Kelimelerin Yankıları Var | Simbart Projects

Kelimelerin Yankıları Var | Simbart Projects

Binlerce yıl önce Yukarı Mezopotamya’nın bir yerinde bir kişiyle beraber bir ağaç kovuğunu paylaştığınızı hayal edin. Dünya diye bildiğiniz yer, eviniz ile bir kere cesaret edip birkaç kilometre yürüyerek vardığınız tepe arasından ibaret. Kovuğu paylaştığınız arkadaşınızla konuşurken “tepe” dediğinizde bu, mutlaka karşınızda duran o tepe olacaktır. Yahut “kaya” dediğiniz zaman muhakkak ki “dünya” diye bildiğiniz yerdeki o tek kayadan bahsediyorsunuzdur. 

Daha sonra dünyanız genişleyecek ve yeni kayalar, yeni tepeler, yeni insanlar ile karşılaşacaksınız. Bu andan sonra “kaya” dendiğinde tikel olarak tek bir kayadan değil, karşılaşılmış bütün kayaları üzerinde taşıyan idealize edilmiş kavramsal bir kayadan bahsediliyordur. 

Kayanın bütün zihinlerdeki imgesi, her zihin için değişken ve zamansal olarak akışkan olacak ve artık asla aynı kayadan söz edilemeyecektir. Zihnimiz bununla başa çıkabilmek, anlamak ve anlatabilmek için algısal örgütlenmeye başvurur. Basitçe yapısal olarak kavramsal kayaya benzeyen unsurları “kayalar” grubuna koyarız. Fakat bu da öyle her zaman doğru çalışmaz… 

Ulus Baker bu hususta bize yardımcı olabilecek harika bir örnek verir. Bir yük beygiri ile karşılaştığımızda ona “at” deriz. Oysa bir yük beygiri hemen her açıdan bir eşek ile çok daha büyük bir benzerlik taşır. Yani bir yük beygirinden bahsederken bir attan çok eşekten bahsediyoruzdur.

Kelimelerin Yankıları Var sergisinin küratöryel metninde tüm bu meseleyi özetleyebilmek için Wittgenstein’e atıf yapılır;

“Biz bir kimseye bir duyguyu bildirdiğimizde, karşı tarafta ne vuku bulduğunu asla bilemeyiz. Bizim ondan alabileceğimiz her şey, bizimkine mukabil bir deneyimdir. Ve kelimelerle ilettiğimiz duygularımızın karşı tarafın deneyimi karşısında birebir örtüşmesi söz konusu değildir.”

Kelimelerin Yankıları Var | Simbart Projects
Fotoğraf: Kelimelerin Yankıları Var, Dilara Göl, Simbart Projects

Dilara Göl, “yankılar” ile “şeylerin” zihinlerdeki bu sonsuzca çok sesli varoluşuna işaret eder. İmgelerin zihinlerde yeniden yaratılmış görünümler olduğu ve her imgenin ruhunda bir görme biçiminin yattığı düşünüldüğünde Göl, sanatın varlığına imkan veren mefhumun sanatını yapmış olur. Yani Kelimelerin Yankıları Var, kendinden bahseden bir gösteri olarak da algılanabilir. Bir bağlamda seçki kendi varlığını ifşa eder. 

Her imgenin mecburen biraz otobiyografik olduğundan bahsetmeye gerek yok sanıyorum. Böylece sergide halihazırda birer imge olan bazı “kelimelerin” sanatçının zihnindeki o anlık izdüşümünü seyrederiz: Gece, zaman, kök, uzak, kül, nefes, iz, düş, kuyu ve toprak…

“O anlık izdüşüm” cümlesi bizler için varoluşçu bir sohbetin kapılarını aralıyor. Nitekim sanatçının işleri, kendisini her an yeniden üreten zihnindeki birer fotoğraf karelerinden ibaret. Kelimelerin yankılarının donduğu tek bir anın estetize edilerek yeniden üretilmesi… Fakat neyse ki bu potansiyel, ona nazar eden her gözle yeniden canlanıyor ve Dilara Göl’ün işleri her zihindeki bir başka karşılaşmasında yankılarına devam ediyor.

Dilara Göl’ün Simbart Projects’te gerçekleşen ikinci kişisel sergisi olan Kelimelerin Yankıları Var başlıklı seçkisi, 29 Nisan’a kadar galerinin Çukurcuma’daki mekanında görülebilir.

Kapak Fotoğrafı: Kelimelerin Yankıları Var, Dilara Göl, Simbart Projects