Bahçeşehir Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon Bölümü kurucu başkanlığını üstlenen Prof. Dr. Nazlı Eda Noyan, Animasyon Kadınları Derneğinin (Anika) kuruculuğu ile çalışmalarına devam ediyor.
Anika, yeni kurulmuş taptaze bir dernek gibi görünse de aslında tohumlarının çok daha önce atılmış olduğunu görüyoruz. Prof. Dr. Nazlı Eda Noyan “Animasyon Kadınları” başlığı altında, sektörde çalışan kadınlar ile yaptığı röportajları Animasyon Kadınları web sitesinde bir araya getiriyor. Bu platform bugün kurulan Anika derneğinin temelini oluşturuyor.
Türkiye’de diğer birçok alanda olduğu gibi erkek bölgesi olarak bilinen animasyonda da kadınların görünürlüğünü artırmak, animasyonun her alanında kadınların varlığını güçlendirmek isteyen Animasyon Kadınları Derneği, kadınların desteği ile hızla büyüyor.
Biz de Prof. Dr. Nazlı Eda Noyan ile animasyon ve Anika üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
“Çizimlerimin Hareketlenme Duygusu Bana Büyüleyici Geldi”
Animasyon ve çizgi film denince akla gelen kıymetli isimlerden birisiniz. Plumemag okuyucularımız için bize biraz kendinizden ve animasyon yolculuğunuzdan bahsedebilir misiniz?
Türkiye’de animasyon alanında akla hemen gelmeyen ya da tanınmayan o kadar çok kıymetli insan var ki. Değer verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Çocukluğumdan itibaren sinema benim hayatımda çok önemli bir yere sahipti. Ailemde özellikle babam bize izlediği filmleri ve okuduğu kitapları anlatırdı. O zamanlar, akşamları elektrik kesintileri uygulanırdı. TV’nin de olmadığı akşam sohbetlerinde bu hikayeleri dinleyip zihnimde canlandırırdım. Sonra video kasetler ile babamın anlattığı filmleri tekrar tekrar izledim. Büyüdüğüm İzmir’de yazları yazlık sinemalarda kayan yıldızların altında sosyal bir eğlence olarak sinema da benim için büyük bir mutluluk ve heyecan kaynağı oldu.
Grafik tasarım eğitimi aldığım Güzel Sanatlar Fakültesinde de sinema hep atıfta bulunulan en yeni ve kapsayıcı sanat disipliniydi. Grafik tasarım ve sinemanın ara kesitinde animasyon olduğunu kavramam uzun sürmedi. Buraya kadar olan kısım sinema ve animasyonu tüketen Nazlı’yı tarif ediyor. Bu arada film izlemek dışında, çizmeyle ve özellikle çizgi roman okumayla geçen bir çocukluk ve gençliğim oldu. Ama bir noktada yaptığım çizimlerin ve tasarımların hareketlenmesi duygusu ve hikayelerimi zamana yayarak ses ve müziği eşliğinde anlatma fikri bana büyüleyici geldi, içimde bir kıvılcım çaktı.
İlk kısa filmlerimle – filmlerimizle (eşim Dağhan Celayir ile ortaklaşa) önemli ödüller aldık. Bu da çok motive edici oldu. Sonra Cemal ve Meral Erez, Tan Oral hocalarımız ile harlayan bir ateşe dönüştü. Özellikle Cemal Erez ile sohbetlerimiz beni çok zenginleştirmiştir sanat ve hayat konusunda. Bahçeşehir Üniversitesinde Çizgi Film Animasyon Bölümü açma görevi verildiğinde havalara uçtum desem abartmış olmam. Sonra ANİMİST İstanbul Animasyon Festivali ve Platformu; uluslararası ve ulusal farklı animasyon projeleri, kendi yapım şirketimi kurmam, Efekt VFX Günleri ve Büyük Umutlar gibi çizgi roman projeleri ile ilerledi hikayem. Artık hayatımın projeleri olarak Annecy MIFA’ya kabul edilmiş ve TC Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğini almış ilk uzun metraj animasyon filmim Kız Kardeşlerin Masalı’nı, ANİMİST İstanbul Animasyon Platformu’nu, ANiKA’yı ve animasyon sektörünün ülkemizde “sağlıklı şekilde” gelişmesine katkı sunmayı görüyorum.
“Bu Yarışı Geriden Gelip Yakalamaya Çalışıyoruz”
Ülkemizdeki animasyon ve çizgi filmin geldiği yeri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunu bir bayrak yarışı gibi görürsek piste geç çıkıp, düşüp, vazgeçip, tekrar dönüş yapmışız ve şu anda yarışı epey geriden gelip yakalamaya çalışıyoruz gibi geliyor. Yarışçılarımız arasında çok niteliklileri olsa da bu kadar geriden gelirken destek şart.
Bu benzetmeyi biraz daha açmak isterim: Animasyon dünyada ve ülkemizde öncelikle mucitlerin ve karikatüristlerin var ettiği bir disiplin. Sonra reklam ve eğlence sektörleri ile yürüyor. Bizde sektörleşmenin öyle ya da böyle en hızlı olduğu reklamcılıkta filizlendiğini söyleyebiliriz. Bunun pek çok sebebinden biri de Amerikan hegemonyasının sinemaya sirayet ettiği gibi daha lokal kalan reklama işleyememesi. Birkaç tekil çizerin girişimleri dışında, ilk yaratıcı örnekler ve ekipler de burada. Sonra çok büyük bir girişim geliyor ki şayet başarılı olsaydı tüm tarihimizi değiştirebilirdi.
Turgut Demirağ’ın yapımcılığında “Evvel Zaman İçinde” ilk uzun metraj animasyonu onca yıllık kocaman bir ekibin emeğine rağmen MGM stüdyolarında yanıp kaybolunca animasyon alanındaki büyük bütçeli bol emekli, uzun süreçli yatırımlar ve girişimler duruyor. Ta ki reklam ve özel projelere yönelen ARGE’sini de kendi çalışan birkaç tekil stüdyo ve ekip ile TRT Çocuk açılana ve bu kanala proje yapmak üzere kurulan animasyon stüdyolarına kadar. Bunlar da dönüm noktaları elbette. Bu arada Türkiye’de çizgi roman, illüstrasyon içeren çocuk ve yetişkin dergileri, çocuk kitapları, alanımızda açılan dernek, festival ve ödüllerde de gelişme görüyoruz. Gişesi iyi uzun metraj projeler, oyun sektöründeki dinamizm de olumlu gelişmeler. Ancak tüm bu saydıklarım yeterli ve sağlıkla sürdürülebilir olamıyor. Sektörde sürdürülebilir kültür politikaları, destekler ve farkındalığın artması, yetkin insan kaynağı yetiştirip burada tutabilmek gerekli. Ama tüm bunlar kapsayıcı ve eşitlikçi bir anlayışla olmalı.
Kişisel bakış açımla ifade edecek olursam büyürken TV’de Japon, Amerikan, Belçikalı pek çok farklı kültürün üretimlerinden beslendik. Ancak orada biz yoktuk. Nitelikli yerli kanallarımızda yayınlanan çocuk yapımlarının arasında nitelikli yerel hikayeler ve yerli animasyon yapımları da çok yakışırdı aslında. Bir de Türkiye’de animasyon hala fazlaca “çocuk işi” olarak görülüyor. Yayıncısı da “bir tane” denebilecek düzeyde. Oysa animasyonlar dünyada gençlere ve yetişkinlere de hitap eder nitelikte ve yayıncıları da çok çeşitli. Bizim de tür, hedef kitle ve yayıncı anlamında çeşitliliğe ihtiyacımız var.
“Animasyonda Fosilleşmiş Bir ‘Erkek İşi’ Algısı Yaygın!”
Animasyon Kadınları Derneği “ANiKA”nasıl ve hangi amaçlarla doğdu? Gerekli destekleri bulabildiniz mi? Sponsorunuz var mı mesela?
Türkiye’deki Animasyon Kadınları, animasyonunkadinlari.org adresinden erişilebilen, Türk animasyon endüstrisindeki çeşitli kadın profesyonellerle yapılan bir dizi röportajı içeren bir web sitesi, kapsamlı bir çevrimiçi arşiv olarak 2014’de başladı. Bu röportajlar animasyon bağlamında senaristlik, yapımcılık, akademisyenlik ve animatörlük, görsel efekt gibi çeşitli rolleri kapsıyordu. Proje, sadece bu canlı sektördeki kadınların katkılarını belgelemek ve kutlamakla kalmadı, aynı zamanda bir topluluk duygusu oluşturmayı ve sektör içinde görünürlüğü artırmayı amaçladı.
Bacasız endüstri olarak adlandırılan kreatif endüstriler hızla güçlenen, ülkemizde de önemi gittikçe anlaşılan, ekonomik, kültürel katma değeri müthiş yüksek bir alan. Bu alanın olmazsa olmazı teknoloji, tasarım, büyük maliyetler, uzun süreçler bir araya gelince ne yazık ki kemikleşmiş – kemikleşmiş ne kelime, fosilleşmiş “bu bir erkek işi” algısı yaygın!
Oysa kapsayıcı ve eşit temsilin olduğu bir ekip arkadaşlığı kültürü ile çok daha zenginleşen ve verim alınan bir endüstri olabilir. Bunu bilimsel araştırmalar da söylüyor. Bir de bunların üzerine ekonomik, ekolojik ve organizasyonel sürdürülebilirlik gelince kadının eşit şekilde tasarlayan, karar veren ve yöneten olduğu bir dünyaya ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Yola çıkarken en büyük rol modelimiz Animated Women UK ve WIA oldu. WIA’nın web sitesinde yer alan şu mottoyu önemli buluyorum: “Başladığımız yere bakıp ne kadar yol kat ettiğimizi görerek, ne kadar daha ileri gitmemiz gerektiğini sağlam bir temele oturmuş oluyoruz.” Biz de sektördeki kadınlara yer vererek “biz buradaydık ve buradayız!” diyoruz.
Bunlar dışında, Türkiye bağlamında akademik çalışmalarım sonucunda ortaya çıkan bulgular ve Women of Animation – WIA’nın ABD’de yürüttüğü araştırmaların sonucu örtüşerek bize “animasyon eğitimi alanların yarıdan fazlasının kadın olmasına rağmen iş gücüne karışan kadınların oranı üçte bire düştüğünü” gösteriyor. Bunun sebepleri nedir? Tabi, tahmin edilebilir sebepleri var. Kadınlar fazlasıyla uygun olsalar da iş pozisyonlarına başvurmuyorlar. Çekingen ve güvensizler, kendilerinin ve yapabileceklerinin farkında değiller. Rol modelleri az. Başarılı olan kadınlar bilinmiyor. Çalışma koşulları durumu zorlaştırıyor. Aile, ev, çocuk ve yaşlı bakımı sorumluluğu genel endüstri tarafından desteklenmiyor. Ücretlerde adaletsizlik söz konusu.
Dijital köklerinden evrildikten sonra, animasyonunkadinlari.org Şubat 2024’de gururla ANiKA’ya dönüştü ve artık resmi bir dernek oldu. Bu kritik gelişme, sektördeki cinsiyet ve ücret farkı, eşitlik, aile sorumlulukları, çalışma koşulları ve kötüye kullanım gibi önemli konuları ele alma adanmışlığımızı simgeliyor. ANiKA’da özetini verdiğim tablo hakkında her yaştan kadınla buluşup onları dinleyerek ciddiyetle bir durum tespiti yapmak istiyoruz. Güncel verileri toplamak, analiz etmek, kısa ve uzun vadede etkili çözüm üretmek istiyoruz. Bunun dışında mentorluk programı ile her seviye ve yaştan kadına farklı konularda destek, network, öğrencilere burs, yurtdışı bağlantıları için olanaklar sunmak istiyoruz. Her şey bir yana yan yana olmak, birbiriyle dertleşmek, yalnız olmadığını bilmek iyi geliyor hepimize. Bunu ilk toplantımıza olan katılımdan, farklı şehirlerden kalkıp gelenlerden ve yorumlardan net şekilde anladık.
Elbette bunları yapabilmek için en önemli destek moral, görünür kılmak, sesini duyurmak. Ekonomik destek de şart. Şu anda kadar ANiKA’nın temellerini atan farklı projelerde örneğin 2020 ve 2023 yıllarında, ANİMİST İstanbul Animasyon Festivali ve Platformu olarak Bahçeşehir Üniversitesi çatısı altında British Council’ın desteğiyle kadınların animasyondaki çalışmalarını “animasyonda kadın gücü” mottosu ile vurguladık. Ayrıca, İstanbul’da Kasım 2023’te EFEKT VFX Günleri’nin bir parçası olarak “VFX’in Kadınları” yuvarlak masasını düzenleyerek proaktif duruşunu gösterdik. Bu etkinlik, Fransız Kültür Ataşesi, İstanbul Sinema Müzesi ve BAU Çizgi Film ve Animasyon Bölümü ile ortaklaşa düzenlendi ve VFX’te kadınların karşılaştığı zorluklar ve fırsatlar hakkında tartışmak için kritik bir forum olarak hizmet etti. Ayrıca yine Bahçeşehir Üniversitesi’nin Çizgi Film ve Animasyon Bölümü öncülüğünde, Arkabahçe Yayınevi ortaklığında yürüttüğümüz ANIMIST Çizgi Roman Yarışmasında çizgi romandaki kadınlara ve hikayelerine destek olmaya çalıştık.
Henüz çok yeni ulusal ve uluslararası iş birlikleri ve proje girişimlerinde bulunduk. Gelen sonuçlara göre rotamız netleşecek ancak pek çok hayalimiz var. Destek ve projelere açığız.
ANİKA olarak yakın zamanda gerçekleştirmeyi planladığınız etkinlikleriniz nelerdir?
ANiKA, animasyon alanındaki kadınları desteklemeyi ve güçlendirmeyi amaçlayarak somut değişikliklere yönelik savunuculuk yapmayı hedefliyor. Kısa ve uzun vadeli hedeflerimiz arasında kadınlara teknik eğitimler vermek; nitelikli staj duyurularına aracılık etmek, iş başvurusu, uluslararası görünürlük, fonlama, network oluşturma gibi konularda mentorluk programı geliştirmek, vizyon, cesaret ve moral etkinlikleri yapmak var.
Derneğe nasıl üye olabiliriz? Etkinlikleri takip edebileceğimiz bir platformunuz var mı?
Elbette, birçok platformdan bizi takip edebilirsiniz. Öncelikle web sitesi olmak üzere @anika_womenofanimation isimli Instagram adresimiz ve Linkedin hesabımız da var.
“Durursak Düşeriz!”
Yurt dışında bu işler nasıl yapılıyor? Bizlerin de bu konuda ilerleyebilmesi için nelere ihtiyacımız var?
Günümüzde sektördeki bazı arkadaşlarımdan da aynı benzetmeyi duydum. Bunu ben de zaman zaman hissediyorum. “Durursak düşeriz” diyorlar. Müthiş bir mücadele, azim ve tutku ile sürüyor. Ancak hep yola devam etmemiz lazım, bu yorucu, yıpratıcı ve sadece hayatta kalmayı sağlayan ve sağlıklı gelişimi, ilerlemeyi engelleyen bir durum. Şöyle ki, tekerlek yolda ilerliyor, durursa yana devrilecek. Ama bu yol çok virajlı. Her an yoldan çıkma, devrilme ihtimaliniz var. Artık bizim tek bir tekerlek değil de dörtlüyü tamamlamış, kasası, motoru, koltukları, direksiyonu ve benzini olan bir araba olmamız gerekiyor. Bu ekip, desek, yetkinlik, vizyon demek. Yurtdışında belli başlı ülkelerde bunu görüyoruz orada arada lastik patlıyor ya da benzin bitebiliyor elbette ama sistem bunu da çözebiliyor altyapısı ile.
Animasyon ve kadın çocuk bağlamında ilişkilendiriliyor. Kadınları senarist ve yapımcı olarak görebiliyoruz. Ancak çocuk işi basite indirgeme nedeni gibi görülüyor. Çocuk işi yapan Disney’in neredeyse yüz yıl önce kurduğu altyapıyı ve özeni bulamıyoruz. Oysa Ursula K. Le Guin’in çok anlamlı bir sözü var: Elbette, çok basit, çocuklar için yazmak. Aynı onları büyütmek kadar basit”. Bu iş oldukça zevkli ve renkli görünse de müthiş bir sistem gerekiyor.
ARGE çok ama çok önemli. Her projeye de bununla başlanıyor zaten. Teknik ve teknoloji ile doğrudan bağlantılıyız. Uluslararası stüdyolar buna yatırım yapıyorlar. Yeni teknoloji ve sinema ile hikâye anlatmanın sınırsızlığı çok cezbedici ama bunlara hakim olmalıyız. Sadece ithal etmekle olmuyor. Animasyon ARGE’sini, deneyselliği ve arayışı desteklemeli, fırsatlar vermeliyiz. Animasyon start-upları ve girişimciliği de desteklenmeli. Bayrak yarışında kaybettiğimiz zamanı ancak böyle kazanırız.
Animasyon ve çizgi filmde bizleri nasıl bir gelecek bekliyor? Öngörüleriniz nelerdir?
Animasyonun kapsadığı alan çok geniş, sınırsız. VFX heyecan verici bir alan. Sürdürülebilirlik konusu kaçınılmaz olarak karşımıza çıkacak. Peki sürdürülebilirlik kadınsız mümkün mü? Elbette değil! Kadın demek sürdürülebilirlik demek! Ekolojik, ekonomik, sistemsel, içerik olarak sürdürülebilirliği anlamalı ve benimsemeliyiz. Tabi bir de yapak zekâ var!
“AI Değil, İnsanların Değer Sistemindeki Çöküş Korkutucu Olan.”
Yapay zekâ konusunda fikirleriniz nelerdir? Karakter tasarımı, senaryo yazımı hatta ufaktan animasyon yapımı üzerinde ilerlemeler olduğunu görüyoruz. Bu kreatif sektörü nasıl etkiler?
Bu konu hakkında çok karamsar ya da iyimser değilim. Zira teknolojiyi seven ve onu bir araç olarak benimsemiş bir yapım ve çalışma alanım var. Her şeyi teknolojiye bırakmadığım bir yetkinliğe sahibim. Şayet sadece ona güvenerek iş yapıyor olsaydım güçsüzleşir ve endişe ederdim. Burada musluğun başında kimin olduğu ve teknolojiyi kimin yönettiği önemli.
Dünyada tek değer güç ve para olunca sağlık ve ekoloji gibi çok önemli konulara müthiş fayda sağlayan bir bilimsel ilerleme canavar gibi görünüyor. Oysa değer sistemimiz sağlam ve iyilik, vicdan, saygı ve sevgi, doğa yani insan değil de hayatın kendisi önceliğimiz olsa korkulacak bir şey olmayacaktı. AI değil de insanların değer sistemindeki çöküş korkutucu olan. Orayı sağlamlaştıran projelere eğilmeliyiz. Sadece izleyici olmamalıyız. İşi sadece AI’a bırakmamalı ve kendimizi yetkinlik ve değer sistemi olarak geliştirmeye devam etmeliyiz. Bu söylediklerim genel bir bakış sunsa da animasyon için aynen geçerli.
Son olarak eklemek ve söylemek istediğiniz şeyler var mıdır?
ANİKA’yı merak edip kendini ifade etme fırsatı tanıdığınız için çok teşekkürler. Aramıza katılmak ve katkı sunmak isteyenleri heyecanla bekliyoruz. Colette’in dediği gibi unutmayalım ki “kalemi tutan el, tarihi yazar.” Bizim yazacaklarımız, kalem ve kağıdımız çoktan hazır, artık onun tutma vaktimiz geldi. Ayrıca feminist bir filtre gerekiyor artık. “Kadın gibi yapmak” gerekiyor.