Babalar ve Oğullar

Babalar ve Oğullar

Başlığı görünce hepimizin aklına Ivan Turgenyev’in 1862’de kaleme aldığı kült eseri geliyordur elbet. Fakat bugün bundan bahsetmek niyetinde değilim. En azından tam olarak…

Baba-oğul ilişkisi pek çoğumuz için oldukça çetrefilli bir ilişki olagelmiştir. Kendi içinde hem bir çatışma hem de bir sevgi ilişkisidir bu. Pek kuralı da yoktur aslında bu işin; her baba ve oğul biraz da kendi iç dinamiklerini yaşarlar. Yıllar önce bir yerde okumuştum; çocukların çizdiği aile resimlerinde en çok unutulan karakter baba imiş. Fakat pek çok oğul için de baba, bir otorite figürü olarak hep tam oradadır. Belki gerçekten orada olmasa bile… Babaların gözünden ise mesele bambaşka. Çoğu baba oğlunu bir proje olarak görüp üzerine titrer. Ya onların yaptığı hataları oğlu yapmasın isterler ya da tam da onlar gibi olsun…

Bu yılın başında kaybettiğimiz ünlü psikolog ve eğitimci Doğan Cüceloğlu, bir gün oturup çayını içerken bir babanın çocukları ile ilişkisini seyrediyor. Cüceloğlu’na göre gördüğü babanın ‘’hakikaten baba tavrı’’ var. Bunun üzerine düşünüyor ve olgun bir baba olmak üzerine fikirlerini bizimle paylaşıyor;

‘’Her çocuğun güçlü bir babaya ihtiyacı vardır. Fakat gördüğüm babanın gücü bağırıp çağırmasından veya sert duruşundan gelmiyordu. Bilakis vakurdu. Baba, her şeyden önce yaşamında kendisi olarak var olan birisiydi. Kendi gözünde var, kendini umursuyor, kendini olduğu gibi kabul etmiş, kendi ile ilişkisini değerli görüyor, kendine güveniyor, kendini bir potansiyel olarak hissediyor ve kendini emek ve zaman vermeye değer görüyordu. Orada hem bir baba hem bir birey hem de bir ekibin üyesi olarak duruyordu. Kesinlikle verdiği ‘Ben bir bireyim ve sizin babanızım.’ duygusuydu. Çocuklarına ‘Siz varsınız ve önemlisiniz. Sizi olduğunuz gibi kabul ediyorum. Değerlisiniz, size güveniyorum ve biz bir ekibiz.’ mesajını veriyordu.’’

Özetle ve anladığım kadarı ile Cüceloğlu’na göre iyi babalık, bir denge ilişkisinin sağlıklı bir şekilde kurulabilmesi ile kendini var ediyor. Lakin her zaman bu kadar kolay değil ne yazık ki.

Oedipus

oedipus kompleksi

Görsel: “The Finding Of Oedipus’’ Johann Heinrich Keller

Mesele babalar ve oğulları iken Oedipus’u anmamak olmaz sanırım. Kral Oedipus, Sofokles’in milattan önce beşinci yüzyılda yazdığı tragedyasına konu olan bir grek mitidir. Mite göre Thebes kentinin kralı Laios ve kraliçesi Jocasta’nın bir çocukları dünyaya gelir. Tanrı Apollon’un kehanet elçisi aileye kötü bir haber verir. Öyle ki bu çocuk büyüdükten sonra babasını öldürecek ve kendi annesi ile evlenecektir. Bu elim haber üzerine Kral, yardımcısından oğlu Oedipus’u bir dağda ölüme terk etmesini ister. Fakat yardımcısı bebeğe acır ve onu Korint kentinden gelen bir çobana verir. Çoban da bebeği Korint Kralı Polybe’ye götürür. Bir türlü çocuğu olmayan Korint kralı, Oedipus’u kendi evladı gibi yetiştirir. Bir gün bir tartışmada Kral, Oedipus‘a evlatlık olduğunu söyler ve bunun üzerine Oedipus Apollon’un kahinine giderek gerçek ailesini sorar. Ne yazık ki aldığı cevap babasını öldüreceği ve annesi ile evleneceğinden başka bir şey değildir. Oedipus üzgün bir şekilde kendini yollara atar ve bir dört yol ağzına gelir. Burada yaşlı bir adamla karşılaşır. Yaşlı adam ona bir türlü yol vermeyince kavga ederler ve Oedipus yaşlı adam öldürür. Gelin görün ki bu yaşlı adam, babası Laios’dan başkası değildir.

Yoluna devam eden Oedipus, Thebes kentine geldiğinde şehre Sfenks adlı yarı insan yarı aslan bir yaratığın dadandığını görür. Sfenks, her geçen kişiye bir bilmece sorar ve bilemeyenleri de yer. Bilmece şöyledir: ”Sabah dört ayaklı, öğlen iki ayaklı ve akşam üç ayaklı olan canlı kimdir?’’ Oedipus bu bilmeceye ”insan” cevabını verir ve Sfenks’i yener. (Ben hala bu bilmecenin cevabı nasıl insan oluyor anlamış değilim de neyse…) Oedipus kente huzur getirdiği için tahtın ve kraliçenin sahibi olur ve kraliçenin annesinin Jocasta olduğundan habersizdir. Dört tane de çocukları olur. Bu çocuklardan biri de meşhur Antigon’dur, ki bu başka bir hikaye…

Birkaç yıl sonra kentte bir salgın başlar ve haliyle kahinlere başvurulur. Kehanete göre Laios’un katili yakalanmadan bu lanet şehrin üzerinden kalkmayacaktır. Oedipus, birçok maceraya atılır. Bu şekilde katilin kendisi olduğunu ve annesi ile evlendiğini öğrenir. Jocasta, oğlu ile evlendiğini öğrenince kendini asar. Oedipus da gözlerini kör eder ve kentten sürülür.

Oedipus Kompleksi

Oedipus, psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un çalışmalarında önemli bir yer tutar. Freud’a göre erkek çocuğun annesine karşı beslediği libidik isteğe ‘’Oedipus Karmaşası’’ veya ‘’Oedipus Kompleksi’’ denir. Babayı rakip görme, kıskanma, babayı elimine etme çabası ve anneyi babadan koruma gibi eylemler içerir. Erkek çocuğun ilk karşı cins olarak annesini görmesi ile doğrudan alakalı bir durumdur bu. Fallik dönem diye bildiğimiz 3-6 yaşlar arasında oturmaya başlayan cinsel organlar veya cinsel farklılıklar uyanışı ile erkek çocuğun anneye olan yakınlığı artar. Bu durum genellikle ergenlik döneminde normalize olur. Fakat bazen bastırılamayan durumlar da yaşanmaktadır ve yaş ilerledikçe anneye duyulan arzunun alevlendiği vakalara da rastlanır. Hatta erkeklerin genelinde görülen göğüs fetişistliğinin de kaynağının bu kompleks olduğu düşünülür.

Yazımı sonlandırırken tüm bu Oedipus Karmaşası meselesine bilimsel bir düzlemde bakmak gerektiğinin ve toplumsal ahlak açısından kritik etmenin pek faydalı olmayacağının altını çizmek isterim.

 

Kapak Fotoğrafı: Juan Pablo Serrano Arenas