Post Truth Çağda Hayatta Kalma Rehberi

Herhangi bir durum karşısında oluşturduğunuz bir fikrin mantıklı, temelli, hakikatle ilintili yahut tutarlı olmak zorunda olmadığı bir çağda yaşadığınızı düşünün. Hatta fikrinizin o konuyla alakalı olmasına bile gerek yok. Doğruları veya yanlışları konuşmak zorunda değilsiniz. Ben böyle düşünüyorum demeniz yeterli. Hele ki “Bilmem kim de böyle düşünürdü.” derseniz çok daha iyi ve bilmem kimin de gerçekten öyle düşünmesine gerek bile yok. Siz söyleyin yeter. Biri çıkıp da ‘’Hayır bu böyle değil.’’ derse de ‘’Bence!’’ dersiniz. Bence öyle! Zaten önemli olan fikriniz değil. Bu fikirle kaç kişiyi ikna ettiğiniz…

Tüm bunların size ne kadar tanıdık geldiğinin farkındayım. Aslında böyle bir çağda yaşadığınızı hayal etmenize gerek yok. Bu sabah uyanmanız yeterli.

Çünkü bu, tam olarak bugün.

Bugün dünyanın hiçbir yerinde kimsenin bir soruya cevap vermesi gerekmiyor. Yöneltilen sorular üzerine bazı kalıpların beyan edilmesi yeterli. Mesela ‘’X’’ ülkesindeki ‘’Y’’ şehrinin belediye başkanına bir ihaleye karıştığı düşünülen bir yolsuzluk sorulsun. Bu hayali belediye başkanı, ihale hakkında konuşmaya gerek görmez. Onun yerine şöyle demesi yeterlidir; ‘’Biz işimizi aşkla yapıyoruz. Otuz yıl önce şehrimizde kaldırım yoktu. Benim dedem bilmem ne savaşında savaştı. Bu soru düşmanlarımızın bir oyunu vs.’’ Çünkü zaten bunları duymak bizler için gayet yeterli.

Önce şu post truth kelimesine bir tanım getirerek başlayalım. Bu kelime hayatımıza çok yeni girmiş bir kavram gibi gözükse de aslında oldukça uzun bir tarihsel sürecin bugünlük son basamağı. Oldukça politik bir kavram olarak ortaya atılmış olmasına rağmen tüm ilişkilerimize sirayet etmiş durumda; devlet, toplumsal yaşam, sanat… Manası ise şöyle; belirli bir konu üzerinde kamuoyunun belirlenmesinde duyguların ve kişisel kanaatlerin nesnel hakikatlerden daha önemli ve belirleyici olması. Türkçeye ise farklı şekillerde çevrilmiş. Örneğin; ‘’gerçek ötesi’’, ‘’gerçek sonrası’’, ‘’post olgusal’’… Tabii bunların hiçbiri kelimenin tam manasını verebilmek için yeterli değil. Bana kalırsa bu kelime için yapılabilecek en güzel özet ‘’hakikatin gereksizliği’’ olur.

Antik Tapınak Sütunlarından Instagram Postlarına

sosyal medya telefon

Fotoğraf: Tracy Le Blanc

 

Bu post truth çağda ‘’hayatta kalabilmek’’ için sanırım önce buraya nasıl geldiğimizi anlamamız gerekiyor. Ben bu hakikat – perspektif ilişkisini sanat ve biraz da felsefeyle anlatmanın en açıklayıcı yöntem olacağına inanıyorum. Sonuçta sanat, hakikati çekilir kılmaktan başka nedir ki?

Bu noktada bütün bir düşünce tarihinden ve bunun kıyısında şekillenen sanat tarihinden bahsetmek tümü ile mümkün olmayacak ne yazık ki. Fakat hakikate yönelik perspektif meselesinin sanattaki evrimine kaba, sığ ve biraz da avam bile olsa bir bakış atmak, hakikatin manasını tamamen yitirdiği bu post truth çağın anlaşılmasına oldukça yardımcı olacak kanaatindeyim.

Topyekün sanattan ve felsefeden bahsetmek yerine perspektif mefhumunu resim disiplini üzerinden anlatmaya çalışacağım. Antik Yunan’ın Aristocu aşkın formlar fikriyle inşa edilen sütunları, yani bir bakıma gerçekliğin ayrıcalıklı anlar geçişinde ‘’poz’’ verdiği düşüncesi, Kepler ile beraber yerini ayrıcalıklı olmayan, yaşamın içinde içkin olan ‘’herhangi bir anlara’’ bırakmıştır. Bu ikisinin arasında rönesans resminde tanrısal bir bakış açısı ile muhatap oluruz. Bu tanrısal bakış, her zaman tam da olması gereken yerdedir ve insan gözünün sunamayacağı bir perspektif imkanı sunar. Her yerde aynı olan ve bir bakıma her yeri aynı kılan bu ‘’mutlak göz’’ tabii ki bütün bir rönesans için geçerli değildir. Zaten sanat tarihine bakarken zamanın lineer olduğuna inanmak oldukça aldatıcı olur.

İdeaları yakalamaya adanmış bu tanrısal bakış, daha çok güneylilerin, örneğin Botticelli’nin resminde kendini hakim kılmıştır. Yine aynı aralıkta Leibniz’in bakış açısını öznenin elinden alarak nesneye vermesi de sanatta bir kırılma noktası olacaktır. Artık perspektif, nesnenin sonsuzca imkanları üzerindedir ve özne bu imkanlara yerleştiği ölçüde özne olur. Bu da bizi belirli bir ölçüde barok resminin son dönemlerine taşır. Rönesansın kurduğu ve barok ile gelişen bu perspektif, empresyonistler ile yeniden fakat bu sefer kökten bir kırılma yaşar. Bakış açısının nesnelerin içine yerleştirilmesi, kübistlerin kolajı keşfedişi ile bir başka boyut daha kazanır ve nesnelere içkin perspektif anlayışı çağdaş sanat içinde de kendini oldukça verimli bir şekilde ortaya koymaya devam eder.

Çağdaş sanat, oldukça postmodern bir tavırla ilginç bir açık uçluluk sunar. Aslında içinde yaşadığımız durumun kopma noktası da burada gerçekleşir. Sanatın sunduğu nesne merkezli bu perspektif, özneye ‘’Sen ne anlıyorsan o.’’ imkanını tanır. Yahut tanırmış gibi gözükür. Sonuçta nesnenin sonsuzca perspektifi varsa ve özne hangisine yerleşirse yerleşsin ‘’gerçek’’ bir bakış açısına sahip olacaksa hangi yorum yanlış olabilir ki? 

Umberto Eco’nun ‘’Aşırı Yorum’’ tezi, bu fikre büyük oranda karşı çıkar. Çağdaş bir sanat eseri bizlere bir açık uçluluk sunar elbet. Ama sanatçının belirlediği bir alan da olmak zorundadır. Yani doğru, tek olmak zorunda değildir tabii ki. Fakat her şey de doğru olamaz.

Aslına bakarsanız tüm bunları tam olarak şu fikre varmak için anlattım: Sanatta olduğu gibi hemen her alanda perspektifin ‘’sonsuzcalaşması’’ bizleri her konuda gerçeğin önemsizleşmesi yanılgısına itti. En azından ben böyle düşünüyorum. Artık her şey doğru. Hele ki sizin gibi düşünen insanların arasındaysanız. 

Belirli kural ve kaidelere dayanan bilimsel ve dini konularda bile ‘’benceler’’ realitelerden daha kıymetli. İçinde yaşadığımız cam fanuslar bizlere hangi ‘’fikir haplarını’’ yutturuyorsa o insan oluyoruz. 

Yazının başlığında bir hayatta kalma rehberinden bahsettim ve tabii ki bu konuda şahsi bazı önerilerim olacak. 

Öncelikle konfor alanınızdan çıkın. Sadece sizin gibi düşünen insanlarla beraber olmanın size hiçbir katkısı yok. Bir olgu karşısında başka insanların fikirlerine kulak kabartın. Kendi tezlerinizin antitezlerini dinleyin. Güvenilir olmayan hiçbir bilgiye haddinden fazla kıymet vermeyin. Her şeyi sorgulayın. Sosyal medya platformlarının algoritmaları sizleri sistemin içinde tutmaya yöneliktir. Yanlış olduğunu düşündüğünüz bir bilgiye yaptığınız olumsuz bir yorumla bile aslında o bilgiyi ön plana çıkarmış olursunuz. Bu yanlışa kapılmamak için iyi bir dijital medya okur yazarı olmak fazlası ile önemlidir. Bunun için kolayca ulaşabileceğiniz pek çok doğru bilgi internette mevcut. Son olarak da bence en önemlisi zihninizi berraklaştırın. Kendi özgür aklınızı kullanmaktan çekinmeyin ve öğrenmeye aç olun.