İnsan Müsveddesi: Ragıp Ertuğrul ile Tiyatro Sohbeti

İnsan Müsveddesi: Ragıp Ertuğrul ile Tiyatro Sohbeti

İzmir Konak’ta bulunan ve eski Konak Sineması’nın yerinde faaliyet gösteren Nazım Hikmet Kültür Merkezi, yeni sezona harika bir giriş yaptı. Biz de 22 Ekim akşamı orada sergilenen İnsan Müsveddesi oyununu izleme ve oyunun yönetmeni Ragıp Ertuğrul ile sohbet etme imkanını yakalayınca kaçırmadık. İşte Ragıp Ertuğrul röportajımız…

İsterseniz önce Ragıp Ertuğrul’u tanıyarak başlayalım. Bugün Ragıp Ertuğrul denince akıllara ne geliyor?

İnsan Müsveddesi: Ragıp Ertuğrul ile Tiyatro Sohbeti
Ragıp Ertuğrul ile Tiyatro Sohbeti: Ragıp Ertuğrul kimdir?

İstanbul doğumluyum. Lisans eğitimim Mimar Sinan Üniversitesi İstatistik Bölümünde tamamladım. Tiyatroya Tevfik Gelenbe Tiyatrosunda oyunculuk yaparak başladım. İlk yevmiyemi oyunculuk yaparak kazandım. 

Fakat sürdürülebilir bir ekonomi için profesyonel hayata atılmak zorundaydım. O sebeple oyunculuğa devam edemedim. Sonrasında büyük bir şans eseri Zehra İpşiroğlu tarafından açılan İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji üzerine Master yapma imkanım oldu. Ben de o bölümün ilk öğrencilerinden biri oldum. Güzel bir eğitim sonrasında 1999’dan itibaren çeşitli yayınlarda tiyatro eleştirisi yazdım.

Ayrıca 2016 yılında Türk Tiyatrosu’nun önemli isimlerinden Dilek Türker’in bir biyografisi olan Soytariçe’yi kaleme aldım. 

2018 yılında ise Gökay Genç ile birlikte Rest Tiyatroyu kurduk. O günden itibaren çeşitli oyunları sergiliyoruz. Ayrıca üç dönemdir Tiyatro Eleştirmenler Derneğinin başkanlığını yürütüyorum. 

Geçtiğimiz dönem Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin yönetim kurulunda yer aldım. Böylece Zeynep Oral’dan sonra ilk defa bir Türk olarak yurt dışında Türkiye’yi temsil etme imkanım oldu. Kısaca kendimden bu şekilde bahsedebilirim. 

Hem yönetmenlik hem de yazarlık yapıyorsunuz. İkisini bir arada götürmenin kariyeriniz açısından ne gibi faydaları var?

Aslında tamamen aldığın ilhama bağlı. Hepsinin ayrı bir motivasyonu var. Yazarlık yaratıcılığa, uzun ve bireysel çalışmaya dayalı; yönetmenlik ise daha çok bir ekip işi. İkisinin de yaşattığı duygular ve deneyimler apayrı, birbirinin yerine geçmiyor. 

Ben bireysel çalışmayı, araştırmalar yapmayı ve notlar almayı çok severim. O sebeple oyun yazarlığı beni çok tatmin ediyor. Fakat sahne üzerinde bir eser ortaya koymak için ekip çalışması ve koordinasyon gerekiyor. Onun hazzı ayrı tabii. Rest Tiyatro bünyesinde ürettiğimiz eserlerde de bu tatmini yaşayabiliyorum. 

Bazen yazarların yönetmenleri sevmediği söylenir. Katılıyor musunuz?

Ben şahsen yazdığım bir oyunu yönetmek istemem. Aynı şey dramaturji için de geçerli. Yazdığım bir eserin dramaturjisinin ve rejisinin başka kişiler tarafından yapılmasını tercih ederim. Bazı sanatçı arkadaşlarımız tüm ipleri eline almak isteyebilir. Fakat üçüncü bir göz, esere çok daha fazla anlam ve değer katacaktır. 

Yazar eseri ortaya koyduğu zaman tüm duygu ve düşüncesini ona aktarıyor. En önemli sorulardan biri ise eserin nasıl algılanacağı. Bu durum hem yazar hem yönetmen için farklı bir zorluk ve deneyim yaratıyor. İşin heyecanı burada diyebiliriz. 

Şu an kaleme aldığınız bir oyun var mı?

Pandemi döneminde Ben Valide Paşa adında bir oyun yazdım. Göğe yükselen bir “vaveyla” yani haykırış… Bu oyunu Dilek Türker/Tiyatro Ayna için kaleme aldım. Hiç bilinmeyen bir Tanzimat aydınının yani Sadullah Paşa’nın hayat hikayesini konu edindim. 

Biz, onu bugün yalnızca boğazda bir yalı ismi olarak biliyoruz. Onun hayat hikayesi üzerinden Tanzimat döneminde Osmanlı tarafından aydınlara yapılan zulme tanık oluyoruz. Ayrıca ailevi bir kopuş, dram ve gurbet hasreti içeren pek çok yöne sahip bir oyun oldu. Hem bir kişisel hikaye hem de toplum hikayesini beraber götürmeye çalıştım. Bütün hikaye Sadullah Paşa’nın karısı tarafından anlatılıyor. Danstan, müzik ve koreografiye kadar pek çok disipline sahip olan Ben Valide Paşa oyunu için kaynak arayılındayız. 

Biraz da oyundan bahsedelim. Sizce İnsan Müsveddesi neyi anlatıyor?

İnsan Müsveddesi: Ragıp Ertuğrul ile Tiyatro Sohbeti
İnsan Müsveddesi: Ragıp Ertuğrul ile Tiyatro Sohbeti

İnsan Müsveddesi Rest Tiyatro’nun diğer kurucusu Gökay Genç’in sahnelenen ilk oyunu. Bir kadın hikayesi işliyoruz. Günümüzde kadın hikayeleri sahnelerde daha çok yer bulmaya başladı. Kadın tarihin her döneminde ötekileştirildi. O sebeple bugün kadın hikayelerini duymak, anlamak ve algılamak zorundayız. 

Bizim hikayemizde, İstanbul’un dışında yetişmiş bir genç kadının hayata bakışını, kendi hikayesini anlatışına tanık oluyoruz. Umudunu hiç kaybetmeyen fakat bir yandan da kaderini kabullenen bir kişi. Onun hikayesini dinlerken çevresindeki insanları da tanıyoruz. Yanımızda, yakınımızda olan tanıdığımız birisi aslında. Oyunumuzda seyircilerimizin gerçekten bu genç kadının ruh halini anladığını, duygulandıklarını fark ettik. Türüne trajikomik bir hikaye diyebiliriz.

Tek kişilik oyunda, kendi hikayesini anlatan genç kadın Fulden Obiz tarafından canlandırılıyor. Adana’da prömiyerini yaptıktan sonra Tarsus’ta, Yalova’da ve Ankara’da oynadık. Bugün de İzmir’deki sanatseverlerle buluşmayı heyecanla bekliyoruz. 

Peki sizce hem yönetmen hem de oyuncu açısından tek kişilik bir oyunda çalışmak nasıl bir deneyimdi?

İnsan Müsveddesi: Ragıp Ertuğrul ile Tiyatro Sohbeti
Ragıp Ertuğrul ile Tiyatro Sohbeti: Fulden Obiz

2019 yılında sahneye koyduğumuz çağdaş Fransız oyun yazarı Joel Pommerat’nın Tüccarlar adlı oyunda Zeynep Erkekli ile çalıştığımızda bunu tecrübe etmiştik. Açıkçası ben tek kişilik oyun sergilemeyi de izleyip okumayı da seviyorum. Farklı bir duygu ve zenginlik barındırıyor içinde. Sadece sözler değil, sözsüz oyunların da imkan bulduğu bir tür bence. 

Hele ki iyi bir oyuncuyla buluştuğunuzda tadından yenmiyor gerçekten. Ben esas itibarıyla oyuncunun, oyunu algılayışını ve onun içinden bir şeyler çıkarışı üzerine tüm oyunu inşa ediyorum. Bu da çok keyifli bir süreç diyebilirim. 

Benim için tiyatronun en keyifli süreci kesinlikle prova ve masa başı çalışma. Çünkü birebir tartışıyorsun, ya sen oyuncuyu ikna etmeye çalışıyorsun ya da oyuncu seni. Hele ki yazarla da bir arada olunca güzel bir üçlü olduk diyebilirim. 

Hem yönetmenlik hem yazarlık hem de eleştirmenlik yapıyorsunuz. Türkiye’de tiyatronun her anlamda içindesiniz diyebiliriz. Günümüz Türkiye’sinde tiyatro özelinde ve genel olarak eleştiri kültürü var mı?

Bir eleştirmen olarak konuşacak olursam Türkiye’deki eleştiri kültürünün çok zayıf olmasından başlayabilirim. Ne yazık ki ülkemizde eleştiriye dönük değil, ezbere dönük bir eğitim sistemi var. Eleştiri kültürü gelişemeyen bir toplumda da haliyle daha yaratıcı ve farklı zihinler ortaya çıkamıyor. Bu sebeple sanatçılar da muhalif kimlikli ve büyük bir mücadele içinde tahmin edebileceğiniz üzere. 

Eleştirmenlik Türkiye’de çok zor bir iş. Ne sanat dergileri ne de gazeteler eleştirmenlere kapılarını açıyor. Online mecralarda ise herkes eleştirmen olabiliyor. Fakat bunların ne derece eleştiri ne derece tanıtım yazısı olduğu ise muamma. Eleştiri; bir objektif bakış gerektirir, yalnızca kişisel öngörü ve beğenilerle yazılan bir yazı türü değildir; bilgi, görgü ve deneyim gerektirir. Maalesef bunlar eksik olduğu zaman yazı, bir eleştiri yazısı olmaktan çıkıp ya bir tanıtım yazısı ya da bir kişisel görüş yazısına dönüşüyor. Eleştirmen; yazarı, yönetmeni, rejiyi anlamaya ve algılamaya çalışır. Belli kalıplarla onu kötülemez veya göklere çıkarmaz. 

Peki şu an içinde bulunduğumuz dönemde Türkiye’deki tiyatro hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yakın zamanda Tiyatromuz Yaşasın İnsiyatifi kuruldu. Türkiye’deki tüm özel ve bağımsız tiyatroların hak temelli mücadelesinde bir ses olma umuduyla harekete geçtik. Bir imza kampanyasıyla yola çıktık, 35 bin imzaya ulaştık. Belli taleplerimiz vardı ve bunlarla ilgili hem yerel yönetimlere hem de kamu görevlilerine dilekçelerimizi ilettik. Kampanyamıza büyük destek gelmesi sebebiyle hem de taleplerimizin takipçisi olabilmek için bir insiyatife dönüştük. Ben de Tiyatromuz Yaşasın İnsiyatifi’nin Yürütme Kurulu üyesiyim. 

13 Yürütme Kurulu üyesi, Türkiye’nin her bölgesinden arkadaşlarımızla tiyatroları temsil etmeye çalışıyoruz. Çünkü bizim amaçlarımızdan biri de tiyatronun yalnızca İstanbul’dan ibaret olmadığını, tüm ülkede tiyatro emekçileri olduğunu duyurmak. 

Bu dönemde Kültür Bakanlığı’nın güzel bir yaklaşımı oldu. Tiyatro sektörünün sorunlarına doğru çözümler üretme amacıyla oluşturulan çalışma kurulu, destekler hakkında revizyon çalışmaları yaptı. Pandemi sürecinde teknik destek ve turne taleplerimizi de ilettik. Bu sayede özel tiyatrolar bir can suyu buldu diyebiliriz. Tabii ki hala yeterli değil fakat Kültür Bakanlığının mevcut bütçeleriyle ellerinden geleni yaptığını düşünüyoruz. Daha da artması için çalışmalarımız devam ediyor. 

Şu an en büyük açmazlarımızdan biri de meslek tanımlamalarının olmaması. Şimdiye kadar bir tiyatro yasamızın olmaması da ayrı bir derdimiz. O sebeple Mesleki Yeterlilik Kurumu, Devlet Tiyatroları, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve Eğitim Araştırma Genel Müdürlüğü ile aynı masaya oturduk ve meslek standartlarını ortaya çıkartmak için çalışmalara başladık. Yakında bütün tiyatro paydaşlarının katılımıyla çalıştaylar başlayacak ve meslek bileşenleri, meslek tanımları yapılacak. Bir de tiyatro yasası için uluslararası bir çalıştaya başlamak üzereyiz. 

Pandemi dönemi, tiyatrolar açısından bizi örgütlenmeye sevk etti. Derdimizi anlamamızı ve birbirimizi dinlememizi sağladı. Umarım bu dayanışma kültürü, pandemi sonrasında da devam eder ve somut sonuçlar alabiliriz. 

Pandemiyi bir kenara koyarsak son yıllarda tiyatro izleyicisi artmış gibi duruyor. Türkiye’deki tiyatro izleyicileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye’de gerçekten tiyatroyu anlamaya başladık mı?

Tiyatro seyircisi değil de daha çok tiyatro sayısı arttı diyebiliriz. Aslında tiyatro seyircisi pastası büyümedi. Daha önce de bahsettiğimiz gibi tiyatroya merak duyabilecek bir eğitim sistemiyle yetiştirilmiyoruz. Mevcut seyirciler alışkanlıklarına devam ediyor.

Örneğin tiyatro seyircilerinin Anadolu’da yaş ortalaması daha yüksek, İstanbul’da ise alternatif tiyatroların varlığı ve yoğun genç öğrenci nüfusu olmasıyla izleyicilerin yaş ortalaması daha düşük. Pandemi sonrasında düzenli izleyicilerimiz de tiyatrodan kopmuş durumda. Fakat hala ülkemizde yeterli bir tiyatro kültürü yok. Tiyatro sayılarının arttığı fakat kalitenin de aynı oranda düştüğü bir dönemdeyiz. Şu an yeterince kaliteli tiyatro akademisi ve bölümü bulunmuyor. Konservatuar açmak bir prestij olarak görülüyor, fakat aslından Türkiye’de çok az “gerçek” konservatuar bulunuyor. Açılan konservatuarların çoğu yalnızca oyunculuk bölümü. Oyunculuğun illa okul ile yapılabileceği iddiasında değilim. Pekala alaylı oyuncular da kaliteli bir eğitim alabiliyor. Önemli olan ise kaliteli eğitimin varlığı. 

Peki gelecekte hangi oyunlarınız bizi bekliyor?

Şu an sergilemesi devam eden bir oyunumuz daha var. Aziz Er’in kaleme aldığı Bir Tutam Kaos Biraz da Aşk oyunu hakkında distopik bir savaş eleştirisi diyebiliriz. Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir zamanda  geçen bir oyunda hiçbir şekilde isim ve mekan zikretmiyoruz. Böylece tüm oyunu seyircinin algısına bırakıyoruz. Antalya’daki prömiyerimizden sonra turnelerimize devam ediyoruz. Yakın zamanda İstanbul’da gösterimlerimiz başlayacak. 

Bütün oyunlar ve daha fazlasına göz atmak için resttiyatro.com adresine ulaşabilirler. Aynı zamanda oyunların dışında Tuzla’da bulunan Nazım Hikmet Kültür Tuzla’da hem oyunlarımızı sergiliyoruz hem de atölye çalışmalarına başladık. Her yaştan tiyatroseveri atölyelerimize davet ediyoruz. Bununla ilgili de @nhktuzla Instagram adresini ziyaret edebilirler. 

Katıldığınız için çok teşekkürler. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Günümüzde tiyatro maalesef popüler tiyatro olarak algılanıyor. Aslında popüler olarak nitelendirilmeyen, billboardlara çıkmayan, büyük salonlarda seyirciye ulaşamayan çok nitelikli oyunlar var. Bunları keşfetmek gerçek sanatseverlere daha büyük haz verecektir. O nedenle arayıp bulmalarını bekliyoruz. 

Sanatın pahalı olduğunu düşünmüyoruz. Sanat, en ucuz tüketilen ürünlerden biri. Tiyatro bilet fiyatları 45-100 TL arasında değişiyor. Çeşitli fırsat siteleri üzerinden bilet alarak da oyunları daha ucuza izleme imkanınız var. O bakımdan tiyatronun pahalı, ulaşılmaz ve anlaşılmaz bir sanat olduğu algısından kurtulmamız, bir an önce seyircilerimizin sanata ve sahnelere rağbet etmesini bekliyoruz.