Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz
Dünya ne sana ne de bana kalmaz
Sultan Süleyman’a kalmadı
Böyle hiçbir kitap yazmaz
Tüm rakiplerini, hatta kendi kanından çocukları öldürtebilirsin. Bu sayede kral olabilirsin.
Olabilirsin.
Bir gün gelir bir belediye otoparkından kemiklerini toplarlar.
Bu hayat, her zaman kötülerin mi sahnesi? İyiler, hapsedildikleri kulelerde kötüleri izleyerek sessizce ölümü mü bekliyorlar?
Kısa vadeli ve bizim hayat dediğimiz zaman dilimi içinde belki ama bir gün bir genç yazar çıkar… Hikayeyi tüm çıplaklığıyla anlatır ve asırlar sonra bile haklı aklanır.
Dünyada geçirdiğimiz tanımlı zamanı bir kıstas olarak almaz isek kendimizi iyiliğin sonsuzluğunda bulabilir miyiz?
Sezen Aksu, Sultan Süleyman ve otoparkta bulunan kemiklerden nereye geleceğim?
Bu soruların aklıma düştüğü yere; İKSV Tiyatro festivalinin kapanış oyunu olan ve çağdaş Alman tiyatro ekibi Schaubühne Berlin’in Zorlu PSM’de sergilediği “3. Richard” temsiline…
Yazıldığı dönemdeki sokakları hatırlatan ve tozun kirin içinde oynanan oyunun sahnesinde, hijyenden uzak sokakta hissetmemizi sağlayan ve seyirciyi iki buçuk saat soluksuz bir şekilde içine alan çok dinamik bir performans izledik.
Almanca oynanmasına rağmen oyunun duygusu ve ruhunu nefes alır gibi içimize çektik.
Çok güçlü bir ekibin yüksek performansında oyuncuların kendi rollerinin içindeki ışıltılarını, replikleri dışında kalan zamanlarda 2. Richard karakterine spot olarak yansıtmaları çok etkileyiciydi.
Oyunun başından sonuna kadar oyunun ritmini tutan, hatta oyunun duygusuna anlam katan bateristin oyuna sağladığı katkıya karşın son derece yalın tavrı da dikkatimi çeken ögelerden biri oldu…
Tiyatro festivali seyircisinin yakından takip ettiği ve çok sevdiği bu tiyatro grubunun alametifarikası da tiyatro sahnesinden taşarken oyunun odağını dağıtmamaları…
Oyun süresince hiper gerçekçi kostüm araçları, 3. Richard’ın kamburu gibi hem tiyatronun sahne arkasının hem de insanın iç dünyasının birer metaforu gibi geldi.
3. Richard karakterini canlandıran oyuncunun, aralarda güncel dünyaya dair söylediği sözler de tiyatronun zamansız ve sınırsız bir ayna olduğu hissini çok güçlü yaşattı.
Kötülüğün ağırlığını ses, görsel ve hatta sürekli tüküren karakterlerin yerdeki tozlarda sıçrayan tükürükleriyle seyirciye de yük yapan oyunda, sahne kullanımı da bir o kadar etkileyiciydi.
Sahne içinde küçük sahnecikler ve tempolu bir şekilde oyuna giriş ve çıkışlar her ne kadar orijinali olan 5 perdeden tek perdeye indirilmiş olsa da kasveti yüzünden ağır olan oyuna büyük bir dinamizm katmış.
Mey Diageo’nun sponsorluğunda sahnelenen oyunun ardından Zorlu’daki Walkers Bar’da bir de DJ kabinine geçen ve oyunu kadar güzel bir line-up ile dinleyenleri şaşırtan 3. Richard karakteri için “şeytan tüyü var” tanımlaması yapılabilir.
Ya da benim gibi “Bu kadar yetenekli olamazsın!” denebilir.
Ne dersek diyelim tiyatro, hayatın kendisinden de derin bir gerçek olarak öyle lafa sığacak bir konu değil.
Oyunu sahnede izleyen seyirci de asla o oyunu izlemeden önce olduğu kişi değil…
Bu güzel oyunlarla bizi bir araya getirdiği için Mey Diageo’ya ve tabii ki bu festivalin sürdürülebilir bir şekilde hayata geçmesini sağlayan İKSV’ye teşekkür ediyorum.