İklim Krizinde Kadın Olmak

İklim Krizinde Kadın Olmak

Adalet denince ne düşünüyorsunuz? Eşit haklar, denk özgürlük sahaları ve fırsat eşitliği mi? Peki ya edimler ve kazanımlar değil de maruz kalmalar? Bu durumda da adalet istencimiz devam ediyor mu? Bir savaş veya bir ekonomik krizde adilce payımıza düşen her ne varsa onu üstlenmeye razı mıyız?

Aslında sorunun doğru tespit edilmesi ve daha kapsayıcı olması adına böyle bir yazıda başlığı “İklim Krizinde Cis Heteroseksüel Erkek Olmamak” olarak da atabilirdik. Fakat böylesi bir başlığın ürkütücü gözükmesinden çekindim diyebilirim. Yine de heteroataerkilliğin tabiri caizse canice hissedildiği toplumlarda; şiddet, gelir adaletsizliği, fırsat eşitsizliği vb. toplumsal yaraların etkisini neredeyse tamamen “cishet erkekler” grubunun dışında kalan herkesin üzerinde gösterdiğini gözlemleyebiliyoruz.

İklim Krizinde Kadın Olmak
Fotoğraf: Unsplash | Annie Spratt

Bu, etkisini toplumsal alanda hissettiren sorunlara iklim krizi meselesini de rahatlıkla ekleyebiliriz. Nitekim yapılan araştırmalar gösteriyor ki iklim krizi, öncelikli ve en yıkıcı etkisini toplumsal olarak dezavantajlara sahip insanlar üzerinde gösteriyor. Nasıl ki kapitalist ekonomik düzen yarattığı gelir adaletsizliği ile yoksullaştırdığı kitlelerin elinden insani bir yaşam sürme hakkını alıyorsa, toplumsal cinsiyet normları da dışladığı gruplar üzerinde bu ve buna benzer etkilere sebep oluyor. Haliyle cishet kadınlar ve LGBTQ+ bireyler, üzerlerine yüklenen toplumsal dezavantajlar yüzünden iklim krizinin etkilerine karşı savunmasız bir hale geliyorlar.

Bu dezavantajlı olma durumunu biraz daha açmakta fayda görüyorum. Bahsi geçen toplumsal cinsiyet normları yüzünden LGBTQ+ bireyler ve cishet kadınlar, toplumsal yaşamın dışına itiliyorlar. İstedikleri işte çalışamıyor ve ya çalışabiliyorlarsa da kariyer sahibi olma yolunda bezdiri (mobbing) ve cam tavan (glass ceiling) gibi uygulamalarla muhatap oluyorlar. Bu sebeple ya tam ekonomik özgürlüklerini elde etme noktasında başarılı olamıyorlar ya da hak gaspına maruz kalıyorlar. Ekonomik olarak dezavantajlı insanların iklim krizinin etkilerine ne denli maruz kaldığını biliyoruz. 

İklim Krizinde Kadın Olmak
Fotoğraf: Pixabay | SvastikAura

Kırsal kesimde hayatını idame ettiren kadınların toprağa ve hayvancılığa ne kadar bağımlı olduğunu biliyoruz. Buradaki kadınların para kazanmak için ailelerinden uzaklaşarak gelişmiş kentlere geçici olarak göç edemedikleri de hepimizin malumu. Bu gibi bilgiler göz önüne alındığında iklim krizi ve sürdürülebilir olmayan yöntemler yüzünden verimsizleşen tarım arazileri ve kısıtlanan ya da tamamen biten hayvancılık faaliyetleri, bölgedeki olumsuz etkisini en çok yine kadınlar üzerinde gösteriyor. Öyle sanıyorum ki bu bambaşka bir tartışma konusu olsa da hayatını kırsal kesimlerde sürdürmeye gayret eden LGBTQ+ bireylerin kentlere oranla çok daha acil ve hayati problemlerle yüzleştiklerini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Yine özellikle kırsal kesimlerde çocuk bakımı destek imkanlarının kısıtlı olması ve anne olan kadınların sahip oldukları çocukların bakımı konusunda orantısız bir şekilde tek sorumlu olarak görülmeleri yüzünden ciddi bir eve bağımlılık durumu doğuyor.

Bu gibi sosyal vakaları sayfalarca uzatmak mümkün. Ancak işin özeti; eğer toplumsal cinsiyet normlarından sosyal adaleti mümkün kılacak kadar kurtulamazsak, iklim krizi etkisini artırdıkça çok daha hissedilir bir tartışma konumuz olacak. Yolun henüz başında sayılırken bu mesele üzerine düşünmeli ve çözüm için toplumsal bir mutabakata varmalıyız.

Kapak Fotoğrafı: Unsplash | Gyan Shanane