İklim Krizinde Yoksul Olmak

İklim Krizinde Yoksul Olmak

Daha önce iklim krizinde sınıf meselesine değindiğim bir yazı kaleme almıştım. O yazıda iklim krizinin yol açtığı felaketlere ilk önce ve çok daha şiddetli bir biçimde “dezavantajlı’’ insanların maruz kaldığını anlatmaya çalışmıştım. Bu maruz kalmanın büyük bir bölümü ise yoksul bırakılmış olan insanların başına geliyor. Bu yazıda ise iklim krizinden en fazla etkilenen bu insanların, aslında iklim krizinin sorumluları arasında pek de yer almadıklarını anlatmaya çalışacağım.

Her şeyden önce yoksulluğu övmek gibi bir hataya düşmekten ne denli çekindiğimi belirtmek isterim. Nitekim sobalı evlerde aza kanaat eden sıcak insanların samimi hayatları gibi romantize edilerek anlatılan yoksulluk, belki de bir insanın başına gelebilecek en yıkıcı hadisedir. Yoksulluk, bir insanın en temel fizyolojik ihtiyaçlarına dahi erişemediği; eğitim, temiz su, sağlıklı gıda ve sağlık hizmetleri gibi oldukça başat kavramlardan mahrum kaldığı zorlayıcı bir yaşam mücadelesidir.

İklim Krizinin Sebepleri Nelerdir?

Fotoğraf: Khaled Akacha

İklim Krizi, küresel ısıtma ve iklim değişikliğinin sonuçları ile beraber gezegenimiz için ne kadar acil bir mesele olduğunu ortaya koyan oldukça ikna edici bir terim. İklim krizine ise kabaca fosil yakıt tüketimi, diğer sera gazı salımları, yoğun tarım, sanayileşme ve ormansızlaşma gibi sebepler sayılabilir.

Peki, tüm bu faktörlere kim sebep oluyor?

Örneğin tüm dünyada mal ve hizmetlerin üretim ve tüketimlerinden doğan karbondioksit emisyonunu düşünelim. Bu doğrultuda bağımsız kuruluşlarca hazırlanan bütün grafiklerde gelişmiş ülkelerin başı çektiğini görebiliyoruz. Dünyada yoksul nüfusun gün geçtikçe artıyor oluşu yanıltıcı olsa da kişi başına düşen tüketim ve bu tüketimi ikame etmek için yapılan üretim miktarlarına baktığımızda yoksul bırakılmış insanların bu karbondioksit salımından ne kadar az sorumlu olduklarını gözlemleyebiliyoruz.

Yapılan araştırmalar ortaya koyuyor ki Çin, ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri; küresel karbon salımının %41,5’inden sorumlu. Son sıralardaki yüz ülkenin toplamı ise yalnızca %3,6’lık bir paya sahip. Bu salıma yol açan başlıca sektörler; enerji, tekstil, ulaşım ve inşaat olarak sıralanabilir. Yoksul bırakılmış insanların ise bu sektörlerden ne kadar faydalanabildiklerini tahmin etmek fazlasıyla kolay olsa gerek…

“Havaların Geç Soğuması İşime Gelir.’’

Üzülerek söylüyorum ki; iklim krizinin sonuçlarına en fazla maruz kalan, fakat sorumluluğu en az olan yoksul bırakılmış insanların ise iklim krizinden daha ‘’acil’’ problemleri var. Bu durumun ciddiyetini ortaya koymak için geçimini cam şişe toplayarak sağlayan 28 yaşındaki Taha A. ile yaptığım ufak bir röportajı paylaşmak istiyorum…

(Röportajdan önce iklim krizinin ne anlama geldiği açıklanmıştır.)

Ortalama geliriniz ne kadar? Hayatınızı nasıl sürdürüyorsunuz?

Günlük ortalama yüz lira civarında param oluyor. Günün çoğunluğunda çalışıyor oluyorum. Sonra evde biraz telefona bakarım. Erken kalktığım için erken yatıyorum.

Evde kaç kişi yaşıyorsunuz?

Yedi kişiyiz. İkisi biraderim. Bekar evinde kalıyoruz. Ama ben evliyim. Beş yaşında oğlum var. Onlar kayınpederimin evinde kalıyor. Ayrıca evimiz vardı. Fakat geçindiremedim.

İklim krizi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şimdi sen bana anlattın. Bunlar tabii önemli şeyler. Ama “düşünüyor musun?’’ desen, yalan söylemeyeyim. Bizim ev merkezi (sistem). Ne kadar geç yakarlarsa o kadar iyi. Paramın çoğunu karıma yolluyorum. Havaların geç soğuması işime gelir. Sürekli de sokaktayız… Bu ara bir şey olmaz dersen ben de bir şey demem yani… Çocuğuma bakayım, meslek sahibi yapayım bana yeter.

Fotoğraf: Khaled Akacha

Öyle sanıyorum ki bu ufak mülakat pek çok şeyi yeniden düşünmemize yardımcı olacaktır. Hiç kimsenin masum olmadığı fikrine başvurmak, suçluluk duygumuz için oldukça teskin edici bir yöntem. Bu düpedüz insanların kendi payına düşen suçu azaltmak için cepheyi genişletme çabasıdır. Fakat ne yazık ki bu vicdan masturbasyonu gerçeklikle örtüşmüyor. 

Evet, iklim krizi tüm insanlığın ortak meselesi. Fakat tüm insanlık bu meseleye karşı aynı noktada konumlanmıyor. Bazılarımız için felaketin vahameti çok daha büyükken, bazılarımız ise bu felaketten çok daha sorumlu. Kısacası aynı denizde olduğumuz doğru. Fakat hepimiz aynı gemide değiliz.

Kapak Fotoğrafı: Khaled Akacha