Bağımsız sanatçıları sanat profesyonelleri ile buluşturan Mamut Art Project’in 11. edisyonu, 22 Mayıs 2024’te Yapı Kredi bomontiada Galeri ve Kat 4’de kapılarını sanatseverlere açtı. Sergi 26 Mayıs’a kadar görülebilecek.
PlumeMag olarak seçkide yer alan Elif Acar, Nazif Can Akçalı ve Serhat Kır ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.
Keyifli okumalar…
İlk olarak biraz sanat pratiğiniz, serüveniniz ve Mamut Art Project’in bu serüven içerisinde nasıl bir yer tutmasını umduğunuzdan bahseder misiniz?
Elif Acar: Farklı disiplinlerde üretim yapan biriyim, fakat son zamanlarda daha çok resim ve kolaj işlerime ağırlık verdim diyebilirim. Aslında üretim halindeki bu disiplinlerarası durumu seviyorum. Çünkü bir hikayeyi veya düşünceyi anlatmanın çeşitli yolları ve mediumları olabiliyor. Bazen bu resim, bazen video olabilir. Önemli olan aklınızdaki fikri bir şeylere dönüştürme ve yaratma isteği diye düşünüyorum. Mamut Art, takip ettiğim ve önemli bulduğum bir platform. Çünkü bağımsız sanatçılar, hem işlerini geniş kitlelere ulaştırabiliyor hem de farklı sanatçılarla tanışma ve ortak bir heyecanı yaşama imkanı buluyor. Bu edisyonunda yer almaktan çok mutluyum. Böylece sergide yer alacak Diyalog serim ilk defa izleyiciyle buluşacak.
Can Akçalı: Araştırma ve çalışmalarımda gıda endüstrisi, uzun ve sağlıklı yaşam pratikleri, beslenme alışkanlıkları, insan ile insan dışı yaşam formları arasındaki karşılıklı bağımlılıklar, biyoloji ve coğrafya etkileşim halinde. Bir sanatçı olarak yiyecek ve yiyeceğin üretim aşamalarını, bedenimizle yeniden bağlantı kurma aracı olarak görüyor; kimliğimiz, kökenimiz ve geleceğimiz hakkında bize öğretebileceklerine, kendimizi ve doğaya daha iyi anlamaya nasıl katkıda bulunabileceğine odaklanıyorum. Özellikle gıda sistemlerinin ekolojik gerçekliğimizin inşasındaki anlamını sorgulayarak deneysel üretim formatları yaratmayı amaçlıyorum. Mamut Art Project’in bu yılki seçkisinde yer alarak fikirlerimi ve çalışmalarımı paylaşabileceğim için mutlu, bana yeni kapılar açabileceğini bildiğim için de heyecanlıyım.
Serhat Kır: Fotoğraf çalışmalarım da genel olarak hafıza, kolektif bilinç, toplum ve siyaset, ekolojik sorunlar, kent-birey ve iktidar ilişkileri gibi konular üzerine çalışıyorum. Çalışma pratiğim, proje üretim sürecine hazırlanmak ve çalışma sürecinde çeşitli kaynaklardan okumalar, araştırmalar yapmakla başlıyor ve devam ediyor. Hem okuma, araştırma hem fotoğraf çekim sürecim aynı şekilde birbirlerini destekleyerek devam ediyor. Aynı zaman da projeyi geliştirme sürecimde felsefe, sosyoloji, edebiyat, sinema, tarih, mimarlık ve arkeoloji gibi farklı sanat alanlarından da faydalanmaktayım. Bu durum proje geliştirme sürecinde daha farklı ve derinlemesine bakmamı sağlıyor. Bu anlamda; önemli kaynaklarım olarak Georges Didi Huberman’ın Kabuklar ve Griuzu’nun Kokusu, Paul Ricoeur ‘in Zaman Ve Anlatı serisi ve yazıları, Walter Benjamin’in Pasajlar’ı ve tarih yazımı üzerine yazıları ve son olarak da Henri Lefebvre’nin Mekanın Üretimi ve Şehir Hakkı kitaplarını örnek verebilirim. Ve genel olarak tüm bu meseleleri mekanlar, nesneler ve figürler üzerinden anlatmaya çalışıyorum.
Çalışmalarınızda hem içerik hem de pratik olarak çevreye dönük, çevre ile bütüncül bir tavır görüyoruz. İşleriniz ve bu tavrın sebepleri hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz?
Elif Acar: Günlük pratiğimde yürümek, özellikle orman veya deniz kenarında uzun yürüyüşler yapmak var. Yürümenin özgürleştirici bir eylem olduğunu düşünüyorum. Antalya’da yaşadığım için çok şanslı hissediyorum. Çünkü şehrin içinde doğayla temas edebileceğiniz çok yer var. Yürüyüş yapabileceğiniz ormanlar, şehrin içinden girebileceğiniz bir deniz, etrafı dağlarla çevrili inanılmaz güzel bir coğrafyası var. Yürüyüşlerimde bolca izliyorum, dinliyorum ve hep bir şeyler topluyorum; sahil kenarındaki bir taş, dökülmüş yapraklar, kurumuş çiçekler, dallar, ağaç parçaları gibi… Sanırım bu doğayla kurduğum ilişkiyi sürdürme çabamın bir parçası. Çünkü doğadan bir parçayla teması sürdürmek kendimi iyi ve huzurlu hissettiriyor. Yaşam pratiğimin sanat pratiğimle birleşmesi gibi. Bir taraftan da bu parçaların formu, renkleri inanılmaz estetik geliyor. Diyalog serim bu teması sürdürme isteğimden oluştu diyebilirim.
Can Akçalı: Manisa’da tarımla uğraşan bir ailenin çocuğu olarak büyüdüm. Toprak ve ondan elde ettiklerimizle çok yakın geçen çocukluğum, sanatsal pratiğimin de doğal süreçlere yakın bir ilgiyle şekillenmesine neden oldu. Uzun yıllardır uyguladığım sağlıklı ve uzun yaşam (longevity) pratikleri de insanlığın oluşturduğu gıda sistemlerini sorgulattı. Doğal ve gerçek gıda arayışı beni bakterilerle olan simbiyotik ilişkimizi keşfetmeme ve ardından bunu sanat üretimime dahil etmeme olanak sağladı. Tüm yaşam biçimlerinin birbirine bağlı karmaşık bir ağın içinde olması ilgimi çekti. Sirke fermantasyonu süreci üzerindeki araştırmalarım, Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi (CNRS) bünyesinde çalışan bilim insanlarıyla işbirliği içinde gerçekleştirilen projelerimin ortaya çıkmasını sağladı. Dahil olduğum The Gramounce Food & Art Alternative M.A. programı ile de yiyeceğin kültürel, toplumsal ve politik değişimler üzerindeki önemini vurgulayan bir sanat pratiği geliştirmeye çalışıyorum.
Serhat Kır: Uzun dönem kent hafızası, kent birey ilişkisi konuları üzerine çalıştım ve üretimler yaptım. Fotoğraf çalışmalarımı bir araya getirdiğimde herbirinin birbiri ile bir ilişkisi olmasına dikkat ediyorum. Fotoğraf serilerim de her ne kadar farklı isim ve serilerden oluşsa da bir üçleme olarak ele alır ve beraber üretmeye çalışırım. Bütüncül tavrımın en dikkat çekici tarafı ise her projemde anlatmak istediğim meseleyi sırasıyla mekanlar, nesneler ve figürler ile anlatmaya çalışırım. Mekanların her zaman ön planda olması bütüncül tavrı ve de projeler arasından ilişki kurma eylemimi güçlendiriyor. Bu konular üzerine çalışma nedenim ise güncel meseleleri ele almak, o mesele ne ise onun içinde yer alan bir birey olarak, bu konular hakkında eleştirel ve de kendime has eleştirel bir dil ile dile getirmek. Yaşanılan her şeyin benim bir parçam olması, benim derdim olması o konuyu uzun süreli, samimi bir şekilde çalışmamı sağlıyor. Aynı zamanda mekan, nesne ve figürler ile kurduğum ilişkide önce bir iletişim ve zihinsel bir süreç olması gerekiyor. Eğer ki kendi içimde bu bütünlük yoksa o fotoğrafı çekmem. Fotoğrafını çektiğim konu ve mekanlara kendimi ait hissetmezsem o projenin içinde olmayı bırakıp iptal ederim.
Mamut Art Project 2024 edisyonu sonrası için ne gibi hayalleriniz var? Sizleri bir daha neler yaparken seyredeceğiz?
Elif Acar: Şimdilerde yeni bir seriye başlama aşamasındayım. Fikir aşamasını geliştirmeye çalışıyorum, düşündükçe daha detaylı şekillenmeye başlıyor. Yine doğayla temasımı sürdürdüğüm işler olacak.
Can Akçalı: Mamut Art Project 2024 sonrası, öncelikle Madrid’te “yiyecek ve sanat” alanında çalışan sanatçı grubumuzla düzenleyeceğimiz bir sergi olacak. Farklı beslenme alışkanlıklarına sahip bireylerin yiyecek artıklarıyla ürettiğim bakteriyel ekosistemlerden oluşan bir projem orada sergilenecek. Bu projenin üretiminde kullandığım teknik üzerine Madrid’deki sanatseverlerle bir atölye gerçekleştireceğim. Önümüzdeki dönemde ise Longevity pratikleri üzerinden fütürist bir mutfak yaratma düşüncesi üzerine çalışıyor olacağım. Türk yemek kültürü, fermente yiyecekler, Anadolu’nun en eski tarım bölgeleri, sürdürülebilir bahçe uygulamaları gelecekte planladığım projelerin konuları arasında olacak. Henüz düşünme aşamasında olan, Gediz Nehri havzasında yemek ve sanat üzerine bir sanatçı rezidansını hayata geçirmek de planlarım arasında.
Serhat Kır: Halihazırda 2-3 yıldır ismini Albert Camus’un Büyüyen Taş isimli öykü kitabından ve öyküsünden alan bir projem üzerine çalışıyorum. Bu projem ile Türkiye’nin çeşitli coğrafyalarına otobüs ve tren yolculukları yapıyorum. Projem için önce bir rota oluşturuyor, sonrasında da gittiğim şehirlerde projeme dair aradığım şeyler için gezilerim, fotoğraf çekme pratiğim rastlantısal karşılaşmalar ile oluyor. İlerleyen zamanlarda da İç Anadolu coğrafyası için oluşturduğum rotayı da yapıp bitirdikten sonra, ilk solo sergim olarak izleyiciler ile buluşturmak gibi bir hayalim var. Bir başka hayalim ise uzun süredir yapmak istediğim, daha önce 212 Fotoğraf İstanbul festivalinin fotoğraf ödülünü alan, İrlanda Belfast Fotoğraf Festivali’nde finale kalan ve çeşitli galerilerde sergilediğim Neredeyse Hatırlıyorum isimli fotoğraf projemi kitaplaştırmak istiyorum. Tabii ki bunları yapmayı planlarken yeni fotoğraf serileri için de çalışmaya devam ediyorum.
PlumeMag olarak temelde sürdürülebilir yaşam trendleri üzerine eğiliyoruz. Sürdürülebilirlik hakkında görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Elif Acar: Sürdürülebilirlik benim önemsediğim ve kendi yaşam pratiğimde de uygulamaya çalıştığım bir şey. Tüketimin her alanında mümkün olduğunca hassasiyet gösteriyorum. Kendimce uyguladığım şeyler var; mahallemde kurulan yerel pazarda köylünün getirdiği ürünlerle alışverişimi yapmak ve bu alışverişlerimde kendi bez çantalarımı kullanmak, butik üreticilerden kişisel bakım ihtiyaçlarımı doğal ürünlerle karşılamak, ped yerine regl kabı kullanmak, yine streç film yerine saklama kabı kullanmak, çoğunlukla geri-ileri dönüştürülmüş ürünleri tercih etmek gibi… Tabii bir de çok uzun zamandır vegan bir yaşam sürdürdüğümü söyleyebilirim; bu sürdürülebilirlik adına değil tamamıyla etik bir yerden bakarak şekillendirdiğim yaşam biçimim. Fakat beslenme biçimlerimizin de iklim krizinde ne kadar büyük bir rol oynadığını artık hepimiz biliyoruz. İnsan türü olarak çok fazlayız ve maalesef ki doğaya ciddi hasar veren bir türüz. İklim kriziyle başbaşayız.
Ekolojik bir yaşam ve sürdürülebilir bir hayat tarzı ile hem kendi türümüzü hem de diğer canlı türlerinin hayatını korumuş olacağız. Doğayı kendimden ayrı bir şey olarak görmüyorum. Ben de doğayla birlikte diğer canlılar gibi varlığımı sürdürmeye çalışan bir canlıyım. Bence insanın kendini doğadan, diğer canlı türlerinden ayrı ve daha üstün bir canlı olarak görmesi en büyük yanılgı. Varlığa ilişkin konumlarımız ona nasıl davrandığımızı gösteriyor. İnsanın dünyayı konumlandırdığı pozisyon iklim krizinin en büyük sebebi. Çünkü onu tüketilir bir kaynak olarak görüyoruz ve bu çok normalmiş gibi algılanıyor. Halbuki, bu ekosistemin bir parçasıyız. Başka türlere zarar verdikçe, yok ettikçe biz de yok oluşa doğru gideceğiz. Çevre ve tüketim bilincinin toplumun geneline yayılması için yöntemler geliştirilmeli. Buna dair çok daha fazla pratikler edinmeliyiz…
Serhat Kır: Bir şeylerin ruhunun olması gerektiğine çok inanıyorum. Ve de her şeyin çok hızlı şekilde tüketilmesini, her şeye çok fazla sahip olmak ve sahip olma isteğini bu ruhu yok eden ve tüketen bir unsur olarak düşünüyorum. Etrafımda bulunan ya da kullanılan bir nesnenin benim için bir paylaşımına ve uzun zaman tüketime karşı birlikte paylaşım sürecine çok değer veriyorum. Bu yüzden mimarlıktan ve bazı mimarların çevre ve coğrafya ile de olan ilişkilerini düşünerek çokça benimsediğim ‘’az çoktur’’ sözü ile düşüncelerimi ve tavrımı dile getirmiş olayım.
Elif Acar Kimdir?
Antalya’da yaşayan sanatçı, lisans eğitimini 2007 yılında Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü’nde, bölüm birinciliği ile tamamladı. Çocuklarla yaratıcı drama ve P4C (çocuklarla felsefe), sanat atölyeleri yürütüyor. Farklı disiplinler ile çalışmış olmanın verdiği farklı deneyimleri yaşamayı ve üretimde bu çoğalma/genişleme halini seviyor. Seçkisi Diyalog, günlük rutinini oluşturan orman/doğa yürüyüşlerinde temas ettiği ağaçların, kuşların, taşların, bitkilerin; kısacası doğaya ait olanla kurduğu ilişki, bir diyalog halinin soyutlaması. Yürüyüşlerinde topladığı kurumuş dal parçaları, palmiye ağacı kabukları, kurumuş bitkiler, taş, toprak vb. bu seriyi oluştururken hem materyal hem araç olmuş. Dal parçalarını boyayı sürmek için bir fırça gibi kullanması, palmiye kabuklarını kağıtlarla ve akrilik boyalarla birleştirerek kompozisyonlar oluşturması seriyi bir araya getirmiş. Farklı malzemeleri ve teknikleri kullanarak oluşturduğu kompozisyonlarla, doğayla kurduğu bu diyaloğu sürdürüyor.
Nazif Can Akçalı Kimdir?
Türk-Fransız sanatçı Nazif Can Akçalı, 2016 yılında Galatasaray Lisesi’nden; 2021 yılında Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel iletişim Tasarım Programı’ndan mezun oldu. Yüksek lisans eğitimine Fransa’da, École Supérieure d’Art / Tourcoing’da devam eden sanatçı aynı zamanda The Gramounce Food & Art Alternative M.A. programında da eğitimini sürdürmektedir. Çalışmalarında uzun yaşam pratikleriyle yiyeceklerin insan yaşamındaki yerini, toplumsal ve kültürel değişimlerdeki rolünü sorgulayan Akçalı, halk arasında “sirke anası” olarak bilinen Mycoderma aceti adlı biyofilmi, elma sirkesi fermantasyonu sürecinde takip ediyor. Gıda oluşumunda çok önemli yere sahip bakterilerin, bu süreçte aldıkları formlara odaklanan fotoğraf serisi; yeryüzündeki canlıların birbirine olan bağımlılığına, varlığımızın da birlikte yaşama yeteneğimize bağlı olduğuna işaret ediyor.
Serhat Kır Kimdir?
Serhat Kır, 2012 yılında lisans eğitimini Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf ve Grafik Sanatlar Bölümü’nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrası Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Fotoğraf Bölümü’nde eğitimine devam etti ve 2018 yılında Kurgusal Yaklaşımlarda Mekân Kavramı isimli teziyle mezun oldu. Çalışmalarında çağdaş belgesel fotoğrafına dair yaklaşım biçimi ile birlikte kişisel hikayeler ve deneyimlemelerine de yer vermektedir. Kendi deyimiyle konu ile kurduğu ilişki yarı belgesel yarı kurgusal bir tasarım süreci olarak da nitelendirilebilmektedir. PLATFORM by GAPO’nun bir üyesidir. Proje seçkisinde insan ve doğa ilişkisinin tartışıldığı, coğrafi ve ekolojik değeri açısından önemli bir yere sahip olan Melet Havzası’na odaklanıyor. Bu havzanın bitiş noktası olan deniz kıyısı ve havza boyunca yer alan, alanlar dönüşüm ya da kullanılabilir mekanlar olarak kullanıma açılıyor. Değişim ile birlikte mekanın, arazinin bilinen görsel referanslarının hatırlanmasını engelleyen bir kayıtsızlık ile izleyici algılama eyleminin dışında bırakılıyor. Bu fotoğraf projesi insan eli ile yapılan coğrafi ve ekolojik değişimleri değişen, tükenen mekanlar ve bazı nesneler yolu ile eleştirel biçimde ele almakta aynı zamanda toprak mülkiyeti, kullanım özerkliği ve de dönüşüm meselelerini tartışmaya açıyor.