Güncelleme Tarihi: 18 Ağustos 2023
Mutluluğun iksiri henüz keşfedilmedi ama 5 duyunuza hitap eden geleneksel ve doğal formülleri, artizan ruha sahip modern tasarımlarla kişiye özel iksir tadında sunan şifa markası Amantara; sizi teninizde başlayıp ruhunuzda çiçekleri açacak eşsiz bir deneyime davet ediyor. Bu deneyime giden yolda, her hafta hem bedeninize hem de ruhunuza iyi gelecek içeriklere ev sahipliği yapan Amantara’nın bu haftaki konuğu Dr. Semra Tamer Levent.
Microbiome İstanbul doktorlarından Biyokimya ve Klinik Biyokimya Uzmanı Dr. Semra Tamer Levent; bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüğünde çok önemli yer tutan bağışıklık sistemi ve mikrobiyota arasındaki bağlantıya dair aklınıza gelebilecek tüm detayları PlumeMag için anlattı:
Bağırsaklar vücudun tüm bağışıklık yanıtının %80’ini düzenleyen en önemli bağışıklık organıdır. Bağırsak florası yani mikrobiyotanın bağışıklığın düzenlenmesinde rolü büyüktür.
Sağlıklı ve dengeli bir bağırsak florası, vücudu mikropların istilasına karşı etkili bir şekilde korur, bağışıklık yanıtının düzenlenmesini sağlar. Özellikle Akkermansia Muciniphila ve Faecalibacterium Prausnitzii adındaki bakteriler koruyucu jelimsi bir müsin tabakası oluşturarak mikroplara karşı güçlü bir bariyer oluşturur, inflamasyonun kontrol edilmesini sağlar ve metabolizmayı düzenler.
Bağırsak bakterilerinin dengesi bozulur ve bağırsak geçirgenliği ortaya çıkarsa bağışıklık sistemini destekleyen vitamin ve minerallerin de emilimi bozulabilir.
Bağırsak florası yani mikrobiyotanın desteklenmesi bağışıklığın güçlendirilmesinde ve mikropların vücuda girişinin önlenmesinde çok önemlidir.
Bağışıklık Sistemimiz Nasıl Çalışır?
Bağışıklık sistemi, dışarıdan gelen saldırılara ve mikroplara (virüs, bakteri, parazit, mantar) karşı bireyi savunurken; aynı zamanda bireyin kendi hücreleri ile kanserleşmeye yönelmiş hücreleri ve mikroorganizmalarını ayırt edebilmeli ve bağırsak, deri, diğer organların yararına olan flora bakterilerine saldırmamalıdır.
Bağışıklık sisteminin enfeksiyonları ortadan kaldırmanın yanı sıra tümör hücrelerini yok etme, dokuları ölü hücrelerden arındırma ve onarma gibi görevleri de vardır. Bu yararlı katkıların aksine normalin dışında gelişen aşırı bağışıklık yanıtı ciddi doku hasarına neden olabilmektedir.
Bağışıklık sisteminin bu hassas dengesi kritik bir önem taşır. Bu denge bozulduğunda savunma sistemi zayıflar ve sık enfeksiyon hastalıkları, kronik enflamatuvar hastalıklar ortaya çıkabilir. Hatta bağışıklık hücreleri vücudun kendi hücrelerine saldırarak hasar verebilir ve otoimmün hastalıklar (Haşimato, romatoid artrit, sedef, lupus, çölyak, multiple skleroz vb) gelişebilir.
Bağışıklık Nasıl Güçlendirilir?
Bağırsak florasının yani mikrobiyotanın desteklenmesi, mineral ve vitaminlerden zengin sağlıklı bir beslenme ile mümkündür.
Mikrobiyota düzenlemelerinde periyodik olarak probiyotiklerin kullanımı ve bunun kişiye özel yapılması çok önemlidir. Kişinin dışkı mikrobiyom analizi sayesinde ihtiyacına uygun takviyeler ile flora çeşitliliği ve dengesi sağlanabilir.
Sağlıklı bir bağırsak mikrobiyotasının ön koşulu; sebze, meyve, yeşillikleri içeren, çeşitli, az yağlı, lif bakımından zengin bir diyettir. Sağlıklı bir mikrobiyota için mümkünse organik olarak yetiştirilen gıdalar, sebze, meyve ve tam tahıllar tavsiye edilir. Ayrıca koruyucu maddeler, gıda stabilizatörleri, suni tatlandırıcılar, renklendiriciler gibi yapay gıda katkı maddelerinden mümkün olduğunca uzak durulmalıdır.
Sağlıklı Beslenme Alışkanlıklarının Kurulması
Lif bakımından zengin, az yağlı, az şekerli, Akdeniz tipi beslenme idealdir. Çok yüksek oranlarda hayvansal protein, çok yüksek miktarda hayvansal yağ, rafine karbonhidratlar, şeker ve nişasta ise istenmeyen gıdalar arasındadır.
Yaşam Tarzı Düzenlemeleri
Stres kontrolü, uyku düzeni, organik yaşam koşulları, iyonize radyasyon kısıtlaması, egzersiz idealdir.
Periyodikler
Lifler yani bitki kaynaklı yiyecekler. Bu yapılar mikrobiyota tarafından besin olarak kullanılır. Mikrobiyota farklı özelliklere sahip enzim üreterek diyet lifindeki polisakkarit denen yapıları vücut için yararlı ürünlere (kısa zincirli yağ asitleri) fermente eder. Bu mikrobiyal ürünler vücudun tüm hücrelerinde enerji olarak kullanılır, metabolizmayı destekler, beyin fonksiyonlarına etki eder, hatta genetik ifadelenmede olumlu rol oynar.
Liflerin bir diğer yararlı etkisi, direkt fiziksel etki ile dışkı hacmini arttırı, dışkının çıkışını kolaylaştırır (laksatif etki). Böylece toksinler ve yabancı maddelerin bağırsakta kalış süresi ve teması azalır.
Günümüzde Batı tipi beslenme alışkanlıkları ve sanayileşme ile bağırsağa ulaşan yabancı toksin yükünün artışı ile lif ihtiyacı da artmaktadır. Yetişkinler için önerilen günlük lif alımı en az 28-35 gram olmalıdır.
Doğal Prebiyotikler
- Sarımsak, soğan
- Pırasa, kuşkonmaz, brokoli, karnabahar, bezelye, patlıcan, lahana, bamya ve sebzelerin tümü
- Kepekli tam tahıllar, karabuğday
- Muz, yaban mersini ve çoğu meyve
- Baklagiller
- Keten tohumu, badem ve çoğu kuru yemiş
- Lahana turşusu
Polifenoller
Yeşil çay, siyah çay, üzüm, üzüm çekirdeği, nar, ahududu, böğürtlen, çilek, Trabzon hurması, kızılcık, kiraz, kakao, çikolata, ceviz, badem, kaju, kekik, karanfil, vanilya gibi besinler içerisinde bulunan polifenol yapılar sağlığımız için çok önemlidir.
Polifenoller mikroplara karşı savaşarak (antimikrobiyal etki) ve hücre hasarını önleyerek (antioksidan etki) vücudu korur. Bağırsak epitel hücreleri üzerine ve hatta genlerimiz üzerine olumlu etkilere sahiptir.
Nar, ahududu, çilek, böğürtlen gibi meyveler ile ceviz, badem gibi kuru yemişlerde bulunan ellagitanin adlı polifenoller hücreleri hasara, iltihaplanmaya, mikroplara, virüslere karşı korur ve bağışıklığı düzenler, kanser oluşumunu engeller.
Üzüm suyundan ve üzüm çekirdeğinden elde edilen polifenoller vücut bariyeri ve bağışıklığı destekleyen bakterileri (A. muciniphila) doğrudan arttırabilir.
Yeşil çayda bulunan önemli bir polifenol olan Epigallokateşin-3-gallat hücreleri hasara karşı koruyan çok önemli bir antioksidandır. Kan yağı ve kan şeker seviyesinin düşürülmesindeki etkinliği, kanser önleyici aktivitesi ile insan sağlığında önemli bir rol oynar. Son yapılan çalışmalarla 6 ay boyunca haftada en az 3 kez yeşil çay tüketimi ile sigara içmeyenlerde kolorektal kanser riskinin %23 azaltılabildiği bildirilmiştir. Yeşil çay polifenolleri genlerin düzenlenmesi üzerinde de olumlu etkilere sahiptir.
Probiyotikler
Probiyotikler, asit direnci nedeniyle mide pasajında sağ kalan ve canlı metabolik olarak aktif mikroorganizmalardır. Metabolik aktiviteleri ile hastanın kendi fizyolojik florasını güçlendirir, böylece istenmeyen bakteri türleri baskılanabilir. Bunlar, histamin üreticileri gibi pütrikatif bakterileri, substrat için rekabet ederek ve fizyolojik bağırsak ortamını stabilize ederek inhibe ederler.
Mikrobiyom tedavisi sırasında probiyotiklerin uygulanması, çevre koşullarını optimize etmek için yukarıda bahsedilen prebiyotik önlemleri tamamlamaya yarar.
Etkili bir probiyotik etki elde etmek için; hem yüksek konsantrasyonda (en az 1×109) probiyotiklerin günlük olarak kullanılması hem de kullanılan bakteri türlerinin mümkün olduğunca yüksek çeşitliliği gerekir.
Vitamin ve Mineraller
A, B6, B12, C, D, E ve folat vitaminleri ile çinko, demir, selenyum, magnezyum ve bakır gibi eser elementler, omega-3 yağ asitlerinin bağışıklığı desteklemede tamamlayıcı rolü olduğunu göstermektedir. Bunlardan eksik beslenme veya geçirgen bağırsak nedeni ile bu vitamin, minerallerin bağırsaklardan emilememesi bağışıklık sistemini zayıflatır.
“Sağlıklı Mikrobiyom” Gelişimini Bozan Faktörler
Sağlıklı bir mikrobiyom gelişimi için anne sütü çok önemlidir. Bebeklik çağında hazır mamaların kullanımı ile mikrobiyom yapılanmasındaki sorunlar başlar. Daha sonraki dönemlerde ise yanlış beslenme alışkanlıkları ve sağlıksız diyet uygulamaları ile mikrobiyom zarar görmeye devam eder. Ergenlik dönemi ve yetişkinlerde; bozulmuş uyku-uyanıklık döngüsü, endüstriyel olarak üretilen gıdaların aşırı tüketimi, aşırı karbonhidrat içeren gıda alımı ve yapay tatlandırıcılar, boyalar ve gıda stabilizatörleri gibi katkı maddelerinin düzenli alınması ile mikrobiyom gelişimi olumsuz yönde etkilenir. Aynı şekilde gıdalardaki alkol ve çeşitli toksik kalıntılar da sağlıklı bir mikrobiyom gelişmesini bozan önemli faktörlerdir. Ek olarak, gereksiz antibiyotik terapileri sıklıkla flora dengesizliğinin önemli bir sebebidir. Antibiyotiklerin uygulanması sırasında ve sonrasında önleyici, probiyotik tedavileri bu nedenle önemlidir.