sorun vardır. Türkiye bir zeytinyağı cennetidir ve halk zeytinyağlı yemekler tüketmektedir. Ama bu halledilemeyecek bir sorun değildi. Hemen zeytinyağının ısıtılınca kanser yaptığı yalanları yayıldı halk arasında… Zeytin ağaçları söküldü… Hatta zeytini kötüleyip halkı zeytinden ve toprağından, çiftçisinden, köylüsünden soğutmak için ilk dinlemede ağızlara yapışan bir türkü dahi çıkarıldı. “Zeytinyağlı yiyemem ammaaan” hatırladınız değil mi? Peki bunlar nasıl yapıldı?

Algının Gücü Adına

İlk paragrafta bahsettiğim yol ile… 40’lı yıllarda internet yoktu. Forumlar, sosyal medya yoktu… Ama gazete, afiş, reklam ve sohbet vardı… Yani algı yönetimi her zaman vardı. Bu yanlış bilgi kulaktan kulağa yayıldı. Annemle bir komşusu arasında geçen bu konudaki sohbeti dahi hatırlıyorum. Annem zeytinyağlı bir yemek yapınca komşumuz çok iyi niyetle uyarmıştı; çocukları kanser edeceksin, zeytinyağını ısıtmak kanser yapar, diye…

Annem de zaten hep margarin kullandığını, zeytinyağıyla çok az yemek yaptığını söyleyerek kendini savunmuştu. Oysa zeytinyağı faydalıydı, doğaldı, lezzetliydi, mutfağımızın vazgeçilmeziydi… Ama bu yanlış bilgiyle bir dönem koskoca bir mutfak kültürü değişti. Ben bugün etli etsiz tüm yemeklerimi zeytinyağıyla pişiriyorum. Ama annem uzun yıllar margarin kullandı, trans yağlarla bizi zehirlendiğini bilmeyerek aksine sağlığımız için iyi bir şey yaptığını düşünerek…

Mikrodalga fırınların kanser yaptığına dair de bir bilgi var beynimizin köşelerinde bir yerlerde… Ben bu bilgiyi doğrulayan bir bilimsel çalışmaya denk gelmedim. Aksine birçok bilim adamı bunun doğru olmadığını söylüyor. Mikrodalga fırınların yiyeceklerin moleküllerine zarar verdiğine dair bir kanıt yok. Ama hala mikrodalga kullanmaktan çekinen çok insan var. Belki de mikrodalga fırınlar çıktığında; kendi ürünü satmayacak diye rakip firmalar yaymıştır bu fikri… Kim bilir…

İnsanlar üzerinde etkili olmak istiyorsanız,
onları sağlıklarıyla tehdit etmeniz yeterli…

Algı yönetimi koskoca bir ülkenin üzerinde ne kadar etkili değil mi? Biz yetişkinler, aklımızın birçok şeye erdiğini düşünen kocaman kocaman insanlar; çoğu zaman etrafımızdaki algı yönetimi hilelerini fark etmeden yaşıyoruz. Yanlışları doğru diye övünerek yapıyor, doğruları yanlış diye kötülüyoruz.

Peki ya çocuklar?

Çocuklar
Fotoğraf / Ben White

Her şeyi öğrenmeye açık; büyüklerin söylediği, özellikle yaptığı şeyleri doğru kabul eden çocuklar; çok daha fazla maruz kalıyor bu algı yönetimine… Bazı ebeveynler çocuklarına televizyon izletmeyerek, ekran süresini kısıtlayarak, reklamlara maruz bırakmayarak koruyabiliyor çocuklarını… Ama bunu yapabilmek her zaman mümkün olmuyor. Evin içinde bir ton işle meşgul olan ebeveyn çoğu zaman televizyonu ya da tableti bakıcı olarak kullanmak zorunda kalıyor. Hem zaten iş televizyonu kapatmakla da bitmiyor. Televizyona gelene kadar yazarların kendi dünya görüşleri ve ideolojileriyle yazdıkları masallar, öyküler de çocuklara bir sürü fikir ve davranış biçimi veriyor. Bunun en net örneklerinden biri de “Bremen Mızıkacıları”

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde diye başlıyor masal… Bir eşek Bremen kasabasına gidip müzisyen olmak istiyor, yol boyunca da bir şekilde evinden atılmış diğer hayvanları topluyor ve bir ekip oluşturuyor. Hepsi birden Bremen kasabasına gidip müzisyen olacaklar. Ne kadar sevimli değil mi? Tatlı hayvancıklar müzik yapıyor. Sonra yolda bir ev görüyorlar. İçinde güzel mi güzel yiyecekler. Ama o da ne bir hırsız evde, evi soyuyor… Eşek ve ekibi bir olup hırsızı kovuyorlar. Orijinal hikayede evde haydutlar yaşıyor ve bizim cesur hayvanlar bu haydutları bir güzel pataklayıp evden kovuyorlar.

Kahraman oluyorlar. Sonra da eve girip o evde kendileri yaşıyorlar. Bremen kasabasına gitmekten de vazgeçiyorlar. Yerleştikleri evde yiyip içip şarkılar söyleyerek mutlu mesut yaşıyorlar. Bu hikaye çocuklara haneye tecavüzü, gaspı ve şiddeti öğretiyor. Yok artık demeyin. Gelin hikayeye eleştirel bir gözle yeniden bakalım…

Önce hikayeyi anlamaya çalışalım!

Bu hikayedeki kahramanlarımız kim ya da kimler? Eşek ve arkadaşları… Bunlar iyi kahramanlar olarak gösteriliyor. Hikayeyi eşek ve ekibinin yanından takip ediyoruz. Müzisyen olmak istiyorlar, sanatla ilgileniyorlar, yeni bir hayata başlayacaklar çünkü hepsi bir şekilde evinden atılmış yani mağdurlar… Onlara hem acıyoruz hem de onları bu sevimli arzularıyla seviyoruz.

Hikayede neler oluyor? Bir evde hırsız görüyorlar. Hırsızı kovuyorlar sonra o eve kendileri yerleşiyorlar. Şarkılar söyleyip mutlu oluyorlar… Bremen kasabasına gideceklerdi ama artık bu konudan bahseden yok. Evsizlerdi ve ev buldular. Mağduriyetleri giderildi ve sonuçta müzik yapmaya da devam ediyorlar.

Peki bu hikaye bize ne söylüyor? Size elimdeki kitabın arkasında bulunan kıssadan hisse yazısıyla cevap vereyim: Birlikten kuvvet doğar. Doğru tüm hayvanlar birlik olup hırsızı yani haydutu def ediyorlar. Birlikten kuvvet doğduğu kesin…

Hikayeyi anladık şimdi sorgulama zamanı…


Kahramanlarımız doğru mu davranıyor?
Çocuk, özellikle 3-5 yaşındaysa muhtemelen size doğru diyecektir. Çünkü hırsızlar, haydutlar kötüdür onları kovalamak da iyi bir şeydir. Hikayeyi sorgulamaya devam edelim…

Nerede Bu Evin Gerçek Sahipleri?

Hikayede çok önemli bir detay var! Yazar tarafından özellikle gizlenmiş başka karakterler bulunuyor… Hadi onları bulalım!

Bu ev kime ait? Bremen Mızıkacıların’a… Peki ya onlardan önce? Haydutlara, hırsızlara, peki ya ondan önce? İşte bu şekilde ilk gizlenmiş kişileri buluyoruz. Ev sahiplerini!

Benim oğluma okuduğum kitaptaki resimlerde evde yiyecekler, meyveler var. Demek ki bu evde yaşayan hayatını sürdüren insanlar varmış! Peki nerede bu insanlar? Bu evi çekip çeviren gerçek sahipleri nerede? Benim oğluma göre tatildeler.
Hikayedeki gizli kahramanları bulduktan sonra empati oyununu oynamak bizi sorgulamaya daha da yakınlaştırıyor.
Peki biz tatildeyken birileri evimize giren hırsızı kovsa, sonra evimize yerleşip orada kendi eviymiş gibi yaşasa hoşumuza gider mi? Diye sorarsanız çocuğunuza muhtemelen size gitmez diyecektir. Oyuncaklarıyla ondan izinsiz oynanmasından hoşlanmayacaktır.

Bir evde hırsız görürseniz ne yaparsınız?


Çocuğunuza bunu sorduğunuzda size polisi ararım diyecektir. Peki Bremen mızıkacıları neden polise ya da hikayenin yazıldığı dönemdeki yetkin kişilere gitmiyor acaba? Bir suçlu varsa onu yargılamak ve cezalandırmak kimin işidir? Bu soruları sormaya başladığınızda Bremen mızıkacılarının aslında evdeki hırsızdan da tehlikeli haydutlar olduğu ortaya çıkıyor.

Bu hikayede polisler, ev sahipleri görünmeyen kişilerdir. Bremen mızıkacılarının haydutluğunu gizlemek için özellikle onlardan bahsedilmemektedir.

Peki hikaye gerçekten birlikten kuvvet doğar mesajı mı veriyor? Hayır! Bu hikaye aslında hırsızlığa, haydutluğa özendiriyor. Evsizseniz başkasının evine girip yerleşebilirsiniz diyor. Bunu yapmak için de kendiniz gibi evinden atılmış kişilerle işbirliği yapabilirsiniz diyor. Çünkü aslında Bremen mızıkacıları haydutlar gibi bir evi gasp ediyor.

Peki birçok yetişkin dahi hikayeleri sorgulamadan okurken çocuklar yazılanların ardındaki kötü niyeti nasıl görecekler? Bilgileri, davranışları nasıl sorgulayacaklar? Aslında cevabı yukarıdaki paragrafta verdiğimi düşünüyorum.

Çocuklar eleştirel düşünme yeteneğini kazanarak kendilerini yanlış bilgilerden koruyabilirler.

Özellikle henüz okuma yazma bilmeyen küçükler bu konuda daha şanslılar, çünkü onlara kitapları biz yetişkinler okuyoruz.
Ve kitabı okurken üzerinde çocukla birlikte tartışıp yazılanların doğruluğunu çocuğa öğretmek daha kolay. Bremen mızıkacıları kitabı da bunun için müthiş bir örnek…

Bu yazıyı sizlere sakın çocuklarınıza Bremen mızıkacılarını okutmayın mesajını vermek amacıyla yazmıyorum. Aksine yukarıda bahsettiğim sorgulama biçimiyle özellikle alın ve çocuklarınıza okuyun. Hikayedeki gizli kahramanlar kimler, asıl mesaj nedir? Sen olsan ne hissedersin ve ne yaparsın? gibi sorular size yardımcı olacaktır.

Eleştirel düşünme yeteneğini kazandırmak için güzel bir egzersiz alanı veriyor bu masal. Ben hala oğlumla arada okuyorum bu kitabı… Teoman son okumamızda hırsızın aslında evin sahibi olduğunu Halloween partisine gittiği için öyle giyindiğini söyledi… Eşek ve arkadaşlarının üst üste binip bir başkasının evini gözlemesinin de çok yanlış olduğunu fark etti… Her okumamızda hikayede başka bir yanlış ve olasılık buluyoruz. Teoman da ben de bu kitabı çok seviyoruz. Çünkü Teoman’a okuduğunu sorgulama yeteneğini kazandırıyor. Böylece her söylenene, her yazılana inanmaması gerektiğini deneyimliyor. Bremen mızıkacılarına dur diyor! Haydutluk yapmayın diyor. Siz de çocuklarınızla bu kitabı sorgulayarak okuyup Bremen mızıkacılarına yani gerçek haydutlara dur diyebilirsiniz.

Arzu Demirel