Evlerinize İyi Bakın!

Güncelleme Tarihi: 26 Ağustos 2022

Evlerinize iyi bakın çünkü orada kendinizi göreceksiniz. Salon sokaktaki hayatınız; mutfak iş yeriniz, banyo özeliniz, çalışma odanız gizli kaleniz olabilir. Evdeki her odanın, her eşyanın, her bitkinin, her tabağın, onarılmayı bekleyen kırık bir bardağın ya da paketi açılmamış bir armağanın… Hepsinin sizin iç dünyanızla büyük bağı var.

Kırmızı Başlıklı Kız hikayesindeki ayna gibi evlerimiz aslında. Gerçek tüm çıplaklığıyla orada; karşımızda, oturduğumuz koltukta, üzerine ne koyacağımıza karar veremediğimiz dresuarda, odak noktası olması gerektiği için dekorasyonu bozan televizyonda…

Fotoğraf / Simon Berger

Aklımızda, kalbimizde, anılarımızda, çözemediğimiz, atamadığımız satamadığımız ne varsa hepsi birer obje birer mobilya olarak karşımızdayken nasıl yaşamaya devam edebiliyoruz?

Aslında dekorasyon deyip geçiyoruz ya da şu an trend olduğu için biraz eğleniyoruz ama yaşam alanlarımızın düşünce dünyamızın birer yansıması olduğu gerçeğiyle en nihayetinde karşılaşıyoruz.

Fotoğraf / Annie Spratt

Şimdi evinize bir daha bakın!

Salondan başlayın. Ne zamandır sizi rahatsız eden, salonun gerisiyle uyum sağlamayan ama çok değerli bir anısı olan ama çok değerli olan bir kanepe… Ne çok ama oldu tek bir cümlede… İşte bu atılamayan ve satılamayan kanepe aslında sizin iç dünyanızda atamadığınız ya da satamadığınız anılarınızın ağırlığını temsil ediyor olabilir…

Bir yerde okumuştum; birbirini seven ama buna rağmen yıllar sonra ilişkilerini noktalayan bir çift, başladığımız noktadan çok farklı yönlere gittik diye anlatıyorlardı romantik yol ayrımlarını. Yaşam alanları ve onları dolduran mobilya ve objelerle de buna çok yakın bir ilişkimiz var. 

Fotoğraf / Kouji Tsuru

Yaşı benim gibi 40 üstü olanların hayatlarında mutlaka duymuş olduklarını düşündüğüm bir diyalog örneği vermek istiyorum:

“Annecim, perdelerin çok eskimiş. Değiştirmenin vakti gelmedi mi sence?”

‘’Kızım ben eskidim, perde eskimiş ne olacak!’’

Geçmişe Özlem ve İleri Dönüşüm Arasındaki Bağ

Eski dostlar iyidir; sizi tanır, bazen konuşmadan anlaşırsınız ama insanı yaşatan umudun da kökeninde yenilik vardır. O sebeple eski dostlar insana güç; yeni arkadaşlar ise yaşama sevinci verir. 

Tam da bu noktada bu derin ilişki bağlantısını açıklamak istiyorum: Hiç düşündünüz mü neden son yirmi yıldır vintage altın çağını yaşıyor? Sadece moda markaları değil, tüm tasarım markaları vintage tasarımlara dönüyor?

Çünkü geçmişe özlem var ama geçmişin geleceğe umutla bakan versiyonuna…

Annemizin ipek elbiselerini, modern sneakerlarla giyip, dönem makyajlarını botokslu yüzlerimize uyguluyoruz. Ya da eski mobilyaları çok farklı malzeme ve dokularla modern ve çağdaş evlerimize konuk ediyoruz.

Geçmişe duyulan özlemin dozunu ayarlamak, günle barışık olma şartını içinde taşıyor. Bunun bir adım ötesi biraz önce bahsettiğim geçmişin elinden tutup onunla geleceğe yürümek. Bunun için kullandığımız terim ise ileri dönüşüm.

Ben de geçmişin elinden tutup geleceğe yürüdüğüm ve hayatımı ileri dönüştürdüğüm günlerden birinde eski bir hatıranın taze kokusunu burnumda duyuyorum ve mazinin buğulu koridorlarından bana göz kırpan bu anıyı sevgiyle ileri dönüştürüyorum…

Fotoğraf / Lucy Garner

Bu yazıyı yazmak hiç aklımda yoktu… Ama yazının yayınlanacağı gün 25 Kasım. Annem yaşasaydı yetmiş bir yaşına basacaktı. 25 Kasım 2020 tarihinde çok büyük bir doğum günü kutlaması istiyordu. Ama doğum gününü kutlamaya iki hafta kala bedeni bu dünyadaki görevini tamamladı.

Ama ruhu hala evimde; salonumdaki sehpada, balkonumdaki berjerde, mutfağımdaki vazoda, kahvaltılardaki el boyaması tabaklarda…

Annemin bazı çok değerli ve sadece misafir için kullandığı eşyaları vardı. Benim çeyiz yemek takımımı günlük kullanmama şaşırmıştı. Bazı konularda tutucuydu.

Evimizde iki yılda bir badana boya olur, koltuk ve kanepeler cilalanır ve kumaşları düzenli değişir ama kendileri hep sabit kalırdı. Hiçbir eşyasından ayrılamazdı. Hayatının son günlerinde dahi eşyaların yüzünü değiştirmeyi tasarlıyordu. 

Fotoğraf / Jennifer Latuperisa Andresen

Hayata gözlerini yummadan kısa bir süre önce evini son gezdiğimde, sanki yeni evlenmiş taze bir gelinin evi hissine kapıldım. Bazı duygular vardır anlatılmaz. Sanki düğünü gibi beklemiş belli… Çoğu mobilyanın kaplaması, örtüleri hep beyazdı…

Evi boşaltırken fark ettim ki; yılların derdi de kederi de evde, tıpkı kendi hayatı gibi kendi kronolojisi içinde birikmiş.

Her köşede bir özlemin, sevincin ya da kederin izi var…

Fotoğraf / Samuel Ryde

O gün bu gündür evime çok iyi bakıyorum. Kendime aynada baktığım gibi… Bana fazla gelen, ağır gelen, neşemi bölen ne varsa hayatımdan çıkarıyorum. Sadece her baktığımda içimi açan ve beni ilk bakışta aşk heyecanında tutan obje, renk ve desenlerle yaşıyorum.

Hayatı eve sığdırmaya çalıştığımız bu zor günlerde fazlalıkları atmak ve kendi hayatımızda kendimize yer açmak için geç kalmayalım. Yarının ışıklı günlerinde, her güne yeni bir keşif gözüyle bakmaktan vazgeçmeyelim ve hayatımızı ileri dönüştürelim…