Yumuşak Karın Sergisi | Zilberman Gallery

Yumuşak Karın Sergisi | Zilberman Gallery

Yumuşak Karın sergisini görmeden bir süre evvel bir Instagram kullanıcısı ile karşılaştım. Bu kullanıcı, oldukça az kişinin takip ettiği profilinde, kendisi için uygun gördüğü bir ormanda veya bir plajda o yerin sunduğu imkanlarla yaptığı heykel düzenlemelerini paylaşıyor. Oraya bir çocuğu koysanız kendisine kuracağı bir oyunla eşdeğer biçimdeki basitliği ve fakat ilginç bir şekilde uyandırdığı anıtsallık intibası ile bu düzenlemeler hayli dikkat çekici bir ruh taşıyor. 

Bana kalırsa bu, Chauvet Mağarası’nda resim çizenlerin ruhudur. Perspektifi ortak varoluş olan ve her türlü sanat teorisinden azade bir sanatçının ortaya koyduğu çerçevesiz bir eser… El-Ma’nâ fî batnı’ş-şâir, yani şiirin manası şairin karnında gizlidir dedirtecek kadar bahşedilmiş bir sanatçılığın sade ruhu…

Fakat sonra Mehmet Ali Kılıçbay’ın bir konuşmasında söylediklerini anımsıyorum. Kılıçbay’a göre senfonik müzik, kompleks yapısı ve sahip olduğu evrensel dil ile sözgelimi bir halk türküsünden çok daha iyidir. Tabii bu bahsin, müziğin evrimselliği üzerine spekülatif bir söylem ve Kılıçbay’ın da günün sonunda bir ekonomist olduğunu belirtmekte fayda var. Fakat daha kompleks ve girift olanın primitif olana nazaran üstünlüğü pek tabii savunulabilecek bir genellemedir. 

Bu ikilemdeki tercihinizi sizlere bırakıp Yumuşak Karın sergisine dönecek olursak, İz Öztat’ın üretiminde öne çıkan yapısal unsurun senfonik bir mahiyete sahip olmak olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Yumuşak Karın Sergisi | Zilberman Gallery

Çağdaş sanatta pek çok sanatçının, zamanın ruhunu üzerine geçirebilmek için zamane kavramları eserleri ile ilişkilendirdiklerini görürüz. Hatta bazen bunu yaparken anlatının ortaya konulan ürünle bağdaşmasına dahi ihtiyaç duyulmaz. Her şey ağdalı sözler eşliğinde çabucak bir oldu bittiye getirilebilir ve kendinizi mavinin birkaç tonu karşısında iktidar, kimlik, toplum, izolasyon vb. kavramları ararken bulabilirsiniz. Tabii bu her zaman böyle olacak değil.

İz Öztat; tıpkı bir senfoni gibi bir tür kavramsal çok sesliliği, evrensel bir dilin imkanları ile karmaşık ve girift bir yapı üzerinde inşa ediyor. Bu inşası kavramların ve resmi tarih anlatısının arasına bir harç gibi sızarak yeni bir zamansallık ve çok boyutluluk kazanıyor. Bunu yaparken de mesele kakafonik bir curcunaya dönüşmüyor. Bilakis her şey yine bir senfoni gibi müthiş bir ahenk içerisinde vuku buluyor. Sanatçının son 10 yıllık üretiminde yer alan işlerin bir araya getirildiği bu ahenkli gösteri; kuirlik, arzu, aşk, göç, kadın bedeni ve otorite gibi mefhumlara dokunuyor.

Yumuşak Karın Sergisi | Zilberman Gallery

Sergide sanatçının 2010 senesinden beri kendi tabiri ile bir hayalet ve bir alter ego olarak özümsediği Zişan’ın dökümanlarına verdiği reaksiyonel işler ile kurguladığı Tarihteki Her İsim Bendir ve Ben Bir Başkasıdır başlıklı serisi ile karşılaşıyoruz. Zişan ve Vita Sackville-West’in 1913 senesinde İstanbul’da yaşadıkları aşkı merkezine alan Kıvrımlarına Kör Seyir başlıklı bölüm ve Bir Ermeni kızı olan Zişan’ın 1915’teki kaçışından yola çıkan Biyografi Olarak Tuna: İndirgenmiş ve Sadeleştirilmiş adlı çalışmayı deneyimliyoruz.

Tüm bunların yanı sıra sergi alanındaki duvarlar boyunca devam eden kırmızı bir çizgi üzerinden okuduğumuz “Ortadan Kaybolsam Beni Özler Miydin?” başlıklı metni seyrediyoruz. İşte bu metin, bana sorulacak olursa tüm bu seçkinin yumuşak karnı ve tabiri caizse arkhesi…

İki kadının aşkını merkeze alan metin, dört yıllık bir serüveni tek pencereden gözler önüne seriyor. Fakat bu asla tek sesli bir metin değil. Anlatı boyunca sanatsal bir üretimin içinde olma, umut, göç, çocuk sahibi olma, gündelik politika, doğum ve toplumsallık gibi mefhumların sesini işitiyoruz. Zaman; aynı anda bir aşık, bir dost, bir sanatçı ve bir toplum için akıp gidiyor.

‘’İkimiz de biliyoruz ki özlemde / kayıpta / yasta ilerleme yok, hepsi döngüsel…’’

-Ortadan Kaybolsam Beni Özler Miydin?