PlumeMag olarak paydaşları arasında olduğumuz ve Türetim Ekonomisi Derneği ile Kadir Has Üniversitesi tarafından düzenlenen 1. Uluslararası Türetim Ekonomisi Konferansı (IPEC2024), 29-31 Mayıs 2024 tarihlerinde Kadir Has Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. Dünyada ve Türkiye’de ilk kez düzenlenen konferansın ilk günü yoğun bir ilgi ile başladı.
Yeni Bir Sistemin Gerekliliği
Konferansın Sabah oturumunda ilk sözü alan Degrowth (Küçülme) hareketinin liderlerinden Vincent Liegey konuşmasında aşağıdaki konulara değindi:
- ‘’Kapitalizmin kalesi diyebileceğimiz Amerika Birleşik Devletleri’nde halkın %70’i “çevreyi korumanın ekonomik büyümeden daha önemli olduğuna inanıyor.”
- “Almanya Çevre Ajansı tarafından yapılan bir araştırmada, katılımcıların %88’i “ekonomik büyümeden bağımsız olarak iyi yaşamanın yollarını bulmamız gerektiği” konusunda hemfikir.”
- “Fransa’da yapılan bir araştırmada katılımcıların %93’ü ekonomik sistemin bir kısmını veya tamamını gözden geçirmek ve sonsuz büyüme efsanesinden uzaklaşmak istiyor.”
Liegey, ‘’Küresel ekonomik büyümenin sonu gerekli ve kaçınılmaz. Peki, küçülme nedir?
Kışkırtıcı bir slogan olduğu için hakim sistem tarafından benimsenemez, yeşil-sosyal yıkamaya karşı koruma sağlar, çok boyutlu bir dizi düşünce yani keşfedilecek yeni hayaller, değerler ve ilkelere sahiptir ve bir yurttaş hareketi olarak bireysel veya toplumsal direnç sergiler, hem entelektüel ve akademik hem de politik pratikleri vardır.” diyerek yeni bir sisteme geçilmenin şart olduğunu söyledi.
Donut Ekonomisi Çözüm Olabilir Mi?
Günün ikinci konuşmacısı Doughnut (Simit) Ekonomisinin temsilcisi Türkiye kökenli Erinch Sahan;
‘’Derdimiz gezegenimizin ve toplumun sorunlarını çözmeye çalışan işletme sistemleri geliştirmek ve iş dünyasında değişim yaratmak. 20. yüzyılda her şey finansal sermayenin önemi üzerine kurulmuştu. Fakat o zamanlar gezegenin sınırlarının aşılacağı, sosyal adalet ve eşitlik gibi konular bilinmiyordu. Bu gerçeği anladığımızda finansal sermayenin çıkarlarını bir kenara bırakarak, gezegenimizin şartları üzerine bir ekonomik tasarım yapmamız gerektiğini fark ettik. Ancak toplumsal ihtiyaçlarımızı da düşünmemiz gerekiyor. Bu iki sınır arasındaki alanı bir simit şeklinde düşünebilirsiniz. İşte Doughnut Ekonomisi dünyanın kaynaklarına saygılı ve refahın adil paylaşımına dayanan yenilikçi bir ekonomi modeli. Ekonomik büyüme gerçekçi bir kavram değil. Kaynakları sınırlı olan bir gezegende, sonsuz büyüme mümkün olamaz. Amacımız hepimizin yaşam seviyesini iyi bir seviyeye getirmek, dengeli bir şekilde yaşayabilmek’’ dedi.
“Ana Hedef Ortak İyilik Olmalı”
Günün üçüncü konuşmacısı Christian Felber, “Economy for the Common Good” kurucusu ve sürdürülebilir ekonomik modellerin geliştirilmesine öncülük eden bir isim olarak dünya literatüründe yer alıyor.
Felber; ‘’Ortak iyilik ekonomisi, bütüncül bir dünya görüşünden ortaya çıktı ve egemen demokrasiye dayanıyor’’ derken modelin 5 temel amacını şu şekilde açıkladı:
- Ekonomiyi, toplumu genel olarak yönlendiren temel değerlerle yeniden birleştirmek. Ortak İyilik Ekonomisi, insan haklarını, adaleti ve sürdürülebilirliği teşvik eden iş kararlarını teşvik ediyor.
- Ana hedef “ortak iyiliğe” hizmet etmeyi tanımlayan bir ekonomik sisteme geçiş yapmak. İş dünyası ve diğer tüm ekonomik aktörler, dünya genelindeki anayasalarca belirlenen evrensel değerlere uygun hareket etmeli. Bu değerler arasında onur, sosyal adalet, sürdürülebilirlik ve demokrasi yer alıyor. Bunlar, kar maksimizasyonu ve piyasa hakimiyetini içermiyor.
- Başarıyı yukarıda belirtilen değerlere göre ölçen bir iş sistemine geçiş yapmak. Bir işletme, daha fazla kar elde ettiğinde değil, kamu yararına en iyi şekilde hizmet ettiğinde başarılıdır ve başarısının faydalarını toplar.
- Ekonominin yasal çerçevesinin köşe taşlarını demokratik bir şekilde belirlemek, bu süreçler sonucunda ulusal anayasaların ve uluslararası anlaşmaların reformu ve yeniden değerlendirilmesi için somut önerilerde bulunmak.
- Hissetme ile düşünme, teknoloji ile doğa, ekonomi ile etik, bilim ile maneviyat arasındaki boşlukları kapatmak.
“Sosyal Dayanışma Ekonomisi Kapitalizme Bir Alternatif…”
Toplantının dördüncü konuşmacısı Georgia Bekridaki; RIPESS Avrupa Koordinasyon Komitesi üyesi ve Dock kooperatifi kurucusu. Bekridaki, sosyal dayanışma ekonomisinin önemini vurgularken kooperatiflerin toplumsal ve ekonomik etkisinden söz ederek, sosyal ekonomi ve türetim ekonomisi arasındaki bağları ele aldı.
Bekridaki; “Piyasa ekonomisi, çevre, insan ve sosyal yaşam için yıkıcı bir etkiye sahip. Ancak Sosyal Dayanışma Ekonomisi, kapitalizme bir alternatif olabilir. Bu sistem sadece sosyal yaşamla ilgili değil, aynı zamanda toplumun tüm kesimlerinde eşitsizliklerin üstesinden gelmeyi hedefliyor. Ekonomi, sosyal hayata entegre edilmeli ve otonom bir piyasa olmamalı. Sosyal Dayanışma Ekonomisi bir sektör değil, ekonomi yapmanın bir yolu. Biz de üyelerimizin, kendi bölgelerinde ağlarını oluşturmaları için onları destekliyoruz” dedi.
İlk günün son konuşmasında,
Kadir Has Üniversitesi, Ekonomi bölümünde yeşil ekonomi politikası, yeşil adil dönüşüm ve sürdürülebilir kalkınma üzerine çalışmalar yürüten Prof. A. Erinç Yeldan;
‘’İklim krizine karşı yürütülen çabalar olsa da, kaygı çağı olarak adlandırılan gölgeli bir dönemde, küresel ekonomi aşırı derecede finansallaşmış ve kırılgan bir durumda. Küresel talep zayıf; yatırımlar durgun; gelir ve servetin dağılımı ise son derece dengesiz.
Bana göre, sürdürülebilir yeşil sanayileşme stratejisinin ana temeli şu unsurları içermeli:
- Fosil yakıt temelli üretimden sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji, sanayi ve tarımsal faaliyetlere geçiş;
- İşgücü piyasalarındaki kayıt dışılık ve parçalanmayı ele alarak, insana yakışır iş programlarının oluşturulması;
- Sadece ücretli emek ve sermaye veya bölgesel alanlarda değil, aynı zamanda cinsiyet, etnisite ve tüm sosyal dışlanma biçimleri üzerinde geniş gelir ve fırsat dengesizliklerinin giderilmesi;
- Kaynak mobilizasyonu ve kaynak tahsisinde devletlere, piyasaların kısa vadeli beklentileri yerine, sosyal değerlendirme ilkeleri çerçevesinde gerçekçi bir rol verilmesi;
Son olarak, neredeyse iki yüzyıl boyunca başarılı kalkınma dönüşümlerinden elde edilen ana mesaj, sermaye birikiminin demokratik planlama altında yönlendirildiği ve yapısal dönüşümü ve yeşil istihdamın oluşturulmasını destekleyen özel girişimin içine çekilmesini canlandırmak” dedi.
İkinci Günde İlgi Çekici Sunumlar
Konferansın sabah oturumunda ilk sözü alan World Fair Trade Organization’un CEO’su Leida Rijnhout; küresel düzeyde ekonominin nasıl daha adil ve etik hale getirilebileceği hakkında konuştu.
‘’Şimdi ‘iş devrimi’ zamanı! Kâr maksimizasyonunun ana hedef olmadığı, çevresel ve sosyal maliyetlerin fiyata dahil edildiği, kârın sadece hissedarlara gitmediği, işletmelerin tamamen yaptıklarından sorumlu olduğu, şirket gücünün hükümetlerden büyük olmadığı, üretim zincirlerinin çalışanlara ve vatandaşlara daha yakın olduğu, çalışanların/üreticilerin işletmelerine sahip olduğu, ölçeğin sınırlı olduğu ve küçük olanın güzel olduğu bir ekonomiye ihtiyacımız var, yani kobilere!’’
‘’Hissedarların kapitalist iş modellerine DİRENMELİYİZ, sistemimizi YENİDEN DÜŞÜNMELİYİZ, misyon odaklı KOBİ’ler için uygun bir ortam yaratan yeni politikalar geliştirmeliyiz. Yani toplumu YENİDEN İNŞA ETMELİYİZ, sosyal yenilik, altyapıda sistem değişikliği düşüncesi, daha az malzeme, kolektif çıkarlar… Özetle iş dünyasının DNA’sında köklü bir değişime ihtiyacımız var.”
Günün ikinci konuşmacısı Good Market‘in kurucusu ve sürdürülebilirlik hareketlerinde deneyimli Ashoka Fellow’u Amanda Kiessel;
‘’Odaklandığımız sorun, mevcut ekonomik sistemimiz. İnsanların ortaya koyduğu ekonomik hikaye, amacımızın kârı maksimize etmek, finans biriktirmek ve sürekli büyümek olduğunu söyler. Aslında karşılaştığımız birçok sorunun temelinde bunlar yatar. İklim değişikliği, eşitsizlik, açlık, ırkçılık ya da genel olarak, birçok sorunun kökeninde bulunur. İşte bu yüzden karşı karşıya olduğumuz büyük resimli zorluğun bu olduğunu fark etmeliyiz. Kurallar, aktörler ve bağlantılarla ilgili gözlem yapmamız gerekiyor. Kaldıraç noktalarını aramalıyız. Hareket edin, öğrenin, tekrarlayın! Çünkü yaptığımız işin büyük bir kısmı, hem bağlanmayı hem de köprü kurmayı destekleyen daha fazla altyapı oluşturmaya çalışmak. Bir sonraki adım ise, bölünmelerin ötesinde işbirliği yapabilmek, kuralları değiştirebilmek. Hikayeyi değiştiriyoruz ve bu gerçekten kuralları değiştirmekle ilgili. Bunun için farklı gruplar arasında işbirliği yapabilmemiz ve farklı insanlarla hem bağlantı hem de köprü kurmaya ihtiyacımız var.’’
Günün üçüncü konuşmacısı, Good4Trust.org’da Alan Oluşturucu ve Dünya’nın daha yaşanılabilir ve adil bir yer olmasının hayalini kuran, Yale Üniversitesinde okuyan bir genç olan Ece Satıcı aşağıdaki konulara dikkat çekti:
‘’Türetim ekonomisi içerisinde tüketici yerine türetici bulunduran yeni bir ekonomik sistem. Bu sistemde, üreticiler, ürünlerini ekolojik ve sosyal açıdan adil bir şekilde üreterek kendi aralarında bir tedarik ağı kuruyor. Böylece kendi aralarında, yine kendilerinin oluşturduğu değerin artmasını sağlıyor. Türetim ekonomisi bir göl ya da orman gibi verimli, gezegeni destekleyen ve iyileştiren bir ekonomik ekosistem. Doğaya ve topluma minimum negatif veya mümkünse pozitif etki eden, makro ölçekli döngüsel bir ekonomi de diyebiliriz. Bu sistemde merkeze insanı almayı reddediyoruz ve insanın doğasını sorguluyoruz. Doğanın bir parçası olarak doğayla uyum içinde yaşamayı savunuyoruz.
Örneğin Amazon Ormanları’nın ekosistem hizmetlerinin yıllık toplam ekonomik katkısı, 2021’de yaklaşık 4.62 milyar ABD doları olarak tahmin edildi. Bu, 2021’de dünyanın en değerli 20 şirketinin toplam geliri olan 1.367 milyar ABD dolarının 3.4 katı. Eğer [doğada zaten var olan] bu ekosistemler döngüsellik üstüne kurulu olup insanlığın hayal edebileceğinden çok daha fazla yıllar boyunca yaşamış, ve hayatta kalmanın yanısıra başarılı ve hayat dolu bir şekilde var olmuşsa, neden ekonomik sistemimizi onları örnek alarak kurmuyoruz?”
Toplantının dördüncü konuşmacısı; Good Money Lab’in Kurucu Direktörü ve Senshu Üniversitesi’nde Profesör, alternatif para birimleri konusunda dünyanın en önemli uzmanlarından Makoto Nishibe ise şöyle konuştu:
‘’1970’lerden bu yana modern yasal para birimleri, gerçek ekonomiyle sağlam bir bağlantısı olmasa da egemen hale geldi. Geleceğe bakıldığında, geleneksel yasal para birimlerinin yerini merkez bankası dijital para birimlerinin (CBDC’ler) alması bekleniyor. Ancak özel para birimleri de çeşitlenecek. Çünkü Korona pandemisi ve jeopolitik çatışmalar gibi olaylar, küreselleşmenin risklerini ortaya çıkardı, yerel ve bölgesel ekonomilerin yeniden değerlendirilmesine yol açtı ve dijital kripto paraların yükselişine neden oldu.
Bu yüzden ‘İyi para’nın peşinde olarak, otonom, güvenilir, adil ve yaşam kalitesi ile çevre için elverişli olanı aramamız gerekiyor. Bu, kripto paraların fikirlerinin (sürdürülebilirlik, topluma fayda, dayanıklılık vurgusu) ve kripto para finans teknolojisinin (madencilik, teknoloji, QR ödeme sistemleri gibi) birleşimini içeriyor.’’
“Sistemi Değiştirmek İstiyorsak Önce Anlamalıyız”
Konferansın son konuşmacısı olan Melanie Rieback ise, sosyal girişimcilik, büyüme sonrası yatırım ve teknoloji alanında faaliyet gösteren Nonprofit Ventures’in kurucu ortağı ve CEO’su. Konferansta önemli bir ses olarak küçülme dünyasında şirketlere ne olacağı, etki yatırımları ve sürdürülebilir finans konularında katılımcıları bilgilendirdi.
‘’ESG’de (Çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim) çevresel ve sosyal yönler çok dikkat çekiyor ancak şirketlerin yönetimi ihmal ediliyor. Aslında yönetim, çevresel ve sosyal sorunların temel nedenidir. Bir şirketin var olma sebebi değer yaratmaktır. Sistemi eleştiriyoruz ama çoğu insan sistemin ne olduğunu tanımlayamıyor. Sistemi değiştirmek istiyorsak, önce onu anlamamız gerekiyor.’’
‘’Post Growth Girişimciliği, çıkarımsız ve kar amacı gütmeyen işletmeler kurmaya odaklanmış bir yapı. İşletmelerimizle kar amacı gütmeyen kurumları çapraz sübvanse etmeye teşvik ediyoruz ve ticari girişim ekosisteminde yer almadan aktivist, sanatsal, ruhani iş fikirlerini hayata geçirmek isteyen girişimciler için bir alternatif sunmaya çalışıyoruz. Girişim ekosisteminin çok büyük bir kısmı, ‘sermaye, ölçek’ şeklindeki Silicon Valley modelini kullanıyor. Biz ise bunun yerine; kendi kendine yetme, sabit büyüme ve çıkarımsızlık modelini teşvik ediyoruz.’’
Üçüncü Günde Ortak Akıl Atölye Çalışması
Çeşitlilik içeren bir ekosistem ve topluluk destekli tasarım yaklaşımıyla bireylere, ekiplere ve kuruluşlara ilişkiler kurma, fikir alışverişinde bulunma ve uzun vadeli etki konusunda hizmetler veren Atölye, konferansın 3. gününde katılımcı ve konuşmacılarla birlikte bir çalışma gerçekleştirdi. Katılımcıların hayal ettiği gelecek için birlikte nasıl hareket edilebileceği konusunda fikir alışverişinde bulunuldu. Ecocycle Planning yönteminden bahsedilerek grup çalışması düzenlendi. Günün sonunda ise konferansın çıktıları ve birlikte nasıl harekete geçilebileceği konusunda bir yol haritası oluşturma hakkında görüş birliğine varıldı.
Ecocycle Planning; faaliyetleri analiz etmeyi ve ilerlemenin önündeki engelleri & fırsatları doğrusal olmayan bir şekilde belirlemeyi temsil ediyor. Sistem, kişisel çalışmalar veya bir ekip ya da organizasyon olarak yapılan iş üzerinde periyodik olarak düşünmeyi ve bundan sonra neye odaklanılacağına karar vermeyi sağlıyor. Temeli ise doğadaki yaşam döngüsüne dayanıyor.