Güncelleme Tarihi: 19 Ağustos 2023
Soyutlama becerisini kazanmış insanlar için duygu ya da düşüncelerinizi uzun uzun açıklamaya gerek yoktur. Hatta imgelerle ya da metaforlarla temayı aktarırsınız ki muhataplarınız kendi zihin dünyalarıyla, çağrışım güçleriyle konuya ortak olsun ve eseri zenginleştirsin. Çünkü zihinsel haz da diğer ihtiyaçlarımız gibi günlük hayatta karşılanması beklenen bir ihtiyaçtır. Ancak bu durum üst düzey bilişsel özellikleri kazanmış olmayı gerektirir ki o zaman da sanatçı olarak çoğunluğa hitap edemezsiniz.
Hem çoğunluğa hitap etmenin hem de imge ve metaforlarla toplumun bilincini yukarılara taşımanın yolunu bulmuş ve belki de en çok bu yüzden ismi tarihe kazınmış iki insan Mehmet Akif Ersoy ve Barış Manço..
Şarkılar, şiirler, hikayeler.. İyi ki var..
İkisi de hem yaşantılarıyla örnek gösterilen hem eserleri klasikleşmiş hem de çok sevilen çok anılan iki isim.. Biri müziğin diğeri edebiyatın ustası bu iki ismin bir ortak yönünü var ki zihnimi epey meşgul etti.. İşledikleri soyut kavramları, hikaye ile somutlaştırarak hem eseri çoğunluğun idrak edebileceği seviyeye indirmiş hem de imge ve metaforlarla eserden entelektüel haz alınacak seviyeye çıkarmışlar.
‘O şiir milletindir’
Mehmet Akif Ersoy bildiğiniz üzere İstiklal Marşı’mızın şairi ve Safahat isimli şiir kitabının sahibi. İstiklal Marşı’nı ‘O şiir milletindir.’ diyerek Safahat’a almadığını da söylemeden geçmeyelim. Safahat’taki şiirler çoğunlukla manzum hikayedir. Yani şair unsurları olay, kişi, yer ve zaman olan hikayesini şiir şeklinde ölçülü, uyaklı anlatır. Şekli şiir olan hikayelerin temaları ise genellikle toplumsaldır. Örneğin ‘Küfe’ manzumesinde şair önce yoksul mahallenin tasvirini yapar. Sonra eski bir küfe görür. Hikayenin baş kişisi Hasan çıkar ortaya, küfeyi tekmeler. Şairle aralarında geçen diyaloglardan anlarız ki Hasan’ın babası ölmüştür, kendisi de babasının küfesiyle çalışıp para kazanmak, ailesini geçindirmek zorundadır. Oysa Hasan para kazanmak değil okumak istemektedir. Eserin sonunda şair Hasan’ın okuldan çıkan çocuklara küfeyle yük taşırken nasıl baktığını anlatır.
İçimizi acıtan hikayenin temasını: ”Kuzum ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak? Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.” dizelerinde verir.
Yalan Dünya
Barış Manço da ünü dünyayı aşmış bir sanatçı. ‘Ahmet Bey’in Ceketi’ şarkısında aynı yolu izler. Şarkısında anlattığı hikaye ile hem çoğunluğa sesini duyurur hem de kullandığı metaforlarla insan ve yaşam üzerine derinlemesine düşünmek isteyenlere fırsat sunar. Hikayeye gelince, Tanrı rızık dağıtırken sırt üstü yatanlar ve kahvede vakit geçirenler bir yana kul Ahmet erken yatar, erken kalkar ve güne ‘ya nasip ya kısmet’ diyerek başlar. Mahalleli gömlek giyerken Ahmet ceket giyer ve bu ceket mahalleliye dert olur. Bir gün bir garip ölür. Mahalleli bir araya gelip kefen parası çıkartamaz. Ahmet ceketini çıkartıp ‘yalan dünya’ diyerek garibe kefen yapar ve cenazeyi kaldırır. O günden sonra kul Ahmet Ahmet Bey, ceket de Ahmet Bey’in Ceketi olur.
Sırtında Dünyayı Taşıyanlar
Kıssadan hisse almak isteyene şiir de şarkı da çok şey anlatır.. Hikayeyle anlatır ki herkes anlasın.. Bir çocuğun sırtındaki küfede dünyanın yükünü taşıdığını ya da bir ceketin kerametini.. Okuyan, dinleyen herkes kendi dünyası kadar anlar Hasan’ı ve Ahmet’i, küfeyi ve ceketi.
Şarkılar, şiirler, hikayeler iyi ki var.. Kim bilir.. Hasan’ın sırtındaki küfe ile Ahmet’in sırtındaki ceket, sırtında dünyayı taşıyanlara teselli olur..